Bismillahirrahmanirrahim
Hamd alemlerin Rabbi rahman ve rahim din gününün sahibi olan Allah celle celalühu ya salât ve selam Hazreti Muhammet sallallahu aleyhi veselleme âline Ashabına Ve onları takip eden muvahhitlerinÜzerine olsun inşallah.
Her konuda rabbine muhtaç, aciz ve güçsüz olan kula düşen görev güçsüzlüğünü bilerek Rabbine dua etmesidir.
Müminlerin Alla’a dua etmelerini emreden bizzat Rabbimizdir.
“Rabbiniz buyurdu ki: “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir.” (mümin 60)
Bazı insanlar kendilerini Allah’tan müstağni görürler,Allah’a muhtaç olmadıklarını düşüürler.onlar kendilerini güçlü sanan kibirli kimselerdir.böyle kimseler Allah’a dua etmeyi lüzumsuz sayarlar,buna ihtiyaçları olmadığını sanırlar.Ayette dua ile ibadet kavramlarının beraber alınması da önemlidir. Buna göre dua ibadetin bir parçasıdır.
İmam Ahmed b. Hanbel’in Ebû Saîd el-Hudrî’den (r.a.) rivâyet ettiği bir hadîste: “Duanın karşılıksız kalmayacağı, bilâkis üç şeyden birinin mutlaka meydana geleceği; ya kabul ya âhirete bırakma yahut eda edilen dua oranında günahın affedileceği” beyan buyurulmuştur.
Dua yalnız Allah’a yapılır; istek ve yardım sadece Allah’tan istenir. Allah’tan başkasından bir yardım ve istekte bulunan, müşriktir. Hatta ölümlerinden sonra kabirleri başında veya uzaktan peygamberlere ve salih kullara dua edip yakaranlar, aynen yıldızlara sığınan ve meleklerle peygamberleri rabler edinenler gibi Allah’tan başkasına dua eden müşriklerdir. Ancak melekler müminler için dua ve istiğfar etmektedirler.
Müslüman müslüman kardeşi için dua edebilir. Rasûlullah, ” Kim bir hidayete çağırırsa, o hidayete tabi olanların mükafatının aynısı onların mükafatından hiçbir eksilme olmaksızın bu kimseye de verilir. ” buyurmuştur. (Müslim, İlm, 16; Ebû Dâvûd, Sünnet, 6; Tirmizî, İlm,15)
Ebeveyn, kendilerine dua eden çocuklarının amelinden istifade eder: “İnsanoğlu öldüğü zaman artık ameli kesilmiştir. Yalnız şu üç şey bunun dışındadır: Sadaka-i cariye, faydalanılan ilim ve dua eden salih evlât ” (Müslim, Vasiyyet,14; Ebû Dâvud, Vesâyâ, 14). Rasûlullah, ümmetinden kendisine dua etmelerini istemiştir. Cenâb-ı Hak, “O’na salât ve selâm getirin ” (Ahzâb, 33/56) diye emretmiştir. Mümin, Allah’tan peygamber için vesîleyi isterse kıyamette o kimseye onun şefaati haktır. Rasûlullah umreye giden Ömer (r.a.)’e: “Bizi de duandan unutma kardeşim.” demiştir (Ebû Dâvûd, Vitr, 23; Tirmizî, Daavât 109; İbn Mâce, Menâsik 5) Rasûlullah her zaman ümmetini sadece Allah’a kulluğa çağırmıştır. Hanefi fukâhâsı: “Bir yaratık aracılığıyla Allah’tan bir şey istenemez” demiştir. Hz. İbrahim,
“Doğrusu benim Rabbim duayı işiticidir” (İbrahim,14/39) demiştir.
Hz. Peygamber: Biriniz dua edeceği zaman Allah’a hamd ve senâ ile başlasın, Resûlüne salâvât getirsin ve bundan sonra artık dilediği duayı yapsın” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Salât, 358; Tirmizî, Daavât, 65) Salih ameller vesîlesiyle talepte bulunmanın örneklerinden birisi mağaraya sığınan üç kişinin duasıdır. Bunlardan her biri yalnızca Allah’ın rızasını gözettiği önemli bir amelini zikrederek duada bulunmuştu. Çünkü böyle bir amel, Allah’ın, sahibinin duasının kabulünü gerektirecek bir sevgi ile sevdiği ve razı olduğu bir şeydi. Birisi ana-babasına yaptığı iyiliği zikrederek. diğeri tam iffeti delâletiyle, öteki ise emanete gösterdiği riâyet ve iyilikseverliği ile duada bulunmuştu. (Buhârî, Hars,13) İbn Ömer’in meşhur duası şöyledir: “Ya Rabbi, Senden beni İslâm’a erdirdiğin gibi ondan beni uzaklaştırmamanı ve müslüman olarak canımı almanı diliyorum. ” (İmam Malik, Muvattâ, Hacc, 128)
Yine cahil halkın büyük bir kısmı Allah’tan başkasından yardım dilemeyi öyle bir hale getirmişlerdir ki, kabirler Allah’a duada birer şirk aracı yapılmıştır. Oysa Rasûlullah dahi, “Ey Allah’ım, benim kabrimi kendisine ibadet edilen bir put haline getirme… Peygamberlerin kabirlerini mescid edinen kimselere Allah’ın gazabı şiddetlidir… Benim kabrime ikide bir gelip orayı bayram yerine çevirmeyin.” diye uyarmıştır. (İmam Mâlik, Muvatta, Kasru’s Salât fi’s-Sefer, 85; Ebû Dâvud, Menasik, 100)
Halkın, Telli Baba, filân baba, falan şeyhin kabrinde kuyruğa girerek onlardan yardım dilemesi şirkten başka birşey değildir, bid’attir. Müminler, aynen müşriklerin ve bid’at ehlinin yaptığı gibi ölüye yakarmaz, onlardan birtakım ihtiyaçların karşılanmasını istemez, kabir başında yapılan duanın evde yapılandan üstün olduğuna inanmaz, bu kimselere yemin ederek Allah’tan talepte bulunmazlar. “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir.” derler. (Âli İmrân, 3/173) Dinin esası da budur. Salât, Arapça’da dua anlamına da gelir: “Ey peygamber, Mü’minlere selât et, çünkü senin duan onlar için huzur ve sükûnettir.”(et-Tevbe, 9/103) Duada istenene kavuşma ve korkulandan kurtulma isteği vardır. Bu da ancak Allah’tan istenir. İslâm bilginleri bid’at dua şekillerini şöyle tespit etmişlerdir: Ölü ya da gaip birinden yardım dilemek. Ey efendi hazretleri bana mağfiret et, tövbemi kabul et, demek şirktir. Peygamber ve salihlerden, ölmüş veya gaip birine benim için Allah’a dua et’, demek bid’attir. Ölülerden medet umulmaz. Kabirleri ziyarette ölülere ancak selâm verilebilir, onlara Kur’ân okunur. Allah’a, Allah’ım senden filancanın yanındaki makamı hakkı için şunu şunu istiyorum; diye dua etmek, nehyedilmiştir. Çünkü, “Yardım Allah’tandır.” (Enfâl, 8/10) “İnsanlar (mahşerde) toplandıkları zaman kendisine dua edilenler, onlara düşman olurlar ve onların kendilerine olan dualarını inkâr ederler.” (Ahkaf 6)
Hz. Peygamber’e Allah’ı sormuşlardı. Cevaben Allah buyurdu ki:
“Kullarım sana beni sorduklarında: Ben muhakkak ki, yakınım, bana dua ettiğinde dua edenin duasına icâbet ederim.” (el-Bakara, 2/186). Dua ederken seslerini aşırı şekilde yükseltenleri gören Rasûlullah, şöyle buyurmuştu: “Ey insanlar! Kendinize gelin. Çünkü siz bir sağırı veya uzaktaki birini çağırmıyor, ancak herşeyi işiten ve çok yakın bulunan birine dua ediyorsunuz. Sizin kendisine dua ettiğiniz size bineğinizin boynundan daha yakındır.” (Buhârî, Cihad, 131; Daavât, 51; Tevhid 9; Ebû Dâvûd, Vitr, 26; İbn Hanbel, IV, 394, 402, 418; Müslim, Sahih IV, 2076) Kul, duasında Allah ile arasında hiçbir engel hiçbir vasıta bulunmadığını böylece bilir; dua ederken yalnızca Allah’ı düşünür. Kalp başka birşey ile meşgulken dua etmek manasızdır. “Âmin” diye bağırıp çağırmak da manasızdır. İnsan dua ederek Allah’a yöneldiğinde, dileği, Allah’tan istediği şeylerin gerçekleşmesine yardımcı olacak sebeplerin yaratılmasıdır. Yani kul eylemiyle yakınlaşmazsa, ettiği duanın mânâsı olmaz. Tembelliği huy edinmiş biri rızık için dua edebilir, ama önce çalışması lâzımdır… Duada riya olmaz. Duanın hemen kabul edilmesinde acele edilmez. Hiçbir dua boşa gitmez. En güzel sözlerden biri “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah”tır.
Gönülden, gizlice, bağırmadan, samimiyetle dua edilir. “Rabbınıza gönülden ve gizlice yalvarın. Doğrusu o, aşırı gidenleri sevmez. ” (el-Â’râf, 7/55)
Rabbim kendisine her daim muhtaç olduğumuzu unutmadan ona hakkı ile dua eden kullarından olmayı bizlere nasip eylesin. Hakkı Hak bilip Hakka tabi olmayı Batılı batıl bilip ondan uzaklaşmayı nasip eylesin. Aminn..
VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN