EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA HACC SURESİ 24. VE 25. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
24- Onlar, sözün en güzeline(39) iletilmişlerdir ve övülen doğru yola iletilmişlerdir.(40)
25- Gerçek şu ki, inkâr edip(41) Allah yolundan ve yerlilerle dışarıdan gelenler için eşit olarak (haram ve kıble) kıldığımız(42) Mescid-i Haram’dan alıkoyanlara,(43) orada zulmederek adaletten ayrılanlara(44) acı bir azab taddırırız.
AÇIKLAMA
39. “Sözün en güzeli”: Her tür temiz ve güzel şeyi ifade eder, fakat burada özellikle imanın temel maddeleri kasdedilmektedir.
40. Giriş bölümünde de değinildiği gibi surenin Mekke’de nazil olan bölümü burada sona ermektedir. Uslûbu tamamen Mekki surelerin uslûbu olmasına ve bir kısmının (veya tümünün) Medine’de nazil olduğuna delâlet eden hiç bir işaret olmamasına rağmen, ayette (19. ayet) geçen “iki hasım taraf” sözleri, bu ayetlerin Medine’de nazil olduğu gibi bir yanlış anlamaya neden olmuştur.Bazı müfessirler burada değinilen iki hasım tarafın Bedir’de savaşan iki taraf olduğu görüşündedirler. Fakat konunun akışında bu görüşü destekleyecek hiç bir işaret yoktur. Tam aksine konunun akışından burada değinilen “iki taraf”tan “kafirler ve müminler”in kasdedildiği açığa çıkmaktadır. çünkü iman ve küfür arasındaki çatışma, insanın yaratılışından beri varola gelmiştir ve kıyamet gününe kadar da varolmaya devam edecektir.
Bu ikinci görüş, aynı zamanda, Kur’an’ın devam eden bir bütün olduğunu ve her bölümün diğeriyle belli bir ilişki ve bağ içinde bulunduğunu ispatlamaktadır. Oysa daha önce de değindiğimiz yorum Kur’an’da hiç bir sürekliliğin ve akışın bulunmadığı ve hiç bir anlam ve bağ olmaksızın farklı bölümlerin arka arkaya dizildiği anlamına gelecektir.
41. “İnkar edenler” Peygamber’in (s.a) getirdiği mesajı reddedenlerdi. Konunun devamında bunların Mekke’li müşrikler olduğu açığa çıkmaktadır.
42. Yani “Bu ne bir şahsın, ne bir aile, ne de bir kabilenin özel mülkü değildir, bilakis tüm insanlar içindir. Bu nedenle kimsenin başkalarını ondan alıkoymaya hakkı yoktur.”
Bu bağlamda İslâm fakihleri arasında iki soru ortaya çıkmıştır:
1) “Mescid-i Haram”la ne kasdedilmektedir? Bununla sadece Mescid mi kasdedilmekte, yoksa Mekke’deki tüm “haram bölge”yi de içermekte midir?
2) “Gerek yerli, gerek dışardan gelenler için eşit olarak” ifadesi ile ne kasdedilmektedir?
Bazı müfessirlere göre Mescid-i Haram’la tüm haram bölge değil sadece Mescid’in kendisi kasdedilmektedir. Bunlar görüşlerini Kur’an’ın ifadesine dayandırırlar ve “eşit olarak” ifadesiyle orada ibadet etmekte eşit haklara sahip olmanın kasdedildiğini söylerler. Görüşlerini desteklemek için Peygamber (s.a) den bir hadis de naklederler: “Ey Abdu Menaf oğulları, sizden insanlar üzerinde söz sahibi olanlar, kimseyi, Kabe’yi tavaftan ve orada gece ve gündüz dilediği zamanda namaz kılmaktan alıkoymasınlar.”
Bu görüşü kabul eden İmam Şafii ve diğerleri, bu ayetten, Mekke’de oturanlarla dışardan gelenlerin her bakımdan eşit oldukları sonucunu çıkarmanın yanlış olduğunu, onların sadece ibadet hakkında eşit olduklarını söylerler. Çünkü Mekkeliler İslâm’dan önce de sonra da oradaki topraklara ve evlere sahiptiler. O denli ki Hz. Ömer’in hilafeti döneminde Safvan b. Umeyye’nin evi kendisinden Mekke’de hapishane olarak kullanılmak üzere 4.000 dirhem karşılığında satın alınmıştır.
“Mescid-i Haram” ile tüm haram bölgenin kasdedildiğini söyleyenler ise görüşlerini Bakara Suresi 196 ve 217. ayetlere dayandırırlar. Bu görüşte olanlar, haccın sadece Kabe’de (Mescid) ifa edilmediğini, hacının haccını tamamlayabilmesi için Mina, Müzdelife, Arafat vs.’i ziyaret etmesi gerektiğini söylerler. Bu nedenle, derler ki, eşitlik sadece Mescid’de ibadette eşitlik anlamında değil, Mekke’deki tüm diğer haklar anlamındadır. Bu belde, tüm insanlar için Allah tarafından hacc yeri olarak belirlendiğinden, kimsenin ona malik olmaya hakkı yoktur. Herkes orada istediği yerde kalabilir ve kimse onu böyle yapmaktan alıkoyamaz. Bu görüşlerini destekleyen bir çok hadis de sıralarlar:
1) Abdullah b. Ömer Peygamber’in (s.a) şöyle dediğini rivayet eder: “Mekke, yolcuların konaklayacağı yerdir. O halde onun toprağı satılamaz, evlerinden de kimse kira talep edemez.”
2) İbrahim en-Nahai’ye göre Peygamber (s.a) şöyle demiştir: “Mekke Allah, (c.c) tarafından haram bölge tayin edilmiştir. Bu nedenle onun toprağını satmak ve evlerinden kira almak haramdır.” Mücahid de buna benzer bir hadis rivayet etmiştir.
3) Alkame der ki: “Peygamber (s.a) zamanında ve ilk üç halife zamanında Mekke toprakları kamu malı kabul edilirdi ve dileyen kimse orada yaşar ve başkalarının da kalmasına izin verirdi.”
4) Abdullah b. Ömer der ki: “Halife Ömer, Mekke’de oturan herkesin hacc dönemi boyunca evinin kapısını açık tutmasını emretti.” Mücahid’e göre Halife Ömer, Mekkelilerin bahçelerini kapatmak için kapılar koymamalarını, dileyenin gelip orada kalması için kapılarını açık tutmalarını emretmiştir. Aynı haberi A’ta da rivayet etmiştir. Fakat bu rivayete göre, ticaret malı olan develerini koruması için bahçesinin kapısını kapatmasına izin verilen Süheyl bin Amr bu emrin tek istisnasıydı.
5) Abdullah b. Ömer, Mekke’de bulunan evinden kira alan kimsenin karnına ateş doldurduğunu söyler.
6) Abdullah b. Abbas der ki: “Allah tüm Mekke’yi Mescid-i Haram kıldı ki burada herkes eşit haklara sahiptir. O halde Mekkelilerin kira hakları yoktur.
7) Ömer bin Abdulaziz, Mekke valisine şöyle bir emir göndermiştir: “Mekke’deki evler için hiç bir kira alınmasın, çünkü bu haramdır.”
Yukarıdaki hadislere dayanarak, tabiundan bir çoğu ve fakihlerden İmam Malik, İmam Ebu Hanife, Süfyan-ı Sevri, Ahmed bin Hanbel ve İshak bin Rahaveyh, Mekke’de en azından hacc döneminde, bir parça bile olsa toprak satmak ve kira almanın haram olduğu görüşüne varmışlardır. Fakat fakihlerin çoğu, insanların Mekke’de ev sahibi olabilecekleri ve bunları toprak olarak değil bina olarak satabilecekleri görüşündedirler.
Bana göre bu son görüş doğru görünmektedir. Çünkü bu Kur’an’a Sünnet’e ve Raşîd halifelerin uygulamasına uygun düşmektedir. Allah’ın haccı, dünyanın her tarafındaki insanlara, Mekkelileri zengin etmek için farz kılmadığı meydandadır. Allah “haram bölgeyi” tüm müminlerin faydası için ayırdığına göre, bu toprak hiç kimsenin şahsi malı değildir ve her hacı bulabildiği her yerde kalma hakkına sahiptir.
43. Yani, “Onlar, Peygamber (s.a) ve müminleri hacc ve umre yapmaktan alıkoymuşlardı.”
44. Burada özel bir davranış değil, zulüm tarifi altına giren doğruluktan sapan her tür davranış kasdedilmektedir. Gerçi bu davranışlar her zaman ve mekanda günahtırlar, ama “Mescid-i Haram” da işlenmesi onları daha da büyük ve kötü kılar. O denli ki bazı müfessirler gereksiz bir yeminin bile orada bu gruba dahil olacağını söylerler.
Sıradan günahların yanısıra, haram bölgede işlenmeleri sebebiyle bu kategoriye dahil olan başka şeyler de vardır. Mesela:
1) “Haram bölgeye” sığınan bir katil hakkında bile yasal işleme geçmek yasaklanmıştır; öyle ki kişi orada kaldığı müddetçe tutuklanamaz. Haram bölgenin bu kutsiyeti, Hz. İbrahim (a.s) zamanından beri korunmaktadır. Kur’an der ki: “O, içine girildiğinde güven ve eminliğe erilen mabeddir.” (Al-i İmran: 57)
2) Dışarıda işlenen hiç bir suç için “haram bölge”nin içinde ceza verilemeyeceği konusunda görüş birliği vardır. Hz. Ömer, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abbas şöyle ilan etmişlerdir: “Babalarımızın katili bile olsa orada ona karşı bir davranışta bulunmayacağız.”
3) Mescid-i Haram’da savaş etmek veya kan dökmek haramdır. Mekke’nin fethinin ikinci gününde Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir: “Ey insanlar, Allah, Mekke’yi dünyanın yaratılışından beri mabed kıldı ve o Allah’ın emri ile kıyamet gününe kadar böyle kalacak. Bu nedenle Allah’a ve ahiret gününe inanan kimsenin orada kan dökmesi helal olmaz.” Daha sonra şunları eklemiştir: “Benim burada savaştığımı söyleyerek kan dökmeyi helal kılan kimseye deyin ki: ‘Allah onu sizin için değil Rasulü için helal kıldı.’ Bu bana sadece çok kısa bir süre için helal kılındı. Sonra önceki gibi tekrar “haram” kılındı.”
4) Kendiliklerinden orada büyüyen ağaçları kesmek ve otları sökmek haramdır. Haram bölge sınırları içinde kuşları ve hayvanları avlamak veya onları avlayabilmek için “Mescid-i Haram”ın dışına sürmek de haramdır. Fakat yılan ve akrep gibi zararlı hayvanları öldürmek ve “Izhir” denilen otla kuru otları yolmak helaldir.
5) Yere düşen (kaybolan) herhangi bir eşyayı almak da haramdır. Ebu Davud’un rivayet ettiği bir hadiste. Peygamber (s.a) hacılara ait olan ve yere düşen şeyleri toplamayı yasaklamıştır.
6) Hacc veya umre niyetiyle gelen bir kimsenin oraya ihramsız girmesi haramdır. Fakat hacc amacıyla gelmeyenlerin ihramsız girmesi hakkında bir çok farklı görüş vardır. Abdullah b. Abbas ne olursa olsun hiç kimsenin oraya ihramsız giremeyeceğini söyler ve bu görüş İmam Ahmed ve İmam Şafii’nin sözleri tarafından da desteklenmektedir. İmam Ahmed ve İmam Şafii’nin başka sözlerinde ise, ticaret ve iş sebebiyle Mescid-i Haram’a sık sık gidenler bundan hariç tutulmuşlardır. İmam Ebu Hanife ise “Mikat” sınırları içinde yaşayanlara Mekke’yi ihramsız ziyaret edebilecekleri, dışardan gelenlerinse ihramsız giremeyecekleri görüşündedir.