EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA EN’AM SURESİ 112. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
112- Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatma için yaldızlı sözler fısıldarlar.(79) Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı.(80) Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla başbaşa bırak.
AÇIKLAMA
79. Allah, Elçisini şöyle teselli ediyor: “İnsan ve cinler arasında bulunan şeytanların, misyonun karşısındaki birleşik ve faal düşmanlıklarına hiç üzülme. Bu ilk kez senin başına gelen bir şey değildir, diğer elçilere de aynı şekilde davranılmıştı. Ne zaman bir elçi Doğru Yol’u göstermek için geldiyse, tüm şeytânî güçler, Onu misyonunda başarısızlığa uğratmak için hemen harekete geçmişlerdir.”
“Yaldızlı sözler”, halkın Mesaja ve kendilerini Hakk’a çağıran elçiye karşı ayaklandırmak için şeytanların kullandığı tüm araçlar, planlar, şüpheler, karşı çıkışlar vs.dir. Tüm bu şeylerin bir bütün olarak ‘aldatma’ araçları olarak nitelenmesi, Hakk’a karşı kullanılan bütün bu silahların gerçekte başkalarını aldatmak için ve her ne kadar oldukça yararlı ve etkili silahlar olarak görünseler de kendilerini de aldatmak için olduğundandır.
80. Bu sorunun gerçeğini (an: 73) ‘te açıkladık. Fakat Allah’ın dilemesiyle (meşîet) hoşnudluğu (rıza) arasındaki ince ayırım da akıl da tutulmalıdır,aksi halde ciddi yanlış anlamalar ortaya çıkabilir. İyice anlaşılmalıdır ki, Allah’ın ‘dilemesi’ ve izni olmadan hiçbir şey olmaz. Çünkü Allah geniş planı içinde kendisine yer ayırmadan ve olması için gerekli araçları sağlamadan hiçbir olay meydana gelmez. Fakat, bu hiçbir zaman Allah’ın her olaydan razı olduğu ve her olayı onayladığı anlamına gelmez. Sözgelimi, Allah ‘dilemeden’ hiçbir hırsız hırsızlık yapamaz, hiçbir katil öldüremez, hiçbir zalim zulmedemez ve hiçbir müşrik şirk koşamaz…
Aynı şekilde yine Allah ‘dilemedikçe’ hiçbir mümin, iman edemez ve hiçbir müttaki takva sahibi olamaz; şu kadar ki, Allah birinci tür işlerden razı değilken, ikinci tür işlerden razıdır. Allah’ın dilemesinin nihaî büyük bir amaca yönelik olduğu, fakat bunun ancak aydınlıkla karanlık, iyilikle kötülük, düzenle düzensizlik arasındaki çatışmayla meydana geleceği doğrudur. Bu yüzden yüce planları gereği, O hem itaat güçlerine, hem de isyan güçlerine, hem dindarlık, hem de günah için ve hem peygamlerliğe, hem de şer güçlere gerekli özgürlüğü tanır. Bunun sonucunda, bu her iki zıt kutup iyiyle kötü arasında yaptığı seçimiyle işlediği işler ve yaratıklar (insanlar ve cinler) sınırlı yetkileriyle yaptıklarının sorumluluklarını yüklenirler. Herkes dünyada ister iyi işlere yönelir, isterse kötü işlere. Bu konuda hürdür. Hem iyi, hem de kötü insanlara ilahi plana uygun düştüğü sürece gerekli araçlara sahip olma izni verilmiştir. Fakat yalnızca seçimini iyi işler yapma yönünde kullananlar O’nun rızasını kazanır. Çünkü, her ne kadar kullarını iyiyle kötü arasındaki seçimde zorlamazsa da Allah iyiyi sever, iyiden razı olur. Şu kadar ki, ister iyi isterse kötü yolda olsun, kullarına verdiği seçme özgürlüğünü kullanma iznini de tanır O.
Bu bağlamda, Allah’ın tekrar tekrar gerçeğin düşmanlarının çirkin faaliyetlerini yapmalarına izin verilmesinin kendi dilemesiyle olduğunu belirtmesi açıklanmaya değer. Peygamber’e (s.a.) ve onun aracılığıyla izleyicilerine, onların yaptıklarının niteliğinin, Allah’ın emirlerine karşı çıkmadan yerine getiren meleklerinkinden farklı olduğunu vurgulamak içindir bu. Müminlerin görevi, kötü ve isyânkar kişilerle çatışmalarında Allah’ın Yolu’nun başka yollara egemen olması için ellerinden geleni yapmayı gerektiriyordu. Bu yüzden, kötülerin bile bile isyan yolunu seçerek, kendi seçimlerinin peşinde Allah’a karşı elerinden geleni yapmalarına izin vermek de Allah’ın ‘dilemesi’ iledir. Aynı şekilde müminlere de bile bile seçtikleri Allah’a kul olma yolunda ellerinden geleni yapmaları için tam bir fırsat ve imkân tanınmıştır. Allah her ne kadar yapılmasını istediği işleri yaptıklarından, dolayı müminlerden razı olup, onlara yardım ediyor ve onları Doğru Yol’a götürüyorsa da, yine de müminler, kâfirler kendi özgür seçimleriyle inanmak istemediklerinde, olağandışı müdahalelerle Allah’ın kâfirleri inanmaya zorlamasını veya gerçeğe karşı yolunu kapamak için bile bile tüm kalp, zihin ve beden güçlerini kullanma yolunu seçen insanlar ve cinler arasındaki şeytanları zorla yollarından uzaklaştırmasını beklememelidirler. Gerçek, fazilet, doğruluk davası için çalışmaya içtenlikle niyet ettiklerinde, sert bir mücadeleyle bâtılın tapınıcılarıyla çatışmalarında ellerinden geleni yapmakla başarıya ulaşacaklarını bilmelidir müminler. Eğer Allah bâtılı yok edip mucizelerle Hakk’ı hakim kılmayı dilemiş olsaydı, bu durumda bizzat kendisi dünyada hiçbir şeytana izin vermeyecek ve ortaya çıkmaları için şirk ve küfre yer bırakmayacak şekilde herşeyi düzenleyeceğinden bu işi müminlere emanet etmesine hiç gerek kalmazdı.