sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 132. VE 139. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 132. VE 139. AYETLER ARASI
26.10.2019
689
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

132- Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.
133- Eğer dilerse, ey insanlar, sizi giderir (yok eder) ve başkalarını getirir. Allah, buna güç yetirendir.
134- Kim dünya savab (yarar) ını isterse, dünyanın da, ahiretin de sevabı Allah katındadır. Allah işitendir, görendir.(163)
135- Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhinde bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun.(164) (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun;(165) çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları) nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

AÇIKLAMA

163. Müslümanları kadınlara ve yetimlere karşı adil olmaya teşvik etmek için Allah, her zaman olduğu gibi, sonuç bölümünde (130-134) kısa fakat etkili bir tavsiyede bulunuyor ve müminlere aşağıdaki şeyleri emrediyor:
1) Bir başkasının kaderini tayin edebileceğiniz veya bozabileceğiniz zannına kapılmayın ve eğer bir kimseden yardım ve desteğinizi çekerseniz, o kimsenin tamamen yardımsız kalacağını da sanmayın. Gerçekte sizin kaderiniz ve sizin desteklediğiniz kişilerin kaderi, tamamen Allah’ın elindedir ve siz Allah’ın, kullarını desteklemesine vesile olan tek vasıta değilsiniz. Göklerin ve yerin Sahibi’nin kaynakları çok geniş ve sınırsızdır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, dilediği kişiye dilediği şekilde yardım etme gücüne sahiptir.
2) Allah size ve sizden önceki ümmetlere, işlerini yaparken kalbinizde Allah korkusu olmasını emretti. Bu Allah için değil, sizin iyiliğiniz içindir. Eğer bu emirlere uymazsanız, Allah’a hiçbir zarar vermezsiniz, fakat kendiniz eski asi ümmetlerin yolundan gitmiş olursunuz. Kâinatın Hakimi olan Allah, hiçbir şekilde size muhtaç değildir. Allah’ın emirlerini uygulamazsanız sizi helâk eder ve yerinize başka bir topluluk getirir. Ve sizin ortadan kaldırılmanız O’nun Mülkü’nün büyüklüğünden hiçbir şey eksiltmez.
3) Allah bu dünyanın ve ahiret’in geçici veya kalıcı tüm fayda ve mükafatlarının sahibidir. Bunlardan kendi kapasiteniz ve cesaretiniz ölçüsünde seçim yapmak size düşer. Eğer bu dünyanın geçici nimetlerini istiyorsanız ve hatta ahiret’in kalıcı saadetini bunlara feda ediyorsanız, Allah istediklerinizi burada ve şimdi verecektir. Fakat ahiret’te bir payınız olmayacaktır. Kendi akılsızlığınız ve kafasızlığınız yüzünden Allah’ın lütuf deryasından sadece bir damlayı seçtiğinizi unutmamalısınız. O halde hem bu dünyanın, hem de ahiret’in sonsuz nimetlerine kavuşmanızı sağlayacak olan, itaat ve bağlılık yolunu seçmeniz sizin için daha hayırlıdır.
Bu tavsiyenin, “O her şeyi işiten ve her şeyi görendir” ifadesiyle bitirilmesi ayrıca anlamlıdır. Allah (hâşâ) sağır ve kör olmadığı için rahmet ve lütfunu kimlere dağıtacağı konusunda en ince ayrıntıları hesaplama kudretine sahiptir. Kendi hükmettiği kâinatta neler olduğundan ve herkesin niyet ve çabalarından haberdardır. O halde, O’na asi olan kimse, O’nun itaatkâr kullarına tahsis ettiği nimet ve lütuftan pay beklememelidir.
164. “Adaleti tam yerine getirerek Allah için şahitlik edenler olun” sözleri çok önemlidir ve şunları anlatmak ister: “Sadece adaleti yerine getirmekle değil, haksızlığı ortadan kaldırıp yerine adaleti ve hakkı getirmek için adaletin koruyucuları ve şahitleri olmakla da yükümlüsünüz. Müminler olarak ne zaman sizin desteğinize ihtiyaç duyulsa, adaleti korumak için hemen harekete geçmelisiniz.”
165. Yani, “Şehadetinizin tek gayesi, içinde hiçbir korku, kişisel çıkar ve taraf tutma bulunmaksızın Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır.”

136- Ey iman edenler, Allah’a,(166) Resulüne, Resulüne indirdiği Kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü(167) inkâr ederse, kuşkusuz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.
137- Gerçek şu, iman edip sonra küfre sapanlar, sonra yine iman edip sonra küfre sapanlar sonra da küfürleri artanlar…(168) Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğruyola da iletecek değildir.
138- Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azab vardır.
139- Onlar, mü’minleri bırakıp kâfirleri dostlar (veliler) edinirler. ‘Kuvvet ve onuru (izzeti) ‘ onların yanında mı arıyorlar?(169) Şüphesiz, ‘bütün kuvvet ve onur,’ Allah’ındır.

AÇIKLAMA

166. Burada, iman eden kimselere, “Ey iman edenler! İman ediniz” denmektedir. Bu ilk bakışta bazı kimselere tuhaf gelebilir. Fakat aslında “iman” kelimesi, burada iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi, bir insanın küfürden vazgeçip iman etmesi ve ehli imandan sayılması anlamındadır. İkincisi, bir insanın tüm kalbiyle iman etmesi ve ciddi bir şekilde ihlasla düşüncelerini, zevklerini, sevgilerini, hayat tarzını, dostluk ve düşmanlıklarını, ilişkilerini inancına uygun bir biçime sokması, buna uygun arkadaşlıklar kurması, düşmanlıklarını ona göre ayarlaması ve tüm çabalarını inancına uygun bir yapıya sokması anlamınadır. Bu ayet, birinci anlamda Müslüman olanlara, ikinci anlamda, yani tam bir mümin olmalarını emretmektedir.
167. Buradaki küfür iki durumu ihtiva eder:
1) Bir kimse açıktan İslâm’ı reddedebilir.
2) Bir kimse gerçekte (samimiyetle) inanmadığı halde İslâm’a bağlı imiş gibi görünebilir veya inandığını söylediği halde, davranışları onun İslâm’a inanmadığını gösterir.
Burada küfür iki anlamı da kapsar, kısaca ayet iki tür küfrün de İslâm inancı ile bir arada olamayacağını ve kişiyi Hak yoldan ayıran bâtıl yollara sürükleyeceğini bildirmektedir.
168. Bunlar imanı ciddi bir mesele olarak kabul etmeyen, kendi arzu ve isteklerini tatmin etmek için onlarla bir oyuncakla oynar gibi oynayan kimselerdir. Kafalarına eser, İslâm’ı seçerler, kafalarına eser aksi yöne saparlar ve kafirlerden olurlar. Veya çıkarlarına uygun düştüğünde Müslüman olurlar ve kafirlikte menfaat varsa hiç tereddüt etmeksizin küfrü seçerler. Böyle kişilere Allah ne merhamet edecek, ne de onları doğru yola ulaştıracaktır. Onlar kendi kâfirlikleriyle kalmayıp daha da ileri giderek, diğer Müslümanları İslâm’dan döndürmeye çalışırlar. İslâm sancağını indirip yerine küfür sancağını dikmek için İslâm aleyhine hile ve desiseler tertip ederler. Bu, insanın kişisel küfrüne ek bir günah teşkil ettiği için, İslâm’a inanmayan fakat düşmanlık da etmeyen kişiden daha büyük cezaya müstehaktır.
169. Arapça (izzet) kelimesi “bir kimsenin etrafındakilerden gördüğü saygı ve itibar” anlamına gelen “onur” kelimesinden daha geniş kapsamlıdır. İzzet, dokunulmazlığa sahip, sarsılmaz yüce bir itibar anlamına gelir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.