sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 161 VE 168. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 161 VE 168. AYETLER ARASI
27.07.2019
800
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

161- Şüphesiz, küfredip(161) kâfir olarak ölenler, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti bunların üzerinedir;
162- Onda (lanette) temelli kalıcıdırlar, onlardan azab hafifletilmez ve onlar gözetilmezler de.
163- Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O’ndan başka hiç bir ilah yoktur; O, bağışlayandır, esirgeyendir.
164- Gerçek şu ki, göklerin ve yerin yaratılmasında gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanara yararlı şeylerle denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle ölümünden sonra yeryüzünü dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten âyetler vardır.(162)

AÇIKLAMA

161. “Küfr” kelimesinin Arapça’da sözlük anlamı “gizlemek” demektir. Zamanla bu kelime Hakk’ın gizlenmesi ve daha sonra da reddedilmesi anlamında, imanın karşıtı olarak kullanılmaya başlanmıştır. İman, inanmak, kabul etmek ve boyun eğmek demektir; Küfr ise, inanmamak, reddetmek ve karşı çıkmak anlamlarına gelir. Kur’an’a göre bir kimse şu durumlarda küfr işlemiş olur:
1) Kişi Allah’a tamamen inanmaz, O’nu Yüce Otorite, kendisinin ve tüm evrenin mutlak hâkimi veya ibadet edilecek tek mâbudu olarak kabul etmezse,
2) Allah’ın varlığını tasdik eder, fakat hakikat ve kanun’un ilmi hakkında O’nun emir ve hidayetini kaynak olarak kabul etmezse,
3) Kişi ilke olarak Allah’ın hidayeti’ni (Vahy) kabul ettiği halde, Allah’ın hidayet ve emrini birlikte gönderdiği peygamberleri reddederse,
4) Belirli bir veya bir grup elçiyi kabul edip, arzu ve istekleri doğrultusunda diğerlerini kabul etmezse,
5) Kişi, İslâm inancının tümünü veya bir kısmını, İslâmî hayat tarzını veya peygamberlerin öğretilerini inkâr ederse,
6) Kişi eğer bunların tümünü teoride kabul eder de, Allah’ın emirlerini pratikte kasten çiğner, bu hal üzere devam eder ve teslimiyet yerine isyan dolu bir hayat seçerse.
Yukarıdaki tüm düşünce davranış şekilleri Allah’a karşı isyandır ve Kur’an’a göre küfr’dür. Yukarıdaki kullanımlarının yanısıra Kur’an, bazen küfrü sadece nankörlük anlamında da kullanır. Çünkü Allah’ın verdiği yetenek ve organları O’nun isteği dışında kullanmak ve kendisine nimet verene karşı asi olmak nankörlükten başka bir şey değildir.
Küfr’ün bu tanımından onun genelde sanıldığı gibi küçültücü ve aykırı bir anlamda kullanılmadığı anlaşılacaktır. Müslümanlar inanmayanları kâfir diye adlandırdıklarında bir gerçeği dile getirmektedirler.
162. Etrafa hayvan gibi bakmayan, gözleri önünde gece gündüz işleyip duran büyük kâinat sistemini akıllıca bir gözleme tâbi tutan ve önyargılarla, inatçılıkla körelmemiş bir kimse hakikate işaret eden birçok ayetler görebilir. Böyle bir kimse, evrenin Mutlak Kâdir ve Mutlak Hâkim olan tek bir Varlık tarafından yönetildiğini görecektir. Bunun yanısıra, Allah’ın evrenin tek ilâhı olduğunu ve hiçbir eş ve ortağa yer bulunmadığını, çünkü hiç kimsenin nitelik, güç ve otorite bakımından ilâhlıkta ortaklık iddia etmeye gücünün yetmeyeceğini anlayacaktır.

165- İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını “eş ve ortak” tutanlar(163) vardır ki, onlar (bu eş ve ortakları) , Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgisi ise, daha güçlüdür.(164) O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, hiç tartışmasız bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi.
166- Öyle ki (o gün) kendilerine uyulanlar, kendilerine uyanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır. (Artık) Onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün bağlar (ve ilişkiler) de parçalanıp-kopmuştur.
167- (O zaman, yönetilip) Uyanlar derler ki: “Eğer bize bir kere (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak, onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır) dık.”(165) Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten de çıkacak değildirler.
168- Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helâl ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin.(166) Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır.

AÇIKLAMA

163. “O’na ortak koşarlar…” Onlar, Allah’ın belirli nitelik ve güçlerini başkalarına atfetmişlerdir ve bu yüzden O’nun haklarını başka ilâhlara verirler. Örneğin, tüm tabiat güçleri üzerinde kontrolün sadece Allah’ın elinde olmasına, yaratıklarının ihtiyaçlarını karşılama, onların dua ve isteklerini duyma gücüne sadece Allah’ın sahip olmasına, gizli ve açığı sadece O’nun bilmesine rağmen, yine de başkalarını yardıma çağırırlar; Allah’ın sıfat ve güçlerini başkalarına atfederler ve böylece O’na ortak koşmuş olurlar.
Kullarının O’nu Tek Hakim olarak kabul etmeleri, O’nun önünde secde etmeleri, gizli ve açıkça yalnız O’ndan korkmaları, Allah’ın kayıtsız-şartsız hakkıdır. Fakat kullar bu hakların bir kısmını veya hepsini başkalarına verirlerse o zaman O’na ortak koşmuş olurlar. Neyin haram, neyin helâl; neyin pis, neyin temiz olduğunu belirleme hakkı da Allah’a mahsustur. Kullarının hak ve görevlerini belirleme, onlara belli yasaklar koyma otoritesi de O’nundur. Bu nedenle, bu haklardan bir kısmını kendisine ait kabul eden kimseler şirk koşmuşlardır. Hakim olarak tanınmak sadece O’na lâyıktır. Kulları olarak insanlar, O’nun emirlerini nihâî otorite olarak kabul etmeli ve doğru yola ulaşmak için O’na yönelmelidirler. O halde bu hakları Allah’tan başkasına veren kişi, ortak koşmuş demektir. Aynı şekilde bu nitelik ve haklardan herhangi birine sahip olduğunu iddia eden ve başkalarının, bu özelliklerin kendilerinde bulunduğuna inanmalarını isteyen kişi ve kurumlar, resmen ilâhlık iddiasında bulunsalar da, bulunmasalar da kendilerini Allah’a ortak koşmuş olurlar.
164. Allah’a inanmak, kişinin O’nun isteğini kendi dileğiyle veya başkalarının isteklerine tercih etmesini ve tüm diğer arzuları O’nun yolunda feda edecek kadar O’nu sevmesini gerektirir.
165. Kötü önder ve rehberlerin kaçınılmaz sonları, müslümanları önder ve rehber seçme konusunda uyarmak için anılmıştır. Daha önceki topluluklar, yanlış önderlerin peşlerinden gittikleri için sapıtmışlardır. Bu nedenle müslümanlar onların akıbetinden ders almalı ve iyi önderlerle kötülerini birbirinden ayırdedip, kötülerin peşinden gitmemelidirler.
166. Onlara yiyecek ve içecekler hakkında cahiliye geleneklerinin ve önyargıların koyduğu tüm sınırlamaları ortadan kaldırmaları söylenmiştir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.