EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 2. VE 7. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
2- Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir,(2) O’nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.
3- Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
AÇIKLAMA
2. Bu, insanın Allah’ın ayetlerini her tasdik edişinde ve onlara her boyun eğişinde imanının arttığı anlamına gelir. Şüphe yok ki, arzularına, düşüncelerine, görüşlerine, teorilerine, alışkanlıklarına, çıkarlarına, zevklerine, rahatlarına, hislerine ve arkadaşlarına aykırı olsa bile, kişi her ne zaman Allah’ın Kitabı’na ve Hz. Peygamber’in (s.a) sünnetine boyun eğer ve teslim olursa imanı artar ve güçlenir. Çünkü o, öğretileri değiştirme yerine, Allah’ın emirlerine ve Hz. Peygamber’in (s.a) talimatlarına göre kendisini değiştirmekte ve onları kendisine rehber olarak kabul etmektedir. Bunun aksine eğer bir mümin bunları kabulde tereddüt gösterirse, imanı azalmaya ve yok olmaya başlar.
Bu da, İmanın büyüyüp gelişmeyen ve bir konumda donup kalan bir yapıda olmadığını, bilakis gelişme ve gerilemeye müsait bir yapıda olduğunu gösterir. Hakk’ın her inkar edilişi onun niteliğini düşürür, her kabul ve tasdik de onu geliştirir. Fakat Hakkı kabul etme bakımından insanların hak ve dereceleri söz konusu olduğunda, tüm müslümanlar aynı konumdadırlar. İslam toplumunda imanların derecesine bakılmaksızın tüm müslümanlar aynı hak ve zorunluluklara sahip olacaklardı. Aynı şekilde, İslam’ı reddetme bakımından derecelerine bakılmaksızın tüm kafirler ya zımmi, ya müttefik, ya da muharip olacaklardı.
4- İşte gerçek mü’minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler, bağışlanma(3) ve üstün bir rızık vardır.
5- Rabbin seni evinden hak uğrunda (savaşa) çıkardığında mü’minlerden bir grup isteksizdi.
6- (Herşey) Açıkça ortaya çıktıktan sonra bile, sanki kendileri, göz göre göre(4) ölüme sürükleniyorlarmış gibi, seninle hak konusunda tartışıp duruyorlardı.
7- Hani Allah, iki topluluktan(5) birinin muhakkak sizin olacağını size vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istemekteydiniz.(6) Oysa Allah, sözleriyle hakkın gerçekleşmesini sağlamak ve küfre sapanların arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu.
AÇIKLAMA
3. Müminlerin eksikliklerinin affedileceği va’di onlara büyük bir teselli vermektedir. Çünkü, her ne kadar büyük ve iyi de olsa herkes günah işleyebilir ve bir insanın daima en yüksek ölçüye uygun ve hatta, yanlışlık ve eksiklikten uzak ameller işlemesi asla mümkün değildir. Bu nedenle Allah, farz ibadetleri yapanlara büyük bir lütuf göstermekte ve rahmeti ile onların eksikliklerini affedip kullarını hakettiklerinden çok daha yüksek bir karışıklıkla mükafatlandırmaktadır. Aksi takdirde eğer O, her iyilik ve kötülüğü hakkıyla cezalandırıp mükafatlandıracak olsaydı, o zaman en salih insanlar bile cezadan kurtulamazlardı.
4. Ayet iki anlama da gelebilir: Tercüme edildiği şekliyle ayet, “o dönemde Hak onlardan savaşa gitmelerini istiyordu, şimdi ise savaş ganimetleri ile ilgili tartışmalarını ve Allah’ın emrini beklemelerini istiyor, fakat onlar Hak uğrunda buna boyun eğmiyorlardı.” anlamına gelir. İkinci anlamı ise şöyle olabilir. “Bedir savaşında, Hakka tabi olmanın iyi sonuçlarını gözlerinizle gördünüz. Sanki ölüme sürülüyormuşsunuz gibi savaştan korkmanıza rağmen, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederek büyük bir zafer kazandınız. Aynı şekilde şimdi de ganimetlerin paylaştırılması ile ilgili olarak Hak’ta sebat eder ve gönüllerinizin arzuları yerine Allah’ın emrine boyun eğer ve Hz. Peygamber’in (s.a) kararına itaat ederseniz, yine iyi sonuçları gözlerinizle göreceksiniz.”
Yeri gelmişken söylemeliyiz ki, 5-6. ayetler, Hz. Peygamber’in (s.a) hayatını ve savaşlarını anlatan kitaplardaki Bedir savaşı ile ilgili nakledilen tüm rivayetleri çürütmektedir. Söz konusu rivayetlere göre, Hz. Peygamber (s.a) ve ashabanın asıl planı kervanı yağmalamaktı ve Medine’den bu amaçla yola çıkmışlardı. Fakat bir müddet yol aldıktan sonra, kervanı korumak üzere Kureyş ordusunun geldiğini öğrendiler ve kervana mı yoksa orduya mı saldırmak gerektiğine karar vermek üzere bir toplantı yaptılar. Fakat Kur’an bununla çatışmaktadır. Kur’an’a göre Allah, Hz. Peygamber’i (s.a) ta işin başında Hak üzere evden çıkarmış ve ona Kureyş ordusu ile şiddetli bir savaş yapacakları gerçeğini bildirmiştir. Bu görüşmeler de Medinede’den ayrıldıktan “sonra” değil, “önce” yapılmıştır. Bütün yönleriyle olay açığa çıktığı halde bazı müslümanların, Kureyş ordusunu karşılamaları gerekip gerekmediği konusunda Hz. Peygamber (s.a) ile tartışmaları ise bu sırada meydan gelmiştir. Savaşın henüz başlangıcında Medine’den yola çıkmaları emredildiğinde bu kimselerin, kendilerini sanki göz göre göre ölüme sürüyormuş gibi hissetmelerinin nedeni işte buydu.
5. Yani, ticaret kervanı veya Kureyş ordusu.
6. Yani, otuz-kırk kişilik bir grup tarafından korunan ticaret kervanı.