Hamd kendisinden başka ilah olmayan Allah (c.c.) mahsustur. Salat ve selam ise onun ehli beytine sahabesine ve tüm Müslümanların üzerine olsun İnşallah.
Allah Rasulü buyuruyorki: ‘’Ya Alim ol, ya İlim öğrenen ol, ya ilmi dinleyen ol, ya da bunları seven kimaw ol, sakın beşincisi olma yoksa helak olursun.’’
Bugün yaşarken ve ebedi hayatımızda helak olmamak için Allah Rasulünün buyurduğu gibi bu söylenenlerden en azından hayatlarımızda bir tanesini üzerimizde bulundurmamız gerekir.
Tabiki öncelikle kalben bir meyletme istek olmalı bizlerde.
Hadisi şerifte dinleyen ol diyor. Bizlere göre dinlemek nedir? Bizler neler dinleriz yada en çok neyi dinlemek hoşumuza gider?
Bakın İbn Kayyım El Cezvi ‘dinlemeyi nasıl açmış bizlere.
Dinleme; aklın esası, imanın temel taşı, öncüsü arkadaşı ve veziridir. Ancak bu konuda asıl önemli olan dinlenen şeyin ne olduğudur. Pek çok insanın hata yanılma ve intiharla düşmelerine sebeb olan da budur.
Dinlemenin esası, kalbi dinlenen şeyin manalarına karşı uyarmak; onu o manaları isteme, sevme veya buğzetme ve istememe suretinde harekete geçirmektir.
Bu herkesi yerine ve uyuştuğı şeye sevk eder. Bazı insanlar kendi tabiatlarına, nefs ve hevaları ile dinlerler. Onların işittikleri şeyden nasipleri tabiatlarına uygun olan şeylerdir.
Bazı insanlar hal, iman, marifet ve akıllarıya dinlerler. Bunlara işittiklerinden kendi kabiliyyet ve güçleri nispetinde bir pencere açılır.
Bazı kimseler ise başkalarıyla değil, sadece Allah’la işitir, dinlerler. Sahih bir kudsi hadiste ‘’Benimle işitir, benimle görür’’ buyrulan kimseler işte bunlardır. Dinleme bakımından en üst seviyede olan ve herkesten daha doğru yolda bulunanlar bunlardır.
Allah c.c. Enfal suresinde şöyle buyuruyor; ‘’Allah katında canlıların en kötüsü, düşünemeyen gerçeği kavramayan sağır ve dilsizlerdir’’
‘’Eğer Allah onlarda hayır olduğunu bilseydi, kendilerine gerçeği işittirirdi. Oysa eğer gerçeği işittirse bile yine burun kıvırarak yüz çevirirlerdi. (Enfal 22,23)
Yani kalplerini, işitecek ve kulakların duyduğunu algılayacak duruma getirirdi. Ancak yüce Allah c.c. onlarda bir hayr ve doğru yolu bulmaya ilişkin bir çaba görmedi.
Alıcı ve verici fıti yeteklerini iş görmez hale getirdiler. Yüce Allah’da onların kapattıkları kalplerini ve bozdukları fıtratlarını gerçeği kavrayacak duruma getirmedi. Allah c.c. onları duydukları gerçeği akıllarıyla kavrayacak duruma getirmiş olsa bile onların kalplerini bu gerçeğe açmayacak ve anladıkları bu gerçeğe olumlu karşılık vermeyeceklerdir.
Eğer onlara gerçeği işittirse bile yine burun kıvırarak yüz çevirirlerdi.
Çünkü akıl kavrayabilir ama, bozulmuş kalp olumlu bir tepki göstermez. Hatta Allah (c.c.) onlara anlayacakları şekilde işittirse bile, onlar olumlu bir karşılık vermekten kaçınacaklar olumlu tepki göstermek, gerçek dinleme ile olur çünkü.
Akıllar kavradığı halde bozulmuş kalpleri olumlu tepki göstermeyen nice insan vardır.
İnsan ne kadar ayet dinlerse dinlesin, ne kadar diliyle ben anlıyorum desede bozulmuş bir kalp düzelmediği sürece ‘Hak olan o gerçeği hiçbir zaman anlayamacaklardır.’
Cehennem halkının ağızlarından çıkan itirafa biraz dikkat edelim.
‘Eğer biz onların sözlerini dinleseydik, yahut düşünüp anlasaydık şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmazdık. (Mülk 10)
Allah c.c. insanlık aleminden sadece Kelamını dinlemeleri değil, dinleyip andıktan sonra, anladıklarıyla da bir mana çıkarmalarını bekliyor.
Toplum arasında söylenen bir söz vardır. Bakmakla görmek, dinlemekle anlamak aynı şeyler olmadığı gibi doğru olan mana da çıkartılmadığı sürece dinledim anladım diyemezsin.
Rabbim dinlediklerimizi doğru bir şekilde anlayan ve bunu hayatına yansıtıp ateşin halkı arasında olmaktan kurtulan kullarından eylesin İnşallah (AMİN)