sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA HUD SURESİ 90. VE 92. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA HUD SURESİ 90. VE 92. AYETLER ARASI
04.07.2020
638
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

90- “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir.”(101)
91- “Ey Şuayb” dediler. “Senin söylediklerinin çoğunu biz ‘kavrayıp anlamıyoruz’.(102) Doğrusu biz seni içimizde zayıf da görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten biz seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin.”(103)
92- Dedi ki: “Ey kavmim, sizce benim yakın-çevrem, Allah’tan daha mı üstündür ki, O’nu arkanızda unutuluvermiş (önemsiz) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp-kuşatandır.”

AÇIKLAMA

l0l. Hz. Şuayb (a.s) Allah’ın yaratıklarına olan sevgisini sergilerken sözü özellikle kavminin ümitsizlikten vazgeçip kötü amellerinden ötürü Allah’tan bağışlama dilemesine getirmek istemektedir: “Allah katı kalbli ve zalim değildir. Yaratıklarına karşı hiç bir düşmanlık duygusu beslemez. Adeta azab etmekten zevk alıyormuşçasına (haşa) onları illâ da cezalandırmak istemez. Yalnızca onlar sınırları aştığında, (o da insanlığın hayrı için) cezalandırır. Dolayısıyla günahlarınızdan utandığınız ve tövbekar olduğunuzda Allah’ın nasıl “mühlet verici” olduğunu göreceksiniz. Zira o yaratıklarını pek çok sever.”
Hazreti Rasul (s.a) aynı şeyi bir darb-ı meselle açıklamıştır. Şöyle buyurdu: “Susuz bir çölde seyahat ederken, tüm yol erzakının üzerinde yüklü olduğu devesini kaybeden bir adam düşünün. Devesini her yerde aramış fakat bulamamıştır. Sonra o adam büyük bir yeis içinde bir ağacın dibine çöker. Bir de bakar deve üzerindeki tüm erzakla karşısında aniden belirivermiş. Nasıl mutlu olduğunu bir düşünün.
Allah, günahkar bir kul kendisine tevbe edip döndüğünde bundan daha çok sevinir.” Hazreti Ömer’den (r.a) rivayet edilen başka bir çarpıcı olay vardır: “Bir keresinde savaş esirleri Rasulullah’ın (s.a) huzuruna getirilmişti. İçlerinden bir ana çocuğunu kaybetmişti. Bu durum onu çılgına çevirmişti ve hangi çocuğu yakalasa göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. Rasulullah (s.a) kadını görünce yanındakilere şöyle sordu: “Bu kadının çocuğunu ateşe atabileceği aklınızdan geçer mi?” Biz cevapladık: “Asla, ateşe atmak ne demek ateşe düşmemesi için elinden geleni yapar.” Sonra Rasulullah (s.a) şöyle dedi: “İşte Allah, kullarına bu kadının çocuğuna düşkünlüğünden daha çok merhametlidir.”
Şimdi aynı şeyi başka bir açıdan değerlendirelim. Allah anne babasının kalbinde çocuklarına karşı sevgi yaratmıştır. Bu ebeveyn sevgisi olmaksızın anne-babalar çocuklarını ne gözetirler ne de onlar için fekadarlığa katlanırlar. Hatta bazen çocuğun getirdiği zahmet ve sıkıntı yüzünden ona düşman bile olabilirler. Dolayısıyla anne baba da çocuk sevgisini yaratan Allah’ın, kullarına karşı kendi beslediği sevgi, ebeveyn sevgisinden tabii ki kat kat fazla olacaktır.
l02. Onlar güya, Hz. Şuayb’ın (a.s) söylediklerini yabancı bir dille konuştuğu için değil, tebliğe konu edilen şeylerin kendilerine kavranması zor ve karmaşık geldiği için anlamamışlardı. Oysa Hz. Şuayb (a.s) onlarla kendi dilleriyle konuşmuştu ve konu gayet basit ve açıktı. İşin aslı, onlar, anlamak istemedikleri için anlamamışlardı. Karışmış kafaları Hz. Şuayb’ın (a.s) söylediklerini anlamak için ne arzu bırakmıştı onlarda ne de yetenek…
Şu bir gerçektir ki, böyle taassup ve nefislerinin kölesi olan insanlar önceden edindikleri kavramların karşıtı olan herhangi bir şeyi kabul etmeye güç yetiremezler. Çünkü bu şeyler kendilerine söylenmiyormuş, yahut kendilerinin böyle şeylerle ilgisi yokmuş gibi davranıp ne dinlemeye yanaşırlar ne de anlamaya çalışırlar.
l03. Hz. Şuayb (a.s) kıssasının bu bölümünü araştırırken, bu kıssanın vahyedildiği Mekke’de hüküm süren şartları gözönüne almak gerekecektir. Kureyş, tıpkı Hz. Şuayb’ın (a.s) hayatına kastetmek isteyen Medyen halkı gibi Rasulullah’ın (s.a) kanına susamış biçimde onu öldürmek istiyordu. Yine tıpkı Medyen halkının sırf ailesinden korktuğu için Hz. Şuayb’ı (a.s) öldürmekten çekinmesine benzer şekilde, Kureyş de, Haşimoğullarından çekiniyor ve bu cürmü işlemekten doğacak riski göze alamıyordu. İşte bu kıssa Hz. Şuayb’ın (a.s) cevabından bir ders çıkarmaları için Kureyş’e yöneltilmiş bir uyarı niteliğindeydi. (Ayet, 92-93) . Yani söylenmek istenen şuydu: “Ey Kureyş, Hz. Muhammed’in (s.a) cevabı da Hz. Şuayb’ınkinden (a.s) farklı değil.”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.