EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 97. VE 102. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
97- O ülkeler halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?
98- Ya da o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu-azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?
99- (Veya) Onlar, Allah’ın tuzağından(78) güvende mi idiler? Allah’ın bir tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz.
100- (Bütün bunlar,) Sakinlerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanları doğruya erdirme (ye veya ortaya çıkarmaya yetmez) mi? Eğer biz dilemiş olsaydık onlara günahları nedeniyle bir musibet isabet ettirirdik;(79) ve kalplerine damgalar vururduk da onlar böylelikle işitmeyenler olurlardı.(80)
101- İşte bu ülkeler, sana onların ‘haberlerinden aktarmalar yapıyoruz.’ Gerçekten, onlara peygamberleri apaçık belgelerle gelmişlerdi. Ama daha önceden yalanlamaları nedeniyle iman eder olmadılar. İşte Allah, küfre sapanların kalplerini böyle damgalar.(81)
102- Onların çoğunda ‘verdikleri söze bağlılık’ görmedik, ama onların çoğunu fasıklar (yoldan çıkanlar) olarak gördük.(82)
AÇIKLAMA
78. Arapça bir kelime olarak “” ansızın uygulamaya konuluncaya kadar herşeyin iyi ve yolunda gittiği şeklinde aldatılıp duran bir kimse aleyhinde hazırlanmış gizli bir plânı ifade eder.
79. Ne yazık ki, buralara varis olan milletler, bu yerlerin eski sahipleri olan yok olmuş toplulukların başına gelenlerden yeterince ders almışa benzemiyorlar. Buranın şimdiki sahipleri, kendilerinden önce bu yerlerde mamur ve müreffeh bir şekilde yaşayarak hükümran olan eski sakinlerinin niçin bütünüyle yok oldukları sorusunu şayet ciddi bir şekilde düşünmüş olsalardı, onlar için büyük bir ibret dersi olacaktı. Yine bu sorunun cevabı da onları, kendilerini yıkılmaya ve yokluğa götüren yanlış düşünce ve işleri anlayabilmeye götürecekti. İşte o zaman, suçlarından dolayı kendilerini kıskıvrak yakalayan ve safdışı eden Kadir-i Mutlak’ın halen alemin hakimi olduğunu ve eğer kendilerinden önce geçmiş olanların yaptıkları aynı suçları işlerlerse öncekiler gibi onları da cezalandırmaya ve azletmeye kadir olduğunu anlayacaklardı.
80. Sünnetullah’a göre bir toplumun helâki, kendinden önce geçmiş milletlerin tarihinden ve kalıntılarından ibret almayarak sadece kendi kendini kandırdığı zaman vukubulur. Artık Allah, onların bir iyi insanın öğütleri üzerinde düşünmelerine ve kabullenmelerine mühlet vermez. Bir kişi hakkındaki sünnetullah şöyledir; eğer bir insan kasten gözlerini kapatırsa, güneş ışığı ona yardımcı olamaz ve eğer bir kimse hakkı duymak istemezse, hiçbir güç ona hakkı duyuramaz.
81. Allah, önceki “Biz onların kalblerini mühürleriz, o zaman hiçbir şey işitmezler” ayetini 101. ayette kendisi açıklamaktadır. Buradan anlaşılmaktadır ki, “kalblerin mühürlenmesi”, İlahi Kanun’un ameli neticesi husule gelen bir zihin halidir. Cehalet, önyargı, kendini beğenmişlik ve nefsanî arzular vs. yüzünden hakikati kasdî ve inadî olarak reddeden bir kimse, daha sonra o kadar inatçı biri haline gelir ki, kendi gözleriyle şahit olduğu şeylere ya da onun iyiliğini isteyenlerin ikazlarına kulak asmadan bildiği yolda, günahlarında ısrar eder gider.
82. İnkârcılar, her insanı bağlayıcı olması gereken üç antlaşmaya da kayıtlı kalmadılar. Onlar, ne insanı daha doğuşundan itibaren Allah’ın kulu yapan doğal anlaşmaya, ne üyesi olduğu toplumun içtimaî kodu diye bilinen örfe, her ferdi bağlayan kollektif antlaşmaya, ne de her insanın sıkıntı ve çaresizlik hallerinde Allah’a sığınması gibi şahsî antlaşmaya saygı gösterdiler.
Yukarıda zikredilen bu üç antlaşmayı da bozdukları için Allah, onları “fasıklar” diye adlandırmaktadır.