DOSTUN HANGİSİ “ATEŞE DAVET EDENLER Mİ YOKSA CENNETE DAVET EDENLER Mİ ?”
Hamd, her şeyi yaratan, öldürüp – diriltecek ve hesaba çekecek olan Allah azze ve celle’ye mahsustur. Salat ve selam Hz. Muhammed(s.a.v.), kıymetli ev halkına, güzide ashabına ve bütün müminlerin üzerine olsun inşaRahman.
Yeryüzüne bir damla olarak düşen ve daha sonra Rabbi tarafından kendisine hayat hakkı tanınan insanoğlu dünyaya gelir gelmez farklı tip ve karakterde insanlarla karşılaşır. İleriki yaşlarda, insanlardaki mizaç ve değer yargılarının kendi karakterine en yakın olana karşı sıcak bir ilgi besler. Aynı karaktere sahip olmanın ya da hayata ve olaylara aynı pencereden bakmanın verdiği referans, tüm sırlarını paylaşmaya kadar vardırır. En ufak bir sıkıntıya düştüğünde kalbine demir attığı kimseden bir ‘alo’ bekler. Kendisini ilk ziyaret eden, hiçbir menfaat beklemeden aynı sancıyı yüreğinde hissedip derdine derman olmaya çalışan kişi en yakın dostu olmuştur. Artık hayatın büyük bir bölümüne dostunun da penceresinden bakmaya, sesleri dostunun da kulağından işitmeye, herhangi bir mesele karşısında dostuyla düşüncelerini paylaşmaya çalışır. Bu birliktelik tek yürek çift beden olarak el ele cennet ya da cehennem yolculuğuna kadar devam eder. Ya beraberce yanarlar ya da cennet nimetlerinde yüzerler.
Yanlış dost seçenler ateş içinde yanarken birbirlerini suçlayıp; “…keşke peygamberlerle birlikte hak yolu tutmuş olsaydım.” “…keşke filanı dost edinmeseydim.” derler. Keşkenin fayda vermediği bu beldede yanlış dost seçiminden doğan pişmanlığa artık kulak verilmez. Bir taraftan yanarken bir taraftan da dünyada dost edindiklerine seslenirler “Biz size uyan kimseler idik. Şimdi ateşin bir kısmını olsun bizden kaldırabilir misiniz.” derler, ama ne fayda. Kendisi acizken, cehennem çukuruna düşüp çıkamazken, derisini eriten ateşin derecesini düşüremezken dostuna nasıl yardımcı olsun? O’nun derdi başından aşkındır. Oysa gerçek dost o ateşi oradan kaldırmaya kadir olandır. Kandırıldığına mı yansın yoksa kandığına mı?
Birde dost seçiminde isabetli karar verenler vardır. İşte onlar ebedi dostluk (kardeşlik) larının temelini geçici dünyada atarlar. Bu tür dostlar ırk, soy, sop, zenginlik, fakirlik dinlemezler. Şeytan ve dostlarına aman vermezler. Birbirlerine sürekli cennetle müjdeleyip cehennemle korkuturlar. Dostluklarının tüm hücreleri ile Rablerinin rızasına uyumludur. Ve el ele cennetin kapısından girdiklerinde dostluklarını pekiştirirler. “Diyeceklerdir ki: Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamd olsun. Muhakkak Rabbimiz, mağfiret edicidir, mükâfat vericidir.”
Evet insan yaradılışı icabı zayıf ve güçsüzdür. Aklımıza güvenmeyen, dost seçiminde hata yapma oranımızın çok fazla olduğunu bilen Rabbimiz uyarıcılar (peygamberler ve davetçiler) göndererek bizlere rahmette bulunmuştur. Bir tarafta Allah cc. ve dostları diğer tarafta kendisine cehennemde komşu arayan şeytan ve dostları. Biri ateşe davet ederken, diğeri Cennete… Bu çağrıya kulak verip vermemek tamamen insana bırakılmıştır. Bu dünyada kimi dost edinip kiminle vakit geçiriyorsan ahirette de onunla olacaksın. Yani ahiretteki birlikteliğin bu dünyadaki birlikteliğine bağladır. Seçim senin.
“Kim Allah’ı, Rasulunu ve iman edenleri dost edinirse, hiç şüphe yok galip gelecek olanlar Allah’ın taraftarlarıdır.” (Maide Suresi 56.Ayet)
Kim istemez ki en güçlü, en şefkatli, en sabırlıya dost olmayı. Madem ondan başka dostumuz yok o halde ne duruyoruz?
…VELHAMDÜLİLLAHİRABBİLALEMİN…