BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd; Alemleri yoktan var eden, Rahman ve Rahim, Din günün sahibi, kendisinden başka bir ilah bulunmayan, yarattıklarını rızıklandıran, yegâne Hakimiyetin sahibi olan Allah (c.c)’ya mahsustur.
Salat ve Selam; Alemlere rahmet olarak gönderilen, kendisine itaat edilmedikçe kurtuluşun asla mümkün olmayacağı, Allah (c.c)’ın dininden asla taviz vermeyen, , müminlere karşı şefkatli, kâfirlere karşı ise şiddetli olan Rasulullah(sav)’a, aline, ashabına ve onun izinden giden müminlerin üzerine olsun inşaAllah.
Allah c.c Adem as ‘dan son peygamber Hz. Muhammed (sav)’e kadar bir çok peygamber göndermiş ve yer yüzünde yaratmış olduğu insanlığa yaratılış gayelerini , kulluğu, kendisine itaati bildirmiştir. Fakat insanlığın çoğu genel olarak yaratıcılarından gelen bu çağrıya kulak kabartmamış hayatı istek ve arzulara göre şekillendirmek için geldiği zannına kapılarak boşa heba etmiş ve sonunda da helak edilerek cezalandırılmışlardır.
“Biz her millete “Allah’a kulluk ediniz, tağuta (şeytana) tapmaktan sakınınız” diyen bir peygamber gönderdik. Kimini Allah doğru yola iletti, kimi de sapıklığı haketti. Yeryüzünde geziniz de peygamberlerini yalanlayanların sonunun ne olduğunu görünüz.” ( Nahl 36)
Hz. Âdem (a.s.) ile başlayan tevhîd mücadelesinin mâhiyeti, Kur’an-ı Kerim’de kıssalar yoluyla insanlara tebliğ edilmiştir. Esasen kıssaların nakledilmesinin sebeblerinden birisi de onlardan ibret alınmasıdır. Meydana gelen olayların sebeplerini iyi tespit etmek ve aynı hataları tekrarlamamak esastır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Sağduyuluların, peygamberlere ilişkin hikâyelerden alacakları ibret dersleri vardır. Bu Kur’an bir düzmece sözler dizisi değildir. Tersine O, kendisinden önceki kutsal kitapları onaylayan, her şeyi ayrıntılı biçimde anlatan, mü’minler için doğru yol kılavuzu ve rahmet olan gerçek bir ilahi kitaptır.” (Yusuf 111) hükmü beyan buyurulmuştur. Dikkat edilirse selîm akıl sahiplerinin ibret alması ön plândadır.
Kuran da anlatılan kıssalar akıl sahipleri için bir öğüt ve nasihattir. Aynı yanlış ve hataya düşmeme noktasında bir ibret olmalıdır. Ancak Mekke müşrikleri onu duyduklarında “”Bu eskilerin masallarıdır “ dediler. Bu gün de dinlerken veya okurken masal gibi dinlememeli ibret alarak kurtuluşun yollarına sarılmanın mücadelesi verilmelidir. Kendisinden ibret alınması gereken kavimlerden bir tanesi de kuran da anlatılan Ad kavmidir.
Âd kavminin yaşadığı beldenin ismi Ahkâf’tır. Müfessirler Yemen ile Umman arasındaki geniş bir beldenin, bu isimle anıldığını kaydederler.
Kur’an-ı Kerim’de:” Ad kavmi, yeryüzünde haksız olarak büyüklük tasladı ve: “Bizden daha kuvvetli kim var?” dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah’ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim ayetlerimizi kasten inkar ediyorlardır.” (Fussilet 15)
Hz. Hûd döneminde Âd kavminin lideri Şeddâd’tır. Temel hedefi, yeryüzündeki bütün insanları kendisine boyun eğdirmektir. Heykeller çevresinde geliştirdiği inancıyla, zorbalığı ve kan dökmeyi meşru gösterme gayretinde olmuştur.
“İşte sana o Adoğulları; onlar Rabblerinin ayetlerini yalanladılar, O’nun peygamberlerine karşı geldiler ve ne kadar küstah zorba varsa hepsinin emirlerine uydular.” (Hud 59) Bu lider Hz. Hûd (a.s.)’un tebliğine muhatap olmuştur. Fakat gerek kendisi, gerek kavmi, vahye karşı, heykellerine (putlarına) ön planda yer veren mevcut beşeri yapıyı savunmuştur.
İnsanlara kuvvetle ve silâhla galip gelen zorbalara boyun eğmek bir zillettir. Nitekim Âd kavmi heykellere izafe edilen siyasi teorilere ve zorbalara boyun eğdiği için, lânetlenmiştir. Esasen İslâm’ın dışındaki bütün sistemler temelde zulme ve zorbalığa dayanırlar.
Âd kavmi, gerek siyâsî, gerek ekonomik açıdan büyük bir güçtü!..
“123- Adoğulları da peygamberlerini yalanladılar.
124- Hani kardeşleri Hud, onlara dedi ki, “Siz hiç Allah’tan korkmaz mısınız?”
125- “Ben size gönderilmiş, güvenilir bir Allah elçisiyim. “
126- “Öyleyse Allah’tan korkunuz da, çağrıma uyunuz. “
127- “Ben bu çağrı hizmetime karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum, benim çabamın karşılığını verecek olan alemlerin Rabb’idir. “
128- “Sizler her yüksek tepeye gösteriş amaçlı bir anıt dikerek boş işlerle mi oyalanıyorsunuz.?”
129- “Hiç ölmemek ümidi ile sağlam köşkler mi yapıyorsunuz?
130- “Birini yakalayınca zorbaca yakalıyorsunuz. “
131- “Allah’tan korkunuz da çağrıma uyunuz. “
132- “Size bildiğiniz nimetleri bağışlayan Allah’tan korkunuz. “
133- “O size davar sürüleri ile evlatlar bağışladı. “
134- “Bahçeler ve pınarlar armağan etti. “
135- “Sizin hesabınıza ‘büyük gün’ ün azabından endişe ederim.(Şuara suresi)
tebliğ karşısında Âd kavminin ileri gelenleri, ulusal çıkarlarını bahane ederek, iftira kampanyasını başlatırlar.
“(Âd) kavminin ileri gelenlerinden kâfir bir topluluk da: “Biz seni muhakkak bir beyinsizlik içinde görüyoruz. Seni muhakkak yalancılardan sayıyoruz” dedi. (Bunun üzerine Hûd) “Ey kavmim” dedi. Bende hiç beyinsizlik yoktur. Fakat ben âlemlerin Rabbi tarafından (gönderilmiş) bir peygamberim. Size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum. Ben sizin emin bir hayırhahınızım. Size o korkunç âkıbeti haber vermek için içinizden bir kimse (vasıtasıyla) Rabbinizden size bir ihtar gelmesi tuhafınıza mı gitti? Düşünün ki o, sizi Nûh kavminden sonra hükümdarlar yaptı, size yaratılışta onlardan ziyâde boy-pos (ve kuvvet) verdi. O halde Allah’ın nimetlerini unutmayıp hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.” (el-A’raf, 7/66-69).
Şeddâd’ın çevresinde yer alan politik güçler, Hûd (a.s.)’un tebliğine engel olabilmek için, değişik yöntemlere başvuruyorlardı:
“Dediler ki: “Sen bize yalnız Allah’a kulluk* etmemiz, atalarımızın ibâdet etmekte olduklarını bırakmamız için mi geldin? O halde sıddıklardan (doğru sözlülerden) isen bizi tehdit etmekte olduğun şeyi (azâbı) getir bize!..” (el-A’raf, 7/70).
” Bize, bizi ilâhlarımızdan (heykellerimizden, putlarımızdan) alıkoymak için mi geldin? Doğru sözlülerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir.” (el-Ahkâf, 46/22).
“Dediler ki: “Ey Hûd!.. Sen bize açık bir mûcize* getirmedin. Biz de senin sözünle tanrılarımızı (heykellerimizi, putlarımızı) bırakmayız. Senin söylediklerine inanıcılar da değiliz. Biz: “Tanrılarımızdan bazıları seni fenâ çarpmış ” (demekten) başka bir şey söylemeyiz.” (Hûd, 11/53-54). Hûd (a.s.)’un tebliği karşısında iyiden iyiye hırçınlaşan Âd kavmi, heykellerinin kendilerini koruyacaklarından oldukça emin görünüyordu. İnsanlar üzerinde helal haram tayin etmenin kendilerine ait olduğuna inanıyorlardı.
Bu hâkimiyetlerini, heykellerinin ifâde ettiği ideolojileri sayesinde sürdürdüklerini kabul ediyorlardı. Sürekli olarak;
“Biz azâ…ba uğratılacak da değiliz” (eş-Şuara, 26/138) diyerek kendi kendilerini ikna etme yoluna gidiyorlardı. Hûd (a.s.)’un tebliğini kabul eden müminlere, işkence etmekten asla çekinmeyen ve zindanlarda çürütmeyi hedef alan Âd kavmi alay ederek: “Haydi tehdit ettiğin azâbı getir” sloganına sarılmıştı!.. Kısa bir süre sonra azâbın belirtileri görüldü. Akarsular kurumaya, yeşillikler sararmaya başladı. Ünlü İrem bağları birer birer yok oluyordu. Kuraklık etrafı kasıp kavuruyordu. O yiğit yapılı, güçlü kuvvetli insanlar bir yudum suya, bir dilim ekmeğe muhtaç hale gelmişlerdi. Bu noktada Hûd (a.s.) yeniden tebliği denedi ve;
“Eğer şimdi yüz çevirirseniz (ne diyeyim). Ben size ne ile gönderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Rabbim sizin yerinize diğer bir kavmi getirir de, ona (Allahü Teâlâ ‘ya) hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki benim Rabbim her şeyi koruyandır” (Hûd, 11/57) dedi.
Âd kavminin Şeddâd ve çevresinin geliştirdiği cahiliyeyle beyni yıkanmıştı!.. Heykellerinin izinden ayrılmıyorlardı. Belirli bir süre sonra her zaman yağmur getiren bulutların geldiği yönde bir bulut gördüler, sevindiler. Çünkü kuraklığı “tabiat kanunlarıyla” açıklama âdetleri vardı. Bunun “Allahü Teâlâ (c.c.)’nın bir ihtarı” olduğunu kabule yanaşmıyorlardı. Şimdi hadisenin cereyan ediş şeklini Kur’an-ı Kerim’den öğrenelim:
“Artık onu (azâbı) vâdilerine doğru gelen bir bulut halinde görmüşlerdi. Dediler ki: “Bu bize yağmur verici bir buluttur.” (Hûd) “Hayır” (dedi) bu çarçabucak gelmesini talep ettiğiniz (bu hususa beni sıkıştırdığınız) şeydir. Bir rüzgârdır ki, onda elem verici bir azâb vardır. O (Rüzgâr) Rabbimin emriyle her şeyi helâk edecektir.” (el-Ahkâf, 46/24-28).
İnkârcı Nûh kavmi tufan sonucu helâk edilmişti!.. Âd kavmi ise, korkunç bir rüzgârla, şirk’in ve zulmün cezasını bu dünyada gördü:
“Âd kavmi (Peygamberleri Hûd’u) yalanladı. İşte benim azâbım (ve bundan evvel) tehditlerim nice imiş (düşünün). Çünkü biz (haklarında) uğursuz ve (uğursuzluğu) sürekli bir günde onların üstüne çok gürültülü bir fırtına gönderdik. (Öyle bir fırtına) ki, insanları, sanki onlar köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imiş gibi tâ temelinden kopar(ıp, helâke) uğratıyordu” (el-Kamer, 54/18-20).
Bu azâb sırasında Hz. Hûd (a.s.) ve beraberinde bulunan müminlerin durumu ne olmuştu? Bunu da Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz:
“Hûd’u ve beraberindeki iman edenleri rahmetimizle kurtardık. ” (el-Âraf, 7/22).
Âd kavminin durumu, bütün insanlara büyük bir ibrettir. Politik ve ekonomik güçlerine güvenerek şirki ve zulmü yaymak için gayret sarfeden, bütün müstekbir’lerin zaferleri geçicidir!.. Elbette azâbın en şiddetlisine şahid olacaklardır. Kısacık dünya hayatı için zorbalara boyun eğen ve şirke râzı olanlar Âd kavmini asla unutmamalıdırlar.
İşte kuran bizi Allaha itaattin dışına çıkmanın sonucuna karşı uyarmakta. Ve eğer kurtuluşu istiyorsak bunun başkalarına değil Allah’a kulluktan geçtiğini haber vermekte.
“Doğrusu Kur’an Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.” (Hakka 48)
Rabbim öğüt almayı bizlere nasip etsin. AMİN
VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN.