EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA HACC SURESİ GİRİŞ BÖLÜMÜ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
022 – HACC SURESİ
GİRİŞ
Adı: Bu sure adını 27. ayetten alır.
Nüzul zamanı: Bu sure hem Mekkî hem de Medenî surelerin özelliklerine sahip olduğu için, müfessirler surenin nazil olduğu zaman konusunda farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Fakat gerek üslubu gerekse ele aldığı konuları gözönünde bulundurarak biz surenin ilk bölümünün (1-24) Peygamber’in (s.a) Mekke hayatının son döneminde, diğer bölümünün ise (25-78) Medine hayatının ilk döneminde nazil olduğu sonucuna vardık. İşte bu nedenle bu sure, hem Mekkî hem de Medenî surelerin özelliklerini taşımaktadır.
25. ayetten itibaren üslupta göze çarpan ani değişiklik, 25-78. ayetlerin büyük bir ihtimalle Hicret’in birinci yılında Zil-Hicce ayında nazil olduğunu göstermektedir. Bu görüşün dayanağı 25-41. ayetlerde yer almakta ve 39-40. ayetlerin nazil oluşu ile desteklenmektedir. Zil-Hicce ayı Muhacirlere vatanları Mekke’yi hatırlatmış, onlar da Kutsal şehirlerini, oradaki hac ibadetini düşünüp müşrik Kureyşlilerin kendilerini Mescid-i Haram’ı ziyaretten alıkoymalarına üzülmüş olmalılar. Bu nedenle kendilerini yurtlarından çıkaran, Allah’ın Evi’ni ziyaret etmelerini engelleyen ve onların İslam’ı uygulamalarını zorlaştıran bu zalimlere karşı savaş açmak için Allah’ın iznini bekliyor ve bunun için dua ediyor olmalılar. İşte bu ayetler böyle bir psikolojik ortamda nazil olmuştur. Bu nedenle Mescid-i Haram’ın inşa ediliş amacına özellikle değinilmektedir. Haccın yalnızca bir tek Allah’a ibadet için emredildiği açıkça belirtilmektedir.
Ne yazık ki sonraları Mescid-i Haram şirke dayalı ibadetler için kullanılmaya başlanmış ve bir tek Allah’a ibadet edenlerin onu ziyaret etmeleri engellenmiştir. Bu nedenle bu zalimleri oradan çıkarıp hakkı hakim kılmak ve bâtılı yeryüzünden silmek için, doğru hayat tarzını ikame etmek için onlara karşı savaş açma izni verilmiştir. İbn Abbas, Mücahid, Urve bin Zübeyir, Zeyd bin Eslem, Mukâtil bin Hayyan, Katade ve diğer büyük müfessirlere göre 39. ayet, müslümanların savaş açmasına izin veren ilk ayettir. Hadis ve siyer kitapları, bu izinden sonra savaş hazırlıklarının başladığını ve H.2. yılın Sefer ayında Kızıldeniz sahiline Veddan veya El-Ebva seferi olarak bilinen bir sefer düzenlendiğini söyler.
Anafikir ve Konular: Bu sure, 1) Mekkeli müşriklere 2) Kararsız müslümanlara, 3) Gerçek müminlere hitap etmektedir. Müşrikler korkutularak şöyle uyarılmaktadırlar: “Siz inatla ve ısrarla cahiliye fikirlerinin üzerinde duruyor, hiç bir güce sahip olmadıkları halde, Allah’a değil, put ve ilahlarınıza güveniyor ve Allah Rasulü hakkında kötü şeyler yayıyorsunuz. Siz de, daha öncekilerin akibeti ile karşılaşacaksınız. Elçimizi inkar etmekle ve kendi kavminizin en iyilerine işkence etmekle kendi kendinize kötülük yapıyorsunuz. Taptığınız bu ilâhlar sizi Allah’ın gazabından kurtaramayacaktır.” Aynı zamanda müşrikler, tekrar tekrar şirke karşı uyarılmakta ve tevhid ve ahiretle ilgili sağlam fikir ve deliller öne sürülmektedir.
İslâm’ı kabul eden, fakat henüz bu yolda karşılaşacakları zorlukları göğüslemeye hazır olmayan kararsız müslümanlar da şöyle uyarılmaktadırlar: “Sizin bu imanınız nasıl bir iman? Bir taraftan zenginlik ve barış ortamı içinde olduğunuzda Allah’a inanmaya ve O’nun kulu olmaya hazırsınız, diğer taraftan O’nun yolunda herhangi bir güçlük veya engelle karşılaştığınızda Allah’ı bir tarafa bırakıp O’nun kulu olmaktan vazgeçiyorsunuz. Bilin ki, sizin bu kararsız tutumunuz, Allah’ın sizin için tayin ettiği kayıp ve şanssızlıkları sizden uzaklaştıramaz.”
Gerçek müminlere gelince, onlara iki şekilde hitap edilmektedir: 1) Arabistan’daki herkesi kapsayacak kadar genel bir tarzda ve 2) sadece onları kasteden özel bir şekilde:
1) Müminlere, müşriklerin onları Mescid-i Haram’ı ziyaretten alıkoymaya asla hakları olmadığı söylenmektedir. Onların kimseyi Hac’dan alıkoymaya hakları yoktur. Çünkü Mescid-i Haram onların özel mülkü değildir. Bu karşı çıkış sadece ispatlanmakla kalmayıp aynı zamanda Kureyş’e karşı siyasi bir silah olarak kullanılmaktadır. Çünkü bu itiraz diğer Arap kabilelerini de şöyle bir soru sormaya yöneltmektedir:
Kureyşliler Mescid-i Haram’ın sadece bağlıları mı, yoksa onun sahipleri mi? Eğer Kureyşliler hiçbir tepki görmeksizin müslümanların Haccını engelleyebiliyorsa, gelecekte Kureyş’le ilişkileri kötüye giden herhangi başka bir kabilenin de hacccetmesini engelleme cesaretini kendilerinde bulabilirlerdi. Bu noktayı vurgulamak için, Mescid-i Haram’ın Allah’ın emri ile Hz. İbrahim tarafından inşa edildiğini ve onun tüm insanları Kabe’ye haccetmeye çağırdığını göstermek üzere Mescid-i Haram’ın inşa ediliş tarihi anlatılmaktadır. İşte bu nedenle başlangıçtan beri orada yaşayanlarla, haccetmeye gelen diğer insanlar eşit haklara sahiptirler. Burada Kabe’nin şirke dayalı ibadetler için değil, bir tek Allah’a ibadet için inşa edildiği de açıkça belirtilmektedir. O halde, orada putlara açıkça tapılınırken Allah’a ibadetin yasaklanması apaçık bir zulümdü.
2) Müslümanların, Kureyşlilerin bu zulmüne karşı koyabilmeleri için savşamalarına izin verilmektedir. Fakat oraya hakim oldukları zaman hak ve adalete dayalı bir tutum takınmakla da emrolunuyorlar. İnananlara resmen “Müslüman” adı verilmiş ve onlara şöyle denmiştir: “Siz İbrahim’in gerçek varislerisiniz ve tüm insanlar katında Hakkın şahitleri olarak seçildiniz. Bu nedenle doğru hayat tarzının birer timsali olabilmeniz için namaz kılın, zekatı verin ve Allah’ın kelamını tebliğ etmek için cihad edin.” (41, 77, 78. ayetler)
Bu sureyi okurken Bakara ve Enfal surelerinin giriş bölümlerini gözönünde bulundurmak faydalı olacaktır.