sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 83. VE 85. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 83. VE 85. AYETLER ARASI
03.02.2020
665
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

83- Bunun üzerine biz, karısı dışında onu ve ailesini kurtardık; o (karısı) ise (helake uğrayanlar arasında) geride kalanlardandı.(66)
84- Ve onların üzerine bir (azab) sağanağı yağdırdık.(67) Suçlu-günahkârların uğradıkları sona bir bak işte.(68)
85- Medyen(69) (toplumunada) kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik. Şuayb onlara:) Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir. Ölçüyü ve tartıyı tam tutun, insanların (hakları olan mallarını) eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin(70) ve düzene (ıslaha) konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın.(71) Bu sizin için daha hayırlıdır, eğer inanıyorsanız.”(72)

AÇIKLAMA

66. Kur’an’ın diğer bölümlerinde, muhtemelen yoldan çıkmış olanlardan birisinin kızı olan, Hz. Lût’un (a.s.) zevcesinin, peygamberle anlaşmazlıklarında, kâfirleri desteklediği ve bundan vazgeçmediği açıklanmaktadır. Bundan dolayı Allah, Hz. Lut’dan (a.s.) arkadaşlarıyla beraber karısını götürmemesini istemiştir.
67. Buradaki “yağmur”, bildiğimiz su damlaları şeklindeki yağmur değil, Kur’an-ı Kerim’in bazı yerlerinde açıkça ifade edildiği gibi, taş yağmurudur. Onların evlerinin altı üstüne gelmiş ve toprağa gömülüp gitmişlerdir.
68. Burada ve daha başka yerlerde Kur’an, tek başına sadece Sodomî (eşcinsellik) hastalığının Allah’ın gazabını insanların üzerine çekmeye yetecek iğrenç bir günah olduğunu belirtmektedir. Bu yüzden, bu tür suçların kökünü kazıyıp ortadan kaldırmanın, Peygamberin önderliğinde İslâm devletinin bir görevi olduğunun ve bu suçu işleyen kimselerin cezalandırılması gerektiğini öğreniyoruz. Buna işaret eden bazı hadisler de vardır: a) “Eşcinselin failini de, mefûlünü de öldürün” b) “Her ikisi ister evli olsun ister bekâr olsun”, c) “Livata suçunun failini ve mefulünü recm ediniz.” Fakat, hayatı boyunca Hz. Peygambere hiçbir livata suçlusu getirilmemesi nedeniyle, bu tip suçlular için açık ve kati bir ceza şekli tarif edilmemiştir.
Bununla beraber, O’nun haleflerinden gelen bazı görüşler vardır: Hz. Ali, bu tip suçluların kılıçla öldürülerek, cesetlerinin gümülmeyip, yakılarak kül haline getirilmesi görüşündedir. Hz. Ebu Bekir’de Hz. Ali ile aynı fikirdedir. Hz.Ömer ve Osman ise, bu gibilerin harâbe bir binanın içine atılıp, köhne yapının onların üzerine yıkılması gerektiği fikrindedirler. Hz. İbn Abbas ise, bunların en yüksek evin damından baş aşağı atılması ve recmedilmesi gerektiği kanaatindedir.
İmam Şafii, livataya iştirak eden iki tarafın fail ve mefûlün, ister evli ister bekâr olsun, öldürülmesi gerektiğini söyler. İmam Şa’bi, Zührî, Malik ve Ahmed b. Hanbel’e göre, bu kimseler recmedilmelidir. Said b. Museyyeb, Atâ, Hasan Basri, İbrahim Nehaî, Süfyan-ı Sevrî ve Evzaî, bu tip suçlar hakkında verilecek cezanın, zina cezası ile aynı olduğu görüşündedirler; yani, bu ceza, suçu işleyenler bekârsa, yüz kırbaç ve sürgün, evliyseler, recmederek öldürmektir. Ebu Hanife ise, suçlunun ibret olarak, yaptığı suçun durumuyla mütenasip bir şekilde cezalandırılması gerektiği görüşündedir. İmam Şafii’nin de bu görüşe uygun bir sözü vardır.
Erkeğin, (Lut kavminin yaptığı gibi) sapık ilişkilerde bulunmasının kesin haram olduğu hususuna da dikkat edilmelidir. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: “Böyle bir fiili işleyen erkek lanetlenmiş bir kimsedir” Ebu Davut ve “Allah hanımıyla böyle bir suçu işleyen insanın yüzüne nazar etmeyecektir” (İbn Mace Müsnedi Ahmed) . Başka bir hadisinde “Adet günlerinde hanımıyla cinsel ilişkide bulunan onunla livata yapan veya fal bakmaya devam eden kimse, Muhammed’e gönderilene inanmamış bir kâfirdir” (Tirmizi) diyerek şiddetle ikazda bulunmuştur.
69. Medyen toprakları, Hicaz’ın kuzeybatısında, oradan Kızıldeniz’in doğu sahiline, güney Filistin’e, Akebe Körfezi’ne ve Sina Yarımadası’nın bir bölümüne kadar uzanan bölgelerde yer alır. Medayinde yaşayanlar büyük tüccar idiler. Onların yerleşim merkezleri, Kızıldeniz sahilini takip eden Yemen-Mekke ve oradan Suriye ticaret yolu güzergâhı ile Irak’tan Mısır’a giden yolun kesiştikleri mevkilerde yer alır. Bundan dolayı da onlar Araplar arasında iyi bilinirler ve helâk olmalarından sonra bile, Suriye ve Mısır’a giden ticaret kervanlarının yolları onların arkeolojik kalıntıları arasından geçmesi nedeniyle hatırlanırdı.
Kur’an’da geçen Medyen halkı hakkında anlatılanların önemini kavramak için, bu insanların, Hz. İbrahim’in üçüncü hanımı Katurah’tan olma oğlu Midiyan’ın soyundan geldiklerini iddia etmelerine dikkat edilmelidir. Doğrudan doğruya onun neslinden gelmemiş olduğu halde, onların tümü Onun soyundan olduklarını iddia etmişlerdi. Çünkü eski bir geleneğe göre, büyük bir zâta bağlı olan herkes, daha sonra yavaş yavaş Onun torunları arasında sayılmaya başlanırdı. Nitekim, Hz. İsmail’in (a.s.) soyundan gelmemesine rağmen tüm Araplara “İsmailoğulları” denmiştir. Hz. Yakup’un soyu (İsrailoğulları) için de durum aynıdır. Aynı şekilde, Hz. İbrahim’in (a.s.) çocuklarından biri olan Midyan’ın etkisi altına giren tüm bölge sakinleri Benî Medyen (Medyenoğulları) , bunların oturduğu yerler de Medyen bölgesi diye anılır oldu.
Yukarıdaki tarihi gerçeğin ışığı altında, onların Hakk’ın sesini ilk defa, Hz. Şuayb’dan (a.s.) duydukları bir hakikattır. Gerçekte Medyenoğulları, İsrail kavmi gibi aslında müslümandılar. Fakat Şuayb (a.s.) kendilerine peygamber olarak gönderildiği zaman onların inançları bozulmuş idi, tıpkı, Hz. Musa’nın (a.s.) geldiğinde İsrailoğulları’nın saf inançlarının bozulmuş olduğu gibi. Benî İsrail, Hz. İbrahim’den (a.s.) sonraki yaklaşık altı asır süresince müşriklerle ihtilaf ederek şirke ve ahlâksızlığa düçar olmalarına rağmen, hâlâ “mümin” olduklarını ve bundan gurur duyduklarını iddia ediyorlardı.
70. Bu, Hz.Şuayb’ın kavmine, şirk ve ticarî ahlaksızlık gibi iki önemli günah bakımından onları ıslah etmek için gönderildiğini göstermektedir.
71. Bu konuda daha ayrıntılı bir yorum için, lütfen bu surenin 44. ve 45. açıklama notlarına bakınız.
Hz. Şuayb (a.s.) burada onların dikkatini özellikle şu hususa çekmek istemiştir: “Sizden önceki peygamberlerin (selam üzerlerine olsun) yerleştirdiği Hak Yolu (Sırat-ı Mustakimi) , kendi yanlış inanç ve ahlâksızlıklarınızla bozmayın.”
72. Peygamberin onların inançlarına telmihte bulunması göstermektedir ki, onlar kendi kendilerinin “inananlar” olduklarını itiraf ediyorlardı. (an: 69’da da geçtiği gibi) . Her ne kadar yanlış inançlara ve sapmalara kaymışlarsa da herhalukârda “inananlar” olduklarını ve bununla da övündüklerini söyleyen, güya baştan çıkarılmış müslümanlar idiler. İşte bunun için peygamber onlara: “Eğer gerçekten inananlar iseniz, iyilik ve kötülüğü, Allah’a Ahiret gününe inanmayan şu dünyaperest insanların ölçüleriyle değil, doğru ve dürüst insanların ölçüleriyle değerlendirmelisiniz diye hitapda bulunmaktadır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.