sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 154 VE 160. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 154 VE 160. AYETLER ARASI
26.07.2019
722
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

154- Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.(155)
155- Andolsun, biz sizi bir parça korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.
156- Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki; “Biz Allah’a ait (kullar) ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.”(156)

AÇIKLAMA

155. Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demek yasaklanmıştır. Çünkü “ölüm” kelimesi ve düşüncesi cesaret kırıcıdır ve Allah yolunda kendini feda etme ve O’nun yolunda savaşma istek ve cesaretini yok eder. Bunun yerine müslümanlara, şehitlerin ebedî hayatta mutluluk içinde yaşadıklarına inanmaları söyleniyor. Bu, cesaret ve yiğitlik ruhunu canlı tutan bir gerçektir.
156. Burada, bu kelimelerin sadece dil ile tekrarlanması gerektiği anlatılmak istenmiyor. Tüm kalbimizle: “Biz Allah’a aitiz, başka bir şeye değil” gerçeğine inanmalıyız. O halde eğer bir şey Allah yolunda feda edilmişse, o, doğru bir şekilde harcanmış demektir. Çünkü o, gerçekte ait olduğu varlığın hizmetine girmiştir.
“Biz O’na dönücüleriz.” “Biz bu dünyada ebedî kalıcı değiliz, bir gün mutlaka buradan ayrılacağız” demektir. Yani er veya geç öleceğiz ve Allah’a döneceğiz. O halde, hayatımızı kendi arzu ve isteklerimize uydurup daha sonra da bir hastalık veya kaza nedeniyle ölmektense, Allah yolunda savaşıp hayatımızı O’nun yolunda feda etmek daha iyidir.

157- Rablerinden (olan bir salat) bağışlanma ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır.
158- Şüphesiz, ‘Safa’ ile ‘Merve’ Allah’ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Ka’be’yi) hacceder veya umre(157) yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur.(158) Kim de gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır) . Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir.(159)
159- Gerçek, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitapta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de lanet ediciler lanet eder.(160)
160- Ancak tevbe edenler, (kendilerini) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar (a gelince) ; artık onarın tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim.

AÇIKLAMA

157. Hac, Zilhicce ayının belirli günlerinde Kâbe’ye (Mekke) yapılan ziyarettir. Umre ise istenilen herhangi bir zamanda Kâbe’nin ziyaret edilmesidir.
Hac ve Umre ile ilgili emirler burada verilmektedir; çünkü, Kâbe kıble tayin edilmiş ve doğal olarak onunla ilgili birçok soru ve meseleler ortaya çıkmıştır.
158. Kâbe yakınında iki tepe olan Safa ve Merve arasında gidip gelmek Allah tarafından Hz. İbrahim’e (a.s) Hac ile birlikte öğretilen ibadetlerdendi. Fakat Safa ve Merve’de iki tapınak yapıp, bunları İsâf ve Naile adlı iki puta adadılar ve onlara tapınmaya başladılar. Araplar müslüman olduklarında Safa ile Merve arasında gidip gelmenin eski Hac geleneğinin bir parçası mı, yoksa sonradan putperestler tarafından uydurulmuş bir tapınma biçimi mi olduğu ve iki tepe arasında gidip geldiklerinde şirke düşmüş olup olmayacakları konusunda sorular sormaya başladılar.
Ayrıca Hz. Aişe’den (r.a) rivayet edilen bir hadise göre, Medineliler İslâm’ı kabul etmeden çok önce bile Safa ile Merve arasında gidip gelme geleneğine karşıydılar. Bu nedenle Kâbe kıble yapıldıktan sonra Allah, onların Safa ile Merve arasında gidip gelme konusundaki şüphelerini ortadan kaldırıyor ve onlara bunun Hz. İbrahim’in (a.s) Hac ibadetini yaptığından beri varolan bir ibadet şekli olduğunu, Ondan sonra gelen cahil kimseler tarafından uydurulmadığını bildiriyor.
159. “Allah’tan gelen bir emre zorunlu olarak boyun eğip uymaktan, iki tepe arasında Allah’ın rızasını kazanmak dileğiyle gidip gelmek daha hayırlıdır.”
160. Yahudi âlimlerinin en büyük günahı, Kitab’ın öğretilerini sadece din adamları ve bilginlerinin tekeline mahsus kılmalarıdır. Bırakın Kitab’ı Yahudi olmayanlara (Gentile) tebliğ etmemelerini, onları kendi halklarına bile öğretmemişlerdir. Bunun sonucu Yahudiler cahillikleri nedeniyle dine aykırı şeyler yapmaya başlamışlardır. O zaman bile din bilginleri onları düzeltmek ve eğitmek için bir girişimde bulunmamışlardır. Bunun yerine, beğeni kazanmak için doğrudan veya dolaylı olarak dine aykırı her hareketi meşru ilân etmişlerdir. Burada diğer insanların önderleri olarak müslümanların, kendilerine verilen hidayet’i tebliğ edip yaymalar, Yahudi din adamları ve bilginleri gibi, halktan saklamamaları gerektiği bildirilmektedir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.