DÜŞMAN TUZAKLARININ YOK EDİLMESİNİN REÇETESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
DÜŞMAN TUZAKLARININ YOK EDİLMESİNİN REÇETESİ
Hamd âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, din gününün sahibi Allah azze ve celle’ye mahsustur. Salat ve Selam, önderimiz, örneğimiz, kendisine itaat, ittiba olmadığı sürece kurtuluşun mümkün olmadığı son peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v)’e âline, ev halkına, sahabesine ve tüm mümin ve müminelerin üzerine olsun İnşaAllah.
En doğru söz, Allah’ın kelamı ve en doğru (müstakim) yol, Muhammed (s.a.v)’in rehberlik ettiği yoldur. Yoldan saptıran en şerli şeyler, dinde sonradan ortaya çıkartılan şeylerdir. (Din adına, başlı başına bir ibadet olması amacıyla) dinde sonradan çıkartılan her şey bid’attır. Her bid’at sapkınlıktır. Ve hiç şüphesiz ki, her sapkınlık azaba müstahaktır.
Biliyoruz ki kendi dininin zaferini ve korunmasını bizzat kendisi üstlenmiştir. Kim Allahü Teâla’ya itaat eder ve ihlasla O’na yönelirse Allah’ın yardımına mazhar olur. Kim de Allah azze ve celle’ye itaatten ayrılır, O’na isyan ederse yapayalnız tek başına kalır. İşte bu manayı, kalben ve aklen hissetmeye ne kadar da muhtacız.
Allahü Teâla âlimdir, hâkimdir… Durumumuzu bilir işlerimizden hiç biri O’ndan gizlenmez. Dışımızı ve amellerimizi bildiği gibi, niyetlerimizi ve içimizi de bilir. O, hâkimdir. Her şeyi yerli yerince koyar. Hak etmediği sürece bir şeye yardım da bulunmaz. Allahü Teâla’ya karşı, hevadan kaynaklanan her türlü yanlış düşüncelerden yine Allah’a sığınırız.
Nefis, şeytan, dünya ve heva… Bizi Allah’ın yardımından mahrum bırakacak dört düşman. Nefis olabildiğince inatlaşır, şeytan durmadan vesvese verir. Dünya ziyneti çekicidir. Heva ise bize birçok defa galip gelir. Sürekli mücadele halinde olmalıyız. Ve nasihatleşmeliyiz… Bu yazıyı yazmamızdaki gayemiz budur. Allah azze ve celle yardımcımız olsun.
Hak davaya karşı batıl davalarını savunacak, ortaya bir delil koyacak kudretleri yoktur, İslam düşmanlarının. Bundan dolayı onların Hak ehline karşı tarih boyunca sergiledikleri tek tutum, işkence, tehdit ve zorbalıktır. Bu onların bize verebileceği tek cevaplardır. Ne zaman ki, Hak ehlinin sebatını gördüler ve Hak ehlini dinlerinden geri döndüremediler, işte o zaman bu çirkin yüzleriyle karşımıza çıkmaya çalışırlar. Dün öyleydi, bugün de böyle, yarında öyle olacaktır. Sünnetullah gereğidir.
Firavun Musa’ya şöyle demiştir: “(Firavun) dedi ki: “Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.” (Şuara 29)
Firavun, iman eden sihirbazlarına da şu cevabı vermişti: “(Firavun) Dedi ki: “Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp sallandıracağım.” (Şuara 49)
İbrahim (a.s) kavmi de şöyle söylemişti: “Şunu yakın da ilahlarınıza yardım edin!” (Enbiya 68)
Yusuf (a.s)’a şunu yaptılar: “Sonra onlarda (Yusuf’un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü) ağır bastı.” (Yusuf 35)
Tarih boyunca bu yüce davanın gönüllü müntesiplerine hep şu şekilde seslenilmişti batıl ehli tarafından:
“İnkâr edenler, resullerine dediler ki: “Muhakkak (ya) sizi kendi toprağımızdan süreceğiz veya dinimize geri döneceksiniz.” Böylelikle Rableri kendilerine vahyetti ki: “Şüphesiz biz, zulmedenleri helak edeceğiz.” (İbrahim 13)
Bilal “Ehad, Ehad” diye bağırırken, Umeyye b. Halef ona Mekke’nin sıcağında kırbaçla vuruyor, işkence ediyor, karnının üstüne taş koyuyordu.
Ammar’a, Habbab’a, Musab’a, İbn-i Mes’ud’a, sıddık olan Ebu Bekir’e, hatta Rasulullah (s.a.v)’a bu cevaplar veriliyor ve bu tavırlar takınılıyordu.
Kur’an’ın mahlûk (yaratılmış) olduğu iftirasına itiraz ettiğinde Ahmet b. Hanbel’e de dayak, kırbaç, hapis ve işkenceyle cevap verilmişti. İbn Temiyye ve İbnu-l Kayyım’a da aynı şekilde cevap verilmişti. Günümüzde Allahü Teâla’ya çağıran davetçilere, Allah’ın dinine yardım için çalışan kimselere de küfür, riddet ve fıdk ehli tarafından bu uygulamalar yapılmaktadır. Dolayısıyla İslam düşmanlarının cevap verme yöntemi hep böyledir. Bu onların tuzaklarının sonu ve cephaneliklerindeki son oktur. Batıllarını savunmak için uygun gördükleri yöntem budur.
Onlar size bu cevabı verdiklerinde, siz Hak üzere sebat edin, belalara karşı sabredin… Şüphesiz bu onların bütün planlarını yok eder, tuzaklarını bozar.
Düzen ve hilelerini tamamen boşa çıkarır. Şüphesiz sizin sebatınız, sabrınız ve Allahü Teâla’ya tevekkülünüz ve bağlılığınız, aslında İslam’a destek ve İslam düşmanlarını yenmek demektir.
Oklarının ıskaladığını, çabalarının boşa gittiğini, düzenlerinin ve hilelerinin yok olduğunu hissettiklerinde acaba düşmanların durumu nasıl olur?
Onlar Hak ehline eziyeti arttırdıklarında, onları cezalandırdıklarında; daha güçlü, daha sağlam, daha hâkim ve akıllı nesiller çıkacaktır. Bu nesiller azimete sarılıp ruhsatları bırakacak ve mubahları işlemeyi azaltacaktır.
Evet, bu nesiller dünyayı, dönüşü olmayan Bain talakla boşayan nesillerdir.
“De ki kininizle ölün!” (Ali İmran 119)
“Allah müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” (Nisa 141)
Sizin Hak üzerinde ki sebatınız, imtihanlara karşı olan sabrınız, İslam düşmanlarının yenilgisinin garantisidir. Tek başına fikri ve nazari çalışmalar değil, tam aksine bu kararlılık ve sabır, onları yenecektir.
Uhud savaşında Enes b. Nadr parça parça kesilmeseydi; “Allah’ın öyle kulları vardır ki, bir iş için Allah’a yemin etse, Allah onu boş çevirmeyip dilediğini yerine getirir.” (Buhari) şerefine ulaşabilir miydi?
Enes b. Nadr’ın azmi gibi bir azim olmadan İslam nasıl ayağa kalkar? Enes, Uhud’u gördü, savaştı ve öldürüldü. Onun bedeninde seksenden fazla yara olduğu tesbit edildi. Öyle ki cesedi paramparça olmuş, kız kardeşinden başka kimse onu tanıyamamıştı. Kız kardeşi ise onu parmağından tanıyabilmişti.
Enes bin Malik (r.a) bu olayı anlattıktan sonra hadisin sonunda şöyle demektedir; Biz, “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var…” (Ahzab 23) ayetinin onun ve ona benzeyen müminler hakkında nazil olduğunu düşünürdük…
Ve daha niceleri, sabırda sebat edenlerin omuzlarında yükselecek bu dava bizler masal gibi anlayıp dinlemediğimiz sürece.
Rabbim bizlere de düşmanın tuzaklarını eritip tüketecek, iman, sabır, mücadele nasip eylesin İnşaAllah…
Rabbim Hakkı Hak bilip Hakka sarılan, Batılı Batıl bilip Batıldan kaçan Kullarından olmayı nasip eylesin…
Selam ve Dua ile
Allah’a Emanet Olun
Oradaki duaları: “Allah’ım, Sen ne yücesin”dir ve oradaki dirlik temennileri: “Selam”dır; dualarının sonu da: “Gerçekten, hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Yunus 10)
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN