A+
A-
Hamd Âlemlerin rabbi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salât ve selâm Hz. Peygamber Efendimiz (sav) ‘e, âline, ashabına ve O’na tabi olan Müslümanların üzerine olsun. Amin
“Elif, Lâm, Mim. İnsanlar: inandık’ demekle sınanmadan bırakılıvereceklerini mi sanırlar? Oysa biz, kendilerinden öncekileri de sınamışızdır. Allah elbet doğruları ortaya çıkaracak ve elbet yalancıları ayıracaktır. Yoksagünah işleyenler bizden kaçabileceklerini mi sanırlar ? Ne kötü yargıda bulunuyorlar!Allah’a kavuşmayı uman bilsin ki, Allah’ın koyduğu vakit elbet gelecektir. O, herseyi iştir ve bilir. Cihad eden ancak kendisi için cihad etmiş olur. Kuşkusuz Allah’ın alemlere hiç ihtiyacı yoktur. İnanıp yaralı işler yapanların andolsun günahlarını örteriz. Onları yaptıklarından daha güzeli ile mükâfatlandırırız…insanlardan: ‘Allah’a inandık’ diyenler vardır; ama Allah yolunda ezâya uğratılınca insanların verdiği işkenceyi Allah’ın azabı gibi sayarlar. Rabbinden bir yârdim gelecek olsa andolsun: ‘Biz de sizinle birlikteydik’ derler. Allah, herkesin kalplerinde olanı en iyi bilen değil midir?” (Ankebut/1-10)
Artık insan , bu ayetlerin akışını ve içerdikleri ibret verici şeyleri ve hikmet hazinelerini iyice düşünsün. Zira insanlar, kendilerine peygamberler gönderildigi zaman şu iki sey arasındadırlar: Ya birileri “inandık” diyecek , ya
da böyle demeyip günahlar ve küfür üzerinde devam edecektir. “İnandık”
diyenleri Rabbi imtihan etmis, denemiş ve fitneye düşürmüştür. Fitne, doğru olan yalancıdan ayrılsın diye yapılan deneme ve sınamaya denir. “inandık” demeyen, Allah’ı aciz bıraktığını, O’nun elinden kaçıp kurtulduğunu sanmasın.
Şafii (r.h.); ” Kişi için , yolunda kararlı kılınması mı yoksa denenmesi mi daha iyidir?” diye sormuslar, o da: “Denenmeden yolunda kararlı kılınmaz.” cevabını vermiştir. Allah Teâlâ, ul’ul-azm peygamberleri denemis, sabrettikleri vakit onları yollarında kararlı kılmıştır . Hiç kimse asla, elemden kurtulacağını sanmasın. Eleme uğrayanlar, ancak akıl bakımından birbirinden ayrılırlar. En akıllıları büyük ve sürekli
olan bir elemi, devamı olmayan az bir eleme satandır. En bedbahtları da devamı olmayan az elemi, sürekli olan büyük eleme satandır.
Akıllı bir kimse bunu nasıl tercih eder?
Cevap: Onu, buna sürükleyen peşin ve veresidir.
“Nefis, peşin olanın sevgisine bağımlıdır.”
“Hayır, hayır! Sizler acil olan (dünya nimetlerini) sever, ahireti bir kenara bırakırsınız.”Kıyamet/20-21
“Doğrusu onlar acil olan (dünya nimetlerini) sever, arkalarında ağırlığına dayanılmaz bir gün bırakırlar.”Dehr/27
Bu durum herkeste ortaya çıkar. Zira insan tabiatı itibariyle sosyal bir varlıktır. İnsanlarla birlikte yasamak zorundadır. İnsanların ise irade ve tasavvurları vardır. Bu irade ve tasavvurlar konusunda, kişiden, kendilerine uymasını isterler. Şayet insan onlara katılmazsa ona eziyet eder, işkence ederler. Onlara katılır ve uyarsa kimi zaman onlar tarafından ve kimi zaman da başkaları tarafından o kişi eziyet ve işkenceye uğratılır .
Meselâ, iman ehli ve takva sahibi bir kimsenin zalim ve günahkâr bir topluluk arasına
düştüğünü varsayalım. Böyle bir topluluk, zulümlerine ve işledikleri günahlarına onu da katmadan yahut o kimse yaptıklarına ses çıkarmaz hale gelmeden rahat etmezler. Şayet bu kimse onlara katılsa yahut yaptıklarına ses çıkarmasa işin başında onların şerrinden selâmette olur. Ama sonra başlangıç-ta korktuğundan kat kat daha fazla küçümseyerek ve eziyet ederek onun başına çullanırlar . Şayet onları yaptıklarından vazgeçirmeye calissa ve onlara
karşı dursa -onlardan kurtulsa bile- başkalarının elinden ceza görmesi ve alay konusu olması kaçınılmazdır. O halde tam anlamıyla ihtiyattılık, mü’ minlerin annesi Hz. Aişe’ nin Muaviye’ ye söylediği şu söze tutunmaktır: “İnsanları kızdırarak Allah ‘ı hoşnut eden kimseye insanlardan gelebilecek sıkıntılara karşı Allah o kimsenin imdadına yetiştir. Allah’ı kızdırarak insanları hoşnut eden kimseyi, insanlar, Allah’tan hiçbir şekilde müstağni kılamazlar.” Tirmiz’i,2416
Dünyanın hallerini iyi düşünen kimse, cezalandırmalarından kaçmak için
bozuk amaçlar konusunda reislere yardım eden ve bid’atleri konusunda bid’-atçilerin yardımına koşan kimselerde bu durumu çokça görür. Allah’ın hidayete erdirdiği kendisine dogru yolu ilham ettigi ve nefsinin şerrinden koruduğu kimse haramı işlemeye katılmaktan kaçınır ve o kimselerin zulümlerine sabreder. Sonra peygamberlerin kavuştuğu ve âlim-
ler, âbidler, salihler ve daha başkaları gibi peygamberlerin takipçilerinin kavuştuğu dünya ve ahiretteki mutlu sona kavusur.
Elemden asla kurtuluş olmadığından ötürü Allah Teâlâ süreksiz ve az olan elemi sürekli ve büyük olan eleme tercih edenleri; “Allah’à kavuşmayı uman bilsin ki, Allah’ın koydugu vakit elbet gelecektir. O, herseyi iştir ve bilir.”Ankebut/5 buyurarak teselli etti. Bu elemin süresi için bir vakit tayin etti. O vaktin gelmesi kaçınılmazdır. O vakit de Allah’ a kavusma günüdür. Kul, Allah için ve Allah rızası için katlandığı eleme karşılık en büyük lezzeti tadacaktır. Zevki, sevinci ve neşesi Allah yolunda, Allah için katlandığı elem miktarınca olacaktır. Rabbine ve Dostuna kavusma iştiyakı, kulu, bu dünyadaki elemin meşakkatine katlanmaya sevketsin diye bu teselli ve sabra teşviki Allah’a kavuşmayı umma ile takviye etti. Hatta kimi zaman O’na kavuşma arzusu, kişiye elemin varlığını görülmez ve hissedilmez hale getirir. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.) Rabbinden, O’na kavuşma arzusu dilemiş, Ahmed ve ibn Hibbân’in rivayet ettikleri bir duada söyle niyazda bulunmus-
tur:
“Allah’ım! Gaybi bilmen ve yaratmaya güç yetirmen hürmetine şayet hayat benim için daha hayırlı
ise yaşat, ölüm benim için daha hayırlı ise canım ı al. Gizli-açık her yerde kalbimi Senin korkunla doldur, isterim. Gerek öfke, gerek hoşnutluk halinde hak söz söylememi sağla, isterim. Hem fakirlikte, hem zenginlikte senden tutumluluk dilerim. Senden tükenmeyen bir nimet, ardı kesilmeyen bir mutluluk dilerim. Kazâ’ dan sonra Senden rıza dilerim. Ölümden sonra Senden tatlı bir yaşam dilerim. Yüzüne bakma zevkini tatmak dilerim. Senden, zarar veren bir mihnet ve saptıran bir fitne hali bulunmaksızın sana kavuşma arzusu dilerim. Allah’ım ! Bizi, iman zineti ile süsle.
Bizi dogru yola ermiş, doğru yolun rehberleri eyle.” Nesai 3/54-55
Allah, basiretsiz olarak imana gelenin halini anlatıp böyle kimsenin Allah yolunda ezâya uğratıldığında insanların fitnesini, Allah’ın azablyla bir tuttuğunu haber verdi.
(Burada şu ayete işaret edilmektedir: Insanlardan “Allah’a inandik” diyenler vardır. Fakat Allah uğrunda eziyet gördüklerinde insanların fitnesini (eziyetini) Allah’ın azabı gibi tutarlar. Rabbinden bir yardım gelecek olsa: “Biz de sizinle beraberdik” derler. Allah, herkesin kalbinde olanları en iyi bilen degil midir? (Ankebut, 29/10).)
“İnsanların fitnesi” demek, o kişinin peygamberlerin ve onlara uyanların kaçınılmaz bir şekilde muhalifleri tarafından uğratıldıkları elem ve mihnete uğratılması , insanlardan ezâ görmesi demektir. İste bu durumu onlardan kaçma ve başına eza getirecek sebebi terk etme konusunda, müminlerin, imanlarıyla kendisinden kaçtıkları Allah’ın azabıyla bir tutmuştur. Mü’minler mükemmel basiretlerden dolayı Allah’ın azabından imana kaçmışlar ve yakında ayrılacak, yok olacak bir elemi içinde barındıran hale tahammül etmişlerdir. Oysa diğeri basiretinin zayıflığından ötürü peygamberlerin düşmanlarının azabının eleminden o. peygamber düşmanlarına muvafakat göstermeye, onlara uymaya kaçmıştır. Böylece onların azabının eleminden Allah’ın azabının elemine kaçmış, ondan kaçma konusunda insanların fitnesinin elemini Allah’ın azabının elemiyle bir tutmuş, güneşten ısınan yerden kaçıp kurtulayım derken ateşe düşmek suretiyle de tamamen aldanmış ve bir saatlik elemden sonsuz eleme kaçmıştır. Allah, ordusuna ve dostlarına yardım edip onları zafere eriştirince de ortaya çıkıp : “Ben de sizinle birlikteydim” demiştir. Oysa Allah o kimsenin göğsünde taşıdığı münafıklığı çok iyi bilir.
Sözün özü; hikmeti icabi Allah Teâlâ, nefisleri imtihan eder, dener ve böylece imtihanla iyilerini kötülerinden, dostluğuna ve ikramlarına layık olanı olmayanından ayırır, buna layık olan nefisleri imtihan körüğünde temizler, arıtır. Nitekim altın da cürufundan ancak ateşte imtihan (= tasfiye) suretiyle arınır, saf hale gelir. Nefis aslında cahil ve zalimdir. Cehalet ve zulüm sebebiyle nefiste, çıkarılması , eritme ve tasfiyeye muhtaç bir pislik meydana gelmiştir. Bu pislik ya şu dünyada çıkar (kişi kurtulur), ya da cehennem körüğünde çıkartılır Allah cc dilerse cennetine koyar.
Elhamdulillahirabbilalemin
Selam ve dua ile
Yazarın Diğer Yazıları
06.03.2024
12.09.2020
Yorumlar