EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 3. VE 8. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
3- Rabbinizden size indirilene uyun, O’ndan başka velilere(4) uymayın. Ne az da öğüt alıyorsunuz?
4- Biz nice ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken ya da gündüzün dinlenirlerken bizim zorlu azabımız onlara geliverdi.
5- Zorlu azabımız onlara geliverince yakarabildikleri: “Biz gerçekten zulme sapanlardandık” demelerinden başka olmadı.(5)
6- Andolsun, kendilerine (peygamber) gönderilenlere soracağız(6) ve onlara gönderilenlere (peygamberlere) de elbette soracağız.(7)
7- Andolsun, (yapıp-etmelerini) onlara bir ilimle mutlaka haber vereceğiz. Ve biz gaibler (onlardan uzakta olan habersizler) de değildik.
8- O gün tartı haktır.(8) Kimin tartıları ağır basarsa, işte kurtulanlar onlardır.
AÇIKLAMA
4. Bu surenin ana konusu budur. Ayet, insanları, Allah’ın elçisi aracılığıyla göndermiş olduğu hidayeti kabule davet ediyor. Çünkü insanın, kendisi hakkındaki ve alem hakkındaki gerçek bilgiyi yalnızca bu verebilir, hayatının gerçek amacı ve konusunu ona yalnız bu anlatır ve ahlakını, toplumsal hayatını, kültür ve medeniyetini üzerine bina edeceği prensipleri ona, ancak bu kılavuz öğretebilir. İnsan, kendisine rehber olarak yalnız Allah’ı tanımalı ve kılavuz olarak da peygamberleri aracılığıyla göndermiş olduğu irşadı takip etmelidir. Ayet, irşad için Allah’tan başkasına yönelmenin temelde yanlış olduğu, çünkü bunun her zaman hezimetle sonuçlandığı ve kaçınılmaz olarak hüsrana götüreceği konusunda ikazda bulunur.
Burada “evliya” (veliler) kelimesi, insanoğlunun ister övsün, isterse yersin veya ister “veli” olarak kabul ettiğini, isterse etmediğini söylesin, Allah’ın yerine kendisine tabi olduğu herkes için kullanılmıştır. (Daha fazla açıklama için bkz. Şura an: 6.)
5. Yani, “Allah’ın irşadından ayrılıp başka yollara sapan ümmetlerden iyi bir ders alabilirsin ki onlar en sonunda dünyanın başına iğrenç bir belâ haline geldiler ve Allah’ın gönderdiği bir afetle ortadan yok olup, temizlendiler.”
“Şüphesiz ki biz zalim kimselerdik” ibaresi burada, iki hususta ikaz vazifesini görmek üzere delil olarak getirilmiştir. Birincisi; “Verilen sürenin bitiminde, bir kimsenin yaptığı hatayı itiraf etmesi ve pişmanlık duyması, artık tamamiyle faydasızdır. Eğer insanlar kendilerine tanınan sınırlı vakti kayıtsızlık içinde geçirir ve kendilerini Hakk’a davet eden kimsenin ikaz ve tavsiyelerine karşı kulaklarını kapatırlarsa fert ve toplum olarak tam bir akılsızlık göstermiş oldukları apaçık ortaya çıkar. Tavırlarının ne kadar korkunç olduğunu ancak Allah’ın azabı onları kuşattığı zaman anlarlar.”
İkincisi; “Hadlerini aşmış ve kendilerine ayrılan sürenin sonuna gelmiş nice insan ve toplumların, Allah’ın bir felâketi ile helâk oluşlarının örneklerini bizzat siz gördünüz. Yine siz, onların başına böyle bir felâket geldikten sonra, ondan kurtulmak için hiçbir çıkar yolun olmadığını da gördünüz. Bu, devamlı tekrarlanan tarihi bir gerçek olduğu halde, neden bir insan, aynı hatayı tekrar tekrar işler de, tövbe etmek için, hiçbir nedametin yarar sağlamayacağı ve sadece keder ve pişmanlık getireceği bir son anı bekler durur.”
6. “Soracağız” ifadesi ile kıyamet günündeki “hesap” kastolunmaktadır. Kötü kişi ve toplumlar tarafından işlenen suçların, bu dünya hayatında, hakiki bir şekilde cezalandırılmasının mümkün olmaması, insanların ahirette hesaba çekilecekleri gerçeğinin kesin bir delilidir. Dünyada sadece, daha fazla kötülük yapmaya fırsat vermemek için bir suçlu tevkif ve hapsedilerek daha fazla suç işlemesine engel olunabilir. Gerçek cezalandırma ahirette olacaktır. İnsanlık tarihinde vukubulan ilahî felâketlerin çokluğu, insanın aklına estiğini yapmak için başıboş bırakılmadığı gerçeğini vurgulamaktadır.
Onun üstünde, muayyen bir noktaya kadar gitmeye müsade eden mutlak bir Hakim vardır. Böyle bir noktaya daha varmadan bu güç, insanı kötü yollardan vazgeçirtecek şekilde birbiri arkasından uyarılarda bulunur. Eğer bunlara kulak vermezse o zaman insanoğlu, kötü davranışlarına son veren ani bir felâketle cezalandırılır. Şimdi biz, bu kaçınılmaz gerçeklerin ışığı altında, ciddi olarak düşünürsek, evrenin tek Hakimi’nin, bu gibi suçluları hesaba çağırıp onlara nihaî adaleti uygulayacağı neticesine varırız. Bu ayetteki uyarı, daha önce geçen ayetlere dayandığı ve bunun önceki ayetlerin bir neticesi olduğunu göstermek için “Fe” (Bu sebepten) edatı ile başlamaktadır.
7. Bu, ahirette peygamberliğin yargılama için temel bir ölçü olacağını gösterir. Bir taraftan peygamberlere, daveti insanlara ulaştırırken neler yapacakları sorulurken diğer taraftan kendilerine davet gelenlere, ona karşı nasıl davrandıkları, bunu nasıl karşıladıkları hakkında sorular sorulacaktır. Kendilerine tebliğ ulaşmayan insan ve cemiyetlerin durumlarına gelince; bunların hangi ölçüye göre yargılanacaklarını Kur’an söylemektedir. Allah Teâlâ’nın kendisi bunu açıklamaya lüzum görmemiş olduğundan bizim için de araştırma gereği yoktur. Ama kendilerine davet gelenler, ulaşanlar hakkında Kur’an; inkârları, kötü tavırları, karşı koyuşları ve asiliklerine artık bir mazeret beyan edemeyecekleri ve cehenneme doğru rezilce sürülecekleri zaman çaresizlik içinde nasıl ellerini oğuşturacakları hususunda oldukça açıktır.
8. “O gün tartı hakla (gerçekle) bir tutulacaktır.” Hesap günü kurulacak Allah’ın mizanında haktan başka hiçbir şeyin ağırlığı olmayacak ve tabii bütün ağırlığı olan da yalnız hak olacaktır. Kişinin yükü hakla yakınlığı oranında ağır ya da hafif gelecektir. İnsan, beraberinde getirdiği hakkın ağırlığı ile tartılacak ve sadece onun ölçüsüyle hesaba çekilecektir. Sahte hayat ve onun fayda vermeyen uzunluğu ve görünen şa’şaalı işleri, adelet kefesinde hiçbir geçerli ağırlığa sahip olmayacaktır. Bâtıla uyanların amelleri o terazide tartıldığı zaman, hayatlarının o “muhteşem” işleri olarak kabul ettikleri şeylerin hiç de bir anlam taşımadıklarını bizzat kendi gözleriyle göreceklerdir. Bu husus Kehf suresi, 103-105. ayetlerde de ifade edilmektedir: “Yaptıkları şeylerin doğru olduğu zannı ile, ömürleri boyunca bütün çabalarını bâtıl yollarda harcayan kimseler zarara uğrayanlardır. İşte onlar Rablerinin ayetlerine ve O’na kavuşmaya inanmayan, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir, binaenaleyh kıyamet günü onlara hiç değer vermeyeceğiz.