EBU’L A’LÂ MEVDUDİ BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 33 VE 36. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
33- (Allah:) “Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver” dedi. O da, bunları onlara isimleriyle haber verince,(44) (Allah) dedi ki: “Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da ben bilirim.”
34- Ve meleklere: “Ademe secde edin” dedik(45) de İblis’ten(46) başka (diğerlerinin tümü) secde ettiler. O ise, dayattı ve kibirlendi ve kâfirlerden oldu.(47)
35- Ve dedik ki: “Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın,(48) yoksa zalimlerden olursunuz.”(49)
36- Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları durumdan çıkardı. Biz de: “Kiminiz kiminize düşman olarak inin,(50) sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır” dedik.
AÇIKLAMA
44. Bu tasrih, meleklerin ilk endişesine (Bkz. An: 39) verilen karşılıktır. Bu şekilde Allah meleklere şöyle demek istiyor: “Ben Adem’e sadece yetki değil, bilgi de veriyorum. Bu nedenle onun halife tayin edilmesinin iki yönü var: Karanlık yönü, onun yetkisini kötüye kullanarak fesat çıkarması, aydınlık yönü ise, bilgisinin yardımıyla kötülüğe değil iyiliğe yönelmesidir. O halde akılı bir kimse, iyi özelliklere sahip olan bir şeyden, sadece kötülük potansiyeline sahip bulunduğu için vazgeçmez.
45. Bu, yeryüzünü ve tüm evrenin yeryüzüyle ilgili bölümünü yöneten meleklerin, insana baş eğip, itaat etmesinin sembolik bir ifadesiydi. İnsan Allah’ın emriyle halife tayin edildiği için, evrenin bu bölümünde görevli olan meleklere, Allah dilediği müddetçe, kendi felekleri dahilinde, yetkileri kötüye de, iyiye de kullansa insana yardımcı olmaları emredilmiştir. Bu şu anlama gelir: “Doğru olsun, yanlış olsun, yapmak istediği her şeyde ona yardımcı olacaksınız. Mesela namaz kılacağı veya başka iyi bir iş yapacağı zaman, kendi kapasiteniz dahilinde ona yardım etmelisiniz. Veya o hırsızlık yapmak ya da başka bir kötülük yapmak isterse, Biz onun yetkisini bu yolda kullanmasına izin verdiğimiz sürece ona yardımcı olacaksınız. Fakat Biz o yetkiyi ondan aldığımızda, ona yardımcı olmayı bırakacaksınız.” Bu bir devlet memurunun durumuna benzer. Kendi yetki sınırı içindeki tüm memurlar ona itaat ederler; fakat hükümet tarafından görevden alınınca, daha önceden itaat eden tüm memurlar artık ona itaat etmezler. Hatta hükümet emrederse onu yakalayıp hapse bile atarlar. Meleklerin de, insanla aynı ilişki içinde olduğu görülüyor. Secdenin, itaat ve boyun eğmenin sembolik bir ifadesi olması muhtemeldir. Boyun eğdiklerini belirtmek için böyle bir hareketi fiziksel olarak yapmış olmaları da mümkündür.
46. İblis, sözlükte çok aşırı meyus olan, ümitsiz anlamına gelir. Aynı zamanda Allah’a isyan eden, insan soyuna boyun eğmenin sembolik göstergesi olarak Hz. Adem’e (a.s.) secde etmeyi reddeden ve Kıyamet gününe kadar insanları saptırmak için Allah’tan mühlet isteyen cine verilen addır. Bu cine şeytan da denir. O sadece kötü ve soyut bir güç değil, insan gibi belli bir kişiliğe sahip bir varlıktır. Genelde bilindiği gibi o bir melek değil, melekler gibi özel bir tür olan cinlerden biriydi. (Bkz. Kehf: 50.)
47. Arapça metinden anlaşıldığına göre İblis, Hz. Adem’in (a.s.) önünde secde etmeyi reddeden tek cin değildi, bir grup cin daha bunu reddetmişti. İblis’in adı, isyanı ilk başlatan o olduğu için anılmaktadır.
48. Bu, Adem ve Havva’nın, halife olarak tayin edildikleri yeryüzüne gönderilmelerinden önce eğilimlerinin denenmesi için “Cennet”te tutulduklarını gösterir. Denenmeleri için bir ağaç seçilmiş ve ona yaklaşmaları bile yasaklanmıştı. Bu yasağı çiğnediklerinde, Allah katında zalimlerden sayılacakları konusunda da uyarılmışlardı.
Bu imtihan için Cennet en uygun yerdi; çünkü bu şekilde insana, Allah’ın halifesinin asıl uygun olan yerin Cennet olduğu, fakat şeytanın aldatıcı sözlerine inanırsa Cennet’ten mahrum olacağı gösterilmiş olacaktı. Cennet’i tekrar kazanmanın tek yolu ise, insanı her an saptırmak için fırsat kollayan düşmana karşı başarı kazanmaktı.
Ağacın adı ve özelliği Kur’an’da belirtilmemiştir; çünkü ağacın özünde kötü bir özellik yoktu. O sadece imtihan amacıyla seçilmişti.
49. Arapça zalim kelimesi çok geniş kapsamlı bir kelimedir. Zulüm “bir hak veya görevi ihlâl etmek”tir. Zalim ise, bir hak veya görevi ihlâl eden kişidir. Allah’a isyan eden bir kişi üç temel hakka tecavüz etmiş demektir: İlk olarak o, itaate lâyık olan Allah’ın haklarına tecavüz etmiştir. Daha sonra isyanına alet ettiği tüm eşya ve varlıkların, örneğin kendi organ ve yetilerinin, diğer insanların, işlerine yardım eden meleklerin ve zulmü sırasında kullandığı bütün her şeyin haklarına tecavüz etmiş olur. Çünkü bütün bunların, Allah’ın dileği doğrultusunda kullanılmaya hakkı vardır. Son olarak kendi haklarına tecavüz etmiş olur; çünkü, kendi nefsinin de kendisi üzerinde, kendisini ziyana uğratmaktan korumak gibi bir hakkı vardır. Kendisi isyan etmek suretiyle Allah’ın azabına uğradığında da, kendi kendisine zulmetmiş olur. Bu nedenle Kur’an, günahı, birçok yerde zulüm olarak niteler.
50. Yani, “Şeytan insanın düşmanı, insan da şeytanın düşmanı olacaktır.” Şeytan’ın, insanı Allah’ın yolundan saptırıp felâkete sürüklemek istemesi, onun, insanın en büyük düşmanı olduğunu gösterir. Diğer taraftan insanın insanlığı, ona, şeytanla savaşmasını söyler. Fakat ne yazık ki insan şeytanın yalanlarına o denli kapılır ki, onu dost edinmeye başlar. Fakat bu, onların karşılıklı düşmanlığının dostluğa dönüştüğü anlamına gelmez. Bu sadece insanın düşmanı tarafından kandırıldığı ve kendi önüne atılan tuzağa yakalandığı anlamına gelir.