sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

DÜNYA – 2

A+
A-

Hamd alemlerin Rabbi, ALLAH Azze ve Celle’ye mahsustur. Salat ve Selam Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’ e ve O’nun Âlinin ve Ashabının üzerine olsun İnşaALLAH.

Dünya kelimesi bizzat ve hükmen yaklaşmak zaman ve yer açısından yakına gelmek, aşağı çekmek anlamına gelen edna fiil kökünden türemiştir.

Kur’an’ın yanlış anlaşılan kavramlarından bir tanesi de dünya kelimesidir. Dünya bir sıfat olmasına rağmen, üzerine yaşadığımız yeryüzünün ismi olarak algılanmıştır. Bu yanlış adlandırma İslam’ın dünya hayatına getirdiği tanım ve ölçünün yanlış anlaşılmasın yol açmıştır. Buradan hareketle, İslam’ın üzerinde yaşadığımız dünyayı (yer küreyi) kötülediği sanılmış, bu dünyadan yüz çevirmenin fazilet ve yükselme sebebi olacağı iddia edilmiştir.

Hâlbuki Kur’an-ı Kerim üzerinde yaşadığımız yerküresini, jeolojik anlamdaki dünyayı anlatmak üzere “arz, yer” kelimesini kullanmıştır. “Dünya” kelimesi ise, yeryüzünde yaşanan hayatın basitliğini, değersizliğini, geçiciliğini ifade eden dini ve ahlaki bir anlam kazanmıştır. “Dünya” kelimesi ise, burada yaşanılan hayat anlayışı kötülenmiş, hafife alınmış; Bununla da yer küresi değil, Ahireti geri plana bıraktıran, ahireti hesaba katmayan yaşama zihniyeti kast edilmiştir.

Kur’an, “Dünya” ile ahiret arasında bir tercih olursa, elbette ahiretin tercih edilmesini emrediyor. Çünkü ahiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

Müslümanlardan bazıları da ahiretlerini kazanmak için dünyalarını satarlar. Kur’an, ALLAH (Celle Celaluhu) yolunda cihad etmenin bu anlama geldiğini ve böylelerinin büyük bir sevaba kavuşacaklarını haber veriyor. ALLAH (Celle Celaluhu) yolunun şehitleri bu çok karlı alışverişin canlı örneğidir.

Dünyanın olumlu veya olumsuz olduğunu değerlendirmek için “Dünya” kavramından herkesin ne anladığına bakmak gerekir. İnsanlar onu, kendi meslek, arzu, istek, hedef ve gayelerine göre değerlendirirler. Herkesin kendine ait bir dünyası vardır. Dünya bir çiftçiye göre ekmek-biçmek, bir ilim adamına göre ilim(bilgi) alanı, bir abide(çok ibadet edene) göre bir ibadet yeri, bir sarhoşa göre içme sahası, nefsinin esiri olan bir kimseye göre de gönlünce eğlenme mekanıdır. Bazıları onu geçici bir zaman olarak görür ve ona göre değerlendirir. Kimileri de hiç ölmeyecekmiş gibi ona sarılır, ölüm ve ötesini hesaba katmaz.

“Sahip olma” duygusunun tutkuya dönüşmesine “hırs” denir. İnsanoğlunun temel zaaflarından biri olan bu duygu terbiye edilmediği zaman, insanın gözünü, gönlünü ve zihnini bürüyerek onu esir eder. Onun, aşkınla olan, öteyle olan bağlarını birer birer koparır. Para, mal, makam, şöhret gibi her tür dünyalık onun duygu ve düşünce, basar ve basiretini dünyaya bağlayarak boynunda tasmaya, bileğinde kelepçeye, ayağında prangaya dönüşür. O, artık “dünyevileşmiş” bir tiptir.

Dünyevileşmiş tip, hiçbir dünyalığa sahip olamaz. Çünkü tüm dünyalıklar ona çoktan sahip olmuştur. Eşyanın emrine verildiği insan, eşyanın emrine girmiştir. Dünyanın efendisi olan insan, dünyanın kulu haline gelmiştir. Bu ise, insanın insanlığa karşı yapılabilecek en büyük hakarettir. İnsanın eşyaya kul olması kula kul olmasından daha vahim bir sapmadır. İşte bu nokta da “İslam” insanı kendi zaaflarından korumak için devreye girmektedir.

Dinin gayesi, insanın insanlığını muhafazadır. İnsanın insanlığı ise, biyolojik varlığından çok ruhi varlığıyla kaimdir.

Bugün ki dünyevileşme mantığıyla eski çağlardaki ilkel dünyevileşme mantığı arasında şaşılacak kadar benzerlik vardır. Aslında bu şaşılacak bir şey de değil. Çünkü insanın tabiatı, zaafları, zamanın değişmesiyle değişmiyor. İnsanın hakikat karşısında aldığı tavırlar genellikle aynı. Dünyevileşmiş çağdaş insan tipinin dini ekonomi, imanı para, kitabı çek koçanı, mabedi bankadır. Dünyevileşmiş tip, dindarsa dinini, ideolojisi varsa ideolojisini, davası varsa davasını her fırsatta paraya çevirmenin yollarını arar.

Dünyevi belaların çoğu, uhrevi cezaların tümü, dünya-ahiret dengesini kuramamak, dünyayı ahiret için yaşayamamak ve dünya hayatını gaye edinmekten kaynaklanır. Ancak gerçek iman ve salih amel, insanı dünya hayatının aldatmasından koruyabilir. Ahireti tercih eden, dünyayı kaybetmez. Çünkü insana verilen hilafet görevi, yeryüzünü imar edip, nimetlerinden yararlanmayı gerektirir. Sadece dünya hayatını isteyenler, haram, zulüm ve sömürü düzenleriyle insanlığı doğru yoldan çıkarttıkları gibi, Müslümanları da dünyaya uydurmak isterler. Hâlbuki ahiretten kopuk bir dünya, oyun ve eğlenceden ibarettir. Bir Müslüman içinse dünya, İslam’ı yaşamak, İslam’ı hakim kılma mücadelesi vermek (cihad), ALLAH (Celle Celaluhu) yolunda hizmet ve meşru şekilde çalışmak (ibadet) içindir.

Rabbim, bizleri dünyanın fani, ahiretin baki olduğunu bilenlerden eylesin.

SELAM VE DUA İLE

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.