sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NAHL SURESİ 90. AYET

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NAHL SURESİ 90. AYET
30.10.2020
677
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

90- Şüphe yok Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi(88) emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşâdan) , kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır.(89) Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.

AÇIKLAMA

88. Bu kısa cümlede Allah, dengeli ve sağlıklı bir toplumun dayanağını teşkil eden üç önemli şey emretmektedir:
Bunlardan birincisi iki farklı yöne sahip olan adalettir.
ADALET: Sınırlama olmaksızın herkesin sahip olduğu hakları elde etmesi için gerekli olan düzenlemeleri yapmaktır. Bununla birlikte adalet, hakların eşit olarak dağıtılması anlamına gelmez, çünkü bu çok gayrı tabii olur. Gerçekte adalet, hakların, bazı zamanlar da eşitlik denebilecek şekilde haktanır ölçülerde dağıtılmasıdır. Örneğin, bütün vatandaşlar, vatandaşlık hakları bakımından eşit olmalıdırlar, fakat diğer durumlarda hakların eşit olması adalet dışıdır. Mesela çocuklar ve anne-babanın toplumsal konum ve haklar bakımından eşit olması tabii ki yanlıştır. Aynı şekilde daha yüksek veya daha alçak bir iş dalında hizmet verenler ücret ve gelirde eşit olamazlar. Allah’ın emrettiği şey, herkese ahlâkî, sosyal, ekonomik, kanunî veya siyasî olan tüm haklarının, hakettiği ölçüde verilmesidir.
İHSAN: Emredilen ikinci nokta, “İhsan”dır. Bu kelime iyi, cömert, hoş görülü, affeden, merhametli, nazik olma, bencil olmama… vs. anlamlarına gelir. Toplumsal hayatta bu adaletten daha önemlidir, çünkü adalet sağlıklı ve dengeli bir toplumun temeli ise ihsan onun mükemmele erişmesidir. Bir taraftan adalet, toplumun haklarını çiğnenmekten ve zulümden korurken, diğer taraftan ihsan, toplumu zevkli yaşamaya değer bir hale sokar. Eğer bir toplumda birey kendi isteklerini yerine getirmekte inat ederse, o toplumun gelişemeyeceği açıktır, en iyi ihtimalle bu toplum çatışmadan uzak olabilir; fakat böyle bir toplumda, sevgi, şükran, cömertlik, fedekârlık, samimiyet, sempati gibi yaşama zevkini geliştiren ve yüce değerlerin oluşmasını sağlayan insanî nitelikler oluşamaz.
SILA-I RAHİME: Emredilen üçüncü nokta İhsan’ın özel bir uygulaması olan sıla-ı rahime iyilik etmektir. Bu, kişinin akrabalarına sadece iyi davranması, onların acılarını ve mutluluklarını paylaşması ve onlara kanuni sınırlar içinde yardım etmesi anlamına gelmez. Aynı zamanda kişi servetini de imkanları dahilinde ve akrabalarının ihtiyaçlarına göre onlarla paylaşmalıdır. Burada, gerekli imkanlara sahip herkesin, kendi ailesinin haklarının yanısıra akrabalarının payının da gerçek ve kanunî olduğunu kabul etmesi gerektiği emredilmektedir. İlâhî Kanun ailede zengin olan her bireyi, fakir akrabaların ihtiyaçlarını karşılamakla sorumlu tutar. İslâm, akrabaları açlıktan kıvranırken zevk ve sefahat içinde yaşamayı büyük bir günah olarak tanımlar. İslâm, aileyi toplumun önemli unsurlarından biri olarak kabul ettiği için, fakir bireylerin hakkı ilk önce ailedeki zenginler, daha sonra da diğer zenginler üzerindedir. Hz. Peygamber (s.a) bu noktayı bir çok hadiste vurgulamıştır: Bir kimsenin, akrabalıkta yakınlık sırasına göre, anne-babasına, karısına, çocuklarına, kız ve erkek kardeşlerine ve diğer akrabalarına karşı görevleri vardır. Bu ana ilkeye dayanan Hz. Ömer, hilafeti döneminde bir yetime birinci dereceden kuzeninin kefil olmasını emretmiştir. Bir başka yetim konusunda da birinci dereceden kuzeni olmadığı için uzak akrabalarını yetime bakmakla görevlendirmiştir. Her bölümün kendi içindeki fakir bireyleri desteklediği bir toplum düşünün! Elbette böyle bir toplum hem ekonomik, hem sosyal, hem de ahlâkî yönden yüce ve saf bir toplum olacaktır.
89. Yukarıdaki değinilen üç iyi özelliğe karşılık Allah, hem bireyi hem de tüm toplumu bozan üç kötülüğü yasaklamaktadır.
1) FAHŞA: Arapça fahşa kelimesi, gayrı ahlâkî, müstehcen, kötü, çirkin, adi, terbiyesiz; her şeye veya genel beğeni ve edep kurallarına uymadığı için duyulması ve görülmesi uygun kaçmayan şeyleri; zina, fuhuş, homoseksüellik, çıplaklık, açıklık, hırsızlık, soygun, içki içme, kumar oynama, dilencilik, terbiyesizce konuşma ve benzeri şeyleri içerir. Aynı şekilde bu ahlâksızlıkları toplumsallaştırmak ve yaymak da, örneğin yanlış propaganda, iftira, suçların açıktan işlenmesi, ahlâksız hikayeler, bu türden tiyatrolar, filmler, çıplak resimler, kadınların açık saçık ortalıkta dolaşması, karşı cinslerin gruplar halinde karışık halde dolaşması, dansetmesi vs. aynı şekilde fahşanın içine girer.
2) MÜNKER: Genelde insanlar arasında kötü kabul edilen ve tüm diğer ilâhi şeriatlar tarafından yasaklanan her şey demektir.
3) BAĞY: Genel ahlâk kurallarını aşan ve Yaratıcı olsun yaratıklar olsun, diğerlerinin haklarını çiğneyen her tür kötü davranıştır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.