sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA EN’AM SURESİ GİRİŞ BÖLÜMÜ

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA EN’AM SURESİ GİRİŞ BÖLÜMÜ
03.12.2019
610
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

EN’AM SURESİ
GİRİŞ
Adı: Bu sure, adını putperest Arapların bazı büyükbaş hayvanları helâl, bazılarını da haram sayan bâtıl inançlarını reddeden 136, 138 ve 139’uncu ayetlerinden almaktadır.
Nüzul Zamanı: İbn Abbâs’tan gelen bir rivayete göre, Sure’nin tamamı bir defada Mekke’de vahyedilmiştir. Yezid’in kızı ve Hz. Muaz İbn Cebel’in ilk yeğeni Esma şöyle der: “Bu surenin indiği (vahyedildiği) sırada Hz. Peygamber (s.a.) dişi bir deve üzerinde bulunuyor ve ben de devenin yularını tutuyordum. Deve öylesine bir ağırlık hissetti ki, Peygamber’in (s.a.) altında sanki kemikleri kırılıyordu.” Daha başka rivayetlerden, Hz. Peygamber’in (s.a.) surenin tamamını indiği gece yazdırdığını öğreniyoruz.
Surenin konusu, onun Hz. Peygamber’in (s.a.) Mekke’deki son yılında indiğini açıkça göstermektedir. Yezid’in kızı Esma’dan (s.a.) gelen rivayet de bunu doğrulamaktadır. Esma Ensar’dan olduğuna ve İslâm’ı Hz. Peygamber’in (s.a.) Medine’ye hicretinden sonra kabul ettiğine göre, onun Hz. Peygamber’i (s.a.) Mekke’de ziyareti Peygamber’in Mekke’deki hayatının son yılında olsa gerektir. Çünkü bundan önce Peygamber’in (s.a.) Ensar’la ilişkisi, Ensar’dan bir kadının kendisini Mekke’de ziyarete geleceği düzeyde içten değildi.
Nüzul Sebebi: İndiği dönemi tesbit ettikten sonra, Surenin gerisinde yatan gerçeği görmek kolaydır. Hz. Peygamber’in (s.a.) insanları İslâm’a çağırmaya başlamasının üstünden oniki yıl geçmişti. Kureyş’in düşmanlığı ve yaptığı işkenceler en çekilmez ve vahşi bir durum almış, bu yüzden müslümanların çoğunluğu yurtlarını bırakıp, Habeşistan’a hicret etmek zorunda kalmışlardı.
Bütün bunların ötesinde, Hz. Peygamber’in (s.a) iki büyük destekcisi olan Ebu Talip ve Hz. Hatice artık ona daha fazla yardım edecek ve güç verecek durumda değillerdi. Peygamber (s.a.) tüm dünyevi desteklerden yoksun kalmıştı. Fakat, buna rağmen muhalefetin keskin dişleri arasında görevini sürdürüyordu. Sonuçta, bir yandan da bir bütün olarak Mekke toplumu inat ve inkârın içine girmiş bulunuyordu. İslâm’a karşı bir eğilim gösteren herkes alay, eğlence, kınama, işkence ve sosyal boykota maruz bırakılıyordu. Bu kara günlerdeydi ki, Mekke’de İslâm’ı kabul eden Evs ve Hazrec’in bir takım etkili kişilerini çabalarıyla İslâm’ın serbestçe yayılmaya başladığı Yesrib’den bir ümit ışığı belirdi. İslâm’ın başarıya giden yolunda mütevazi bir başlangıçtı bu ve kimse bu başlangıcın gizlediği büyük potansiyeli kestirebiliyor değildir. Çünkü, sıradan bir gözlemciye göre bu zamanda henüz İslâm zayıf bir hareketti; yalnızca, Peygamber’in (s.a.) kendi ailesi ve hareket’in birkaç yoksul bağlısının zayıf desteği dışında hiçbir destek yoktu. Açıktır ki, yoksul müslümanların da, düşmanları haline gelen ve kendilerine işkence yapan kendi kavimlerince terkedildiklerinden, yapabilecekleri fazla bir yardım olamazdı.
Konular: Bu sure nazil olduğu zaman şartlar böyleydi işte. Sure’de işlenen konular yedi başlık altında toplanabilir:
1) Şirk’i red ve tevhid akîdesine çağrı.
2) Ahiret’e imanın ilânı ve dünya hayatından sonra başka bir hayat olmadığının reddi.
3) O zaman geçerli olan bâtıl inançların reddi.
4) İslâm toplumunu kurmak için gerekli temel ahlâkî ilkelerin açıklanması.
5) Hz. Peygamber’in (s.a.) şahsına ve misyonuna yöneltilen itirazlara cevaplar.
6) O zaman görevin görünürde başarısız kalması nedeniyle endişe ve ümitsizliğe kapılan Hz. Peygamber’i (s.a.) ve izleyicilerini teselli ve teşvik.
7) Düşmanlık ve kendini beğenmişliklerini bırakmaları için kâfirlere ve muhaliflere uyarı ve tehditler.
Bu konuların ayrı başlıklar halinde ele alınmadığı açıktır. Sure tam bir bütünlük içinde gitmekte ve verdiğimiz konular yeni yeni ve farklı yollarla tekrar tekrar ortaya konmaktadır.
Mekkî Surelerin Gerisinde Yatan Gerçek: Bu, Kur’an’da da yer aldığı sırayla ilk uzun Mekkî Sure olduğundan, okuyucunun Mekkî sureleri ve bu surelerle getirdiğimiz yorumla bağlantılı olarak bu surelerin farklı aşamalarına telmihlerimizi kolayca anlayabilmesi için, genel olarak Mekkî surelerin indiği ortamı açıklamak yararlı olacaktır.
Herşeyden önce belirtilmelidir ki, Medeni surelerin nüzul zamanı bilinir veya az bir çabayla tesbit edilebilirken, Mekkî surelerin indiği ortam ve geride yatan gerçekle ilgili pek az malzeme vardır. Medeni surelerdeki çoğu ayetlerin nüzul sebebi hakkında bile güvenilir rivayetlere sahip olduğumuz halde, Mekkî surelerle ilgili olarak elimizde böylesi ayrıntılı bilgi bulunmuyor. Nüzul sebebi ve zamanı hakkında güvenilir rivayetler bulunan yalnızca birkaç sure ve ayet vardır. Mekkî dönemin Medeni dönem gibi ayrıntılarıyla ortaya konmadığındandır bu. Bu yüzden, iniş dönemlerini tesbit etmek için surelerin kendilerine ve içten içe verdiği delillere bağlı kalmak durumundayız; tartıştıkları konular, ele aldıkları sorunlar, taşıdıkları üslup veya nüzul sebeplerine ve ilgili olaylara doğrudan veya dolaylı telmihleri gibi. Sahip olduğumuz deliller ancak bu kadar olduğundan, şu veya bu sure veya şu ya da bu ayetin şu veya bu nedenle indiğini kesinlikle söylemiyoruz. En fazla yapabildiğimiz, bir surenin verdiği iç delili Hz. Peygamber’in (s.a.) Mekke’deki hayatını dolduran olaylarla karşılaştırıp, sonra surenin döneme ait olduğu hakkında azami ölçüde doğru bir sonuca varmaktır.
Bütün söylediklerimizi gözönüne alırsak, Hz. Peygamber’in (s.a.) Mekke’deki misyonunun tarihini dört döneme ayırabiliriz:
Birinci Dönem: Onun risaletle görevlendirilmesiyle başlar ve üç yıl sonra peygamberliğini açıkça ilân etmesiyle sona erer. Bu dönemde, mesaj gizli gizli bazı seçkin kişilere götürülüyor ve genelde Mekke halkı bundan habersiz kalıyordu.
İkinci Dönem: Peygamberliğinin ilanından sonra iki yıl sürer. Bireysel karşı çıkışlarla başlar ve yavaş yavaş düşmanlık, alay, eğlence, suçlama, kötü sözler söyleme ve sahte propaganda şeklini alır. Sonraları nisbeten yoksul, zayıf ve çaresiz müslümanlara işkence etmek üzere gruplar oluşturulmuştur.
Üçüncü Dönem: İşkencelerin başlangıcından Peygamberliğin onuncu yılında Hz. Hatice ve Ebu Talib’in ölümüne kadar sürer. Bu dönem müslümanlara yapılan işkenceler öylesine vahşi ve zalimce bir durum almıştı ki, çokları Habeşistan’a hicret etmek zorunda kalmışlardı. Hz. Peygamber’e (s.a.) ve ailesi üyelerine karşı sosyal ve ekonomik boykot uygulanıyor ve Mekke’den ayrılmayan müslümanlar kuşatma altına alınan Şi’b-i Ebî Talib’e sığınmaya zorlanıyorlardı.
Dördüncü Dönem: Peygamberliğin 10. yılından 13. yılına kadar üç yıl sürmüştür. Bu, Hz. Peygamber (s.a.) ve izleyicileri için zorlu sınavlar ve elem verici işkenceler dönemiydi. Mekke’de hayat çekilmez hale gelmişti. Mekke dışında bile sığınılacak bir yer görünmüyordu. O kadar ki, Hz. Peygamber (s.a.) Taif’e gittiğinde, kendisine ne sığınma hakkı ne de koruma sözü verilmişti. Bunun yanısıra, hacc nedeniyle İslâm çağrısını kabul etmeleri için her Arap kabilesine başvuruyor ve her cepheden açık redle karşılaşıyordu. Aynı zamanda Mekke halkı; ya öldürerek, ya tutuklayarak, ya da kentlerinden sürerek kendisinden kurtulmak için danışmalarda bulunuyorlardı. İşte bu en kritik zamanda Allah Yesrib’de Ensar’ın kapılarını İslâm’a açtı ve Hz. Peygamber (s.a.) buraya hicret etti.
Hz. Peygamber’in (s.a.) Mekke’deki hayatını bu şekilde dört döneme ayırdıktan sonra, bizim için herhangi bir Mekkî surenin nüzul zamanını mümkün olduğu kadarıyla tesbit etmek artık kolaylaşmış olmaktadır. Çünkü, belli bir döneme ait olan sureler diğer dönemlere ait olanlardan konuları ve üslûplarıyla ayırt edilebilmektedirler. Bunun yanısıra, inmelerine neden olan durum ve olaylara ışık tutacak telmihler de içermektedir. Bundan sonraki Mekkî surelerde, herbir surenin nüzul zamanını o dönemin ayırıcı özelliklerine dayanarak tesbit edecek ve ‘Giriş’te belirteceğiz.
ÖZET
Ana Konu: İslâm inancı.
Bu sure, İslâm inancının tevhid, ahiret ve nübüvvet gibi belli başlı ilkelerini ve onların günlük hayata uygulanışlarını farklı yönlerden tartışır. Bunlarla birlikte muhaliflerin yanlış inançlarını reddeder, itirazlarına cevap verir, kendilerini uyarır ve o zaman çeşitli işkencelere uğrayan Hz. Peygamber’i, (s.a.) izleyicilerini teselli eder. Kuşkusuz bu temalar ayrı başlıklar halinde ele alınmakta, olağanüstü güzellikte birbirleriyle iç içe incelenmektedir.
Konular ve Birbirleriyle Olan Bağlantıları:
1-12: Bu ayetler giriş ve uyarma niteliğindedir. Kâfirler, İslâm inancını kabul etmezler ve Her Şeyi-Bilen ve Her Şeye-Kadir’den gelen Vahy’in gösterdiği ‘Işığı’ izlemezlerse, kendilerinden önceki kâfirlerin uğradıkları aynı kötü sonuca uğrayacakları konusunda uyarılmaktadırlar. Peygamber’i (s.a.) ve ona indirilen Vahy’i reddetmek noktasındaki delilleri reddedilmekte ve kendilerine tanınan süreye aldanmamaları için ikaz olunmaktadırlar.
13-24: Bu ayetler tekrar tekrar tevhid’in üzerinde durmakta ve onun kabülü yolunda en büyük engel olan şirk’i reddetmektedir.
25-32: Bu ayetlerde, kâfirleri iman ilkeleri’ni reddetmelerinin doğuracağı sonuçlar karşısında uyarmak için ahiret hayatının tasviri bir manzarası sunulmaktadır.
33-73: Başlıca konu, Hz. Peygamber (s.a.) açısından tartışılan Nübüvvet (Peygamberlik) , onun misyonu, gücünün sınırları, izleyicilerine karşı tavrı ve bunların kâfirler açısından da ele alınışıdır.
74-90: Aynı konuya devamla, İbrahim Peygamber’in hikâyesine dönülmekte ve böylece putperest Araplara, karşı çıktıkları Peygamber Hz. Muhammed’in (s.a) misyonunun İbrahim Peygamber’inkiyle (a.s) aynı olduğu hatırlatılmaktadır. Araplar kendilerini İbrahim’in izleyicileri kabul ettiği, (özellikle Kureyş) onun soyundan olmakla övündüğü için böyle bir tartışma çizgisi benimsenmektedir.
91-108: Hz. Peygamber’in (s.a) Peygamberliğinin bir diğer delili kendisine Allah tarafından indirilen Kitap’tır. Çünkü bu kitabın öğretileri akide ve uygulama açısından doğru yönü göstermektedir.
109-154: Putperest Arapların bâtıl sınırlamalarına karşılık ilâhî sınırlamalar ortaya konulmakta ve böylece ikisi arasındaki çarpıcı farklılıklar gösterilerek Kur’an’ın vahyedilmiş Kitap olduğu ispatlanmaktadır.
160: Putperest Arapların yanısıra 144-147. ayetlerde eleştirilen Yahudiler Kur’an’ın öğretilerini Tevrat’inkilerle karşılaştırarak, aradaki benzerliği görmeye ve Kur’an karşısındaki geçersiz mazeretlerini bırakarak, kıyamet günü’nün azabından kurtulmak için onun hidayetini benimsemeye çağrılmaktadır.
165: Sure’nin sonucu buradadır: Güzel ve zorlayıcı bir biçimde Hz. Peygamber’e (s.a.) korkmadan İslâm inancının ilkelerini ve anlamlarıyla birlikte sonuçlarını ilân etmesi emredilmektedir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.