EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA EN’AM SURESİ 79. VE 90. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
79- “Gerçek şu ki, ben, bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim.”
80- Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. De ki: “O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O’na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah’ın benim hakkında bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?”(54)
81- “Hem size, O’nun kendileri hakkında hiç bir ispatlayıcı delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktan siz korkmuyorken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Şu halde ‘güvenlik içinde olmak bakımından’ iki taraftan hangisi daha hak sahibidir? Eğer bilebilirseniz.”
82- İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar(55) , işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.
83- Bu, İbrahim’e, kavmine karşı verdiğimiz ispatlı-delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
AÇIKLAMA
54. İbrahim Peygamber müşriklerden, kendilerinin de Rabbleri olarak kabul ettikleri Rabbinin herşeyin bilgisine sahip olduğu ve yaptıklarından bütünüyle haberdar bulunduğu gerçeğini hatırlamalarını istiyordu. Sonra da, kendilerine düştükleri bitkinlikten kurtarıp, mesaja ve gerçekliği görsünler diye sağ-duyularını kullanmaları için sorusunu yöneltti.
Arapça ‘tezekkür’ kelimesi bu anlamı ifade etmektedir.
55. Bazı tefsirciler, İbrahim Peygamber’in kavminin Allah’a inanmadığı veya O’nun varlığından bilgisiz bulundukları ve kendi tanrılarının kâinatın yegâne hakimleri olarak kabul ettikleri görüşündedirler. Bu nedenler de, ilgili ayetlerin ve İbrahim Peygamber’le ilgili diğer ayetlerin yorumunu bu varsayıma dayandırmaktadırlar. Oysa, bu bölümdeki tüm ayetlerin bu halkın yerin ve göklerin yaratıcısı olarak Allah’a inandıklarını, fakat ilâhlığında ve hükümranlığında O’na ortaklar koştuklarını gösterdiği açıktır. İbrahim Peygamber’in şu ve daha başka sözleri bu gerçeği ortaya koymaktadır:
“… Nasıl olur da, sizin şirk koştuklarınızdan korkarım ben?” Bunun da ötesinde, onun Allah lafzını anış biçimi, kavminin Allah’a inandığını, fakat bunun yanısıra O’na ortaklar koştuklarını gösteriyor.
Ayet-82’de geçen ‘zulm’ kelimesi şirk anlamındadır. Bazı sahabeler onu günahkârlık olarak aldıklarında. Hz. Peygamber “Burada o şirk anlamındadır” diyerek bu yanlış anlayışı gidermiştir.
Yine bir bağlamda önemle belirtilmelidir ki, İbrahim Peygamber’in bu bölümde anlatılan ve büyük misyonunun başlangıç noktasını oluşturan hayatındaki bu en önemli olay Kitab-ı Mukaddes’te hiç mi hiç anılmamaktadır. Talmud’da geçiyorsa da, iki açıdan buradaki anlatım Kur’an’dakinden ayrılmaktadır.:
1) Talmud’da sıra “güneşten yıldızlara ve Allah’a doğru” iken, Kur’an’da “yıldızlardan güneşe ve… Allah’a doğru”dur.
2) Talmud’da, İbrahim’in güneş için “bu benim Rabbimdir” dediğinde, o an güneşe secde ettiği, aynı şekilde aya da secde ettiği anlatılmaktadır.
84- Ve ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh’u ve onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.
85- Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı da (hidayete eriştirdik.) onların hepsi salihlerdendir.
86- İsmail’i, Elyasa’ı, Yunus’u ve Lut’u da (hidayete eriştirdik) . Onların hepsini alemlere üstün kıldık.
87- Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini de (bunlara kattık) ; onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
88- Bu, Allah’ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete eriştirir. Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp-ettikleri ‘onlar adına’ boşa çıkmış olurdu.(56)
89- Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir.(57) Eğer onlar bunları tanımayıp-küfre sapıyorlarsa, andolsun, biz buna (karşı) küfre sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.(58)
90- İşte Allah’ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu hidayetlerine uy. De ki: “Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an) , alemlere bir ‘öğüt ve hatırlatmadan’ başkası değildir.”
AÇIKLAMA
56. Yani yukarıda sözü edilen kişiler de sizin gibi şirk suçunu işlemiş olsalardı, böylesi yüksek mertebelere çıkarılmazlardı. Çünkü, şirk iyi işleri yok eden çok çirkin bir günahtır. Şirk koşan, acımasız yıkımla büyük bir fatih olarak ün kazanmış olabilir, kirli yollarla büyük bir servet yığmış olabilir; fakat, dindar, temiz ve doğru yoldaki insanların önderi olma gibi yüce bir mertebeye erişemez. Bunlar, şirkten titizlikle kaçınıp, Allah’a ibadet yolunda sağlam adımlarla yürüdüklerinden tüm dünya için fazilet ve hidayet kaynağı olma ayrıcalığını kazanmışlardır.
57. Burada Peygamberlere üç şey verildiği ifade edilmektedir: 1) Kitap-Hidayet. 2) Hüküm-Hidayet’i anlama duyusu ve ilkelerin hayata uygulama kapasitesiyle, hayatın sorunları hakkında doğru görüşler sahibi olmaya yönelik Allah vergisi yetenek. 3) Peygamberlik (Nübüvvet) – Hidayete göre insanları yönlenlendirme dairesi.
58. Müşrikler Allah’ın hidayetini reddetmiş olsalar bile, bunun hiç de sorun olmadığı anlamı vardır burada. Allah’ın bu nimetin değerini bütünüyle takdir eden bir müminler topluluğu meydana getirdiği de ifade olunmaktadır.