EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 29. VE 33. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
29- Ey iman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ticaretten başka haksız ‘nedenler ve yollarla (batılca) ‘ yemeyin.(50) Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin.(51) Şüphesiz, Allah, sizi çok esirgeyendir.(52)
30- Kim haddi aşarak ve zulmederek böyle yaparsa, biz onu ateşe göndeririz. Bu Allah için pek kolaydır.
31- Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı(53) örteriz ve sizi ‘onurlu-üstün’ bir makama sokarız.
32- Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize üstün kıldığı şeyi temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay (olduğu gibi) , kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah, her şeyi bilendir.(54)
33- Anne-babanın ve yakınların geride bıraktıklarından her birine mirasçılar kıldık. Yeminlerinizin (akid ile) bağladığı kimselere de kendi paylarını verin. Şüphesiz, Allah, her şeye şahid olandır.(55)
AÇIKLAMA
50. “Bâtıl”, İslâm kanunlarına, prensiplerine aykırı olan yanlış ve gayri ahlâkî her şeyi ihtiva eder.
“Ticaret”, alışveriş, endüstri vs. de olduğu gibi kâr, kazanç vb. faydalar için yapılan karşılıklı alışveriş akitleridir. Bu şekilde bir taraf, hizmetin karşılığını ödeyen karşı tarafın ihtiyaçlarını gidermiş olur.
“Karşılıklı anlaşma” sözü, bu alışverişlerin korkutma ve tehdit ile değil, karşılıklı anlaşma ile yapılması gerektiğini ifade etmektedir. Örneğin, faiz ve rüşvette de, karşılıklı anlaşma varmış gibi görünse de ihtiyacı olan tarafın, şartların zorlamasıyla bu anlaşmayı kabul ettiği ortadadır. Kumarda ise iki taraf da “kazanma” ümidi ile avunmaktadır. Aksi takdirde taraflardan biri kaybedeceğini bilse oynamaz. İçinde hile bulunan her iş de böyledir. Dolandırılan kişi, o işte hile olmadığı inancıyla kandırılmaktadır. Eğer kandırılacağını bilse, hiçbir zaman o anlaşmayı kabul etmez.
51. “Kendi kendinizi öldürmeyin” ifadesi bir önceki ayetin devamı olabilir veya kendi başına apayrı bir ayet de olabilir. Birinci ihtimali kabul edersek şu anlama geler: Haksız olarak başkalarının malını alanlar, gerçekte kendi sonlarını hazırlamaktadırlar. Çünkü böyle kötü işler, sosyal düzeni öyle bir bozar ki, sonunda kişi kendisi de bu kötü sonuçlardan kurtulamaz ve ahiret’te de mutlaka elem verici bir azapla karşılaşır.
İkinci ihtimali kabul edersek, “Birbirinizi öldürmeyin”, veya “İntihar etmeyin” anlamına gelir. Allah, bir hikmet eseri olarak bu üç anlama da gelebilecek kelimeleri kullanmıştır.
52. Yani, Allah sizin iyi olmanızı ister, merhameti nedeniyle sizi felâkete sürükleyecek olan kötülükleri de size yasaklar.
53. Yani, “Biz acımasız ve önyargılı değiliz ve biz kullarımızı küçük ve basit meseleler için sorguya çekmeyiz. Fakat siz büyük ve çok kötü günahlar işlersiniz, işlediğiniz küçük günahlardan da sorguya çekileceksiniz.”
Burada “büyük günahlar” ile “küçük günahlar” arasındaki önemli farkları anlamak sanırım yararlı olacaktır. Bu konuda Kur’an ve sünnette yaptığım araştırmalara dayanarak (doğru ve gerçek ilim Allah katındadır) şu üç şeyin, bir günahı “büyük günahlar”dan biri kıldığı sonucuna vardım.
1) Bir kimsenin, Allah’ın, anne babasının, başka insanların veya bizzat kendisinin haklarına tecavüz etmesi. Günahın vahim oluşu, hakkı gözetilmeyen kişinin değerine göre artış gösterir. Kur’an’ın, bir günahı zulüm olarak nitelemesinin ve şirkin (Allah’a ortak koşma) en büyük zulüm olduğunu belirtmesinin nedeni işte budur.
2) Eğer bir günah İlâhî kanunlara meydan okuyup karşı çıkıyorsa, o zaman da büyük günahlardan olur. Çünkü bu günahı işleyen kişi, açıkça utanmadan Allah’ın emir ve yasaklarını hiçe sayar ve sadece Allah’a isyan amacıyla bir emir veya yasağı çiğner. İsyan ve itaatsizlikte Allah’a karşı küstahlığın derecesi arttıkça günahın büyüklüğü de artar. Allah’ın Kur’an’da bir günahı fısk (itaatsizlik) ve ma’siyet (haddi aşmak) olarak nitelemesinin nedeni işte budur.
3) İnsan hayatının huzurunun dayanağını teşkil eden bağ ve ilişkileri kesmek -bu ilişkiler ister Allah’la insan, ister insanla insan arasında olsun- bir günahı büyük günahlar arasına sokar. Bir bağı veya ilişkiyi kesme sonucu ortaya çıkan günahın büyüklüğü, o bağın önemine ve bağdaki emanete göre değişir. Söz gelimi, zina her şekliyle büyük günahlardan biridir, çünkü insan toplumunu felâkete sürükler. Fakat şekilleri diğerlerinden daha büyük ve önemlidir. Evli bir erkeğin zina yapması, bekâr bir erkeğin zina yapmasından daha büyük bir günahtır. Aynı şekilde evli bir kadının zina yapması, bekar bir kadının zina yapmasından daha büyük bir günahtır. Komşu veya akrabalardan bir kadınla zina etmek, diğerleriyle yapılan zinadan daha büyük bir günahtır. Aynı şekilde evli bir kadının zina yapması, bekar bir kadının zina yapmasından daha büyük bir günahtır. Komşu veya akrabalardan bir kadınla zina etmek, diğerleriyle yapılan zinadan daha büyük bir gühahtır. İlişkinin emaneti ve kutsiyeti nedeniyle, anne, kız kardeş ve kız çocuğu ile yapılan zina en büyük günah olarak sayılmıştır. Aynı nedenle mescidde işlenen bir günah, başka bir yerde işlenen günahtan daha büyüktür.
Yukarıdaki örneklerde, aynı günahın haramlık bakımından yoğunluğundaki fark, bu ilişkilerdeki kudsiyet ve ilişkide duyulan eminlik derecesinin farklı oluşundan kaynaklanır. Bir günahın, fücur (ilişki ve bağları koparma) olarak anılmasının nedeni işte budur.
54. Bu ayette Allah, eğer dikkat edilirse, bugünkü problemli sosyal hayata bir çözüm getirecek ahlâkî bir direktif sunuyor. Allah, insanlara başkalarının malları için arzu ve kıskançlık duymamaları gerektiğini öğretiyor. Çünkü O, bir hikmete bağlı olarak, herkesi aynı yaratmamıştır. Eğer bu eşitsizlik olmasa, hayat çok saçma ve anlamsız olurdu. Allah her şeyin en iyisini bilen olduğu için, birini güzel, diğerini çirkin yaratmıştır. Birine tatlı bir ses, diğerine ise kaba bir ses vermiştir. Birini fizik olarak güçlü, diğerini ise zayıf yapılı kılmıştır. Birine akıl ve bedenle ilgili belli kabiliyetler vermiş, diğerini başka yeteneklerle donatmıştır. Kimini zengin, kimini fakir yapmıştır. Birazcık düşünmek bile insanı, insan kültüründen tüm çeşitliliklerin, bilgi ve hikmete dayanan bu farklılık ve değişikliklere dayandığı sonucuna götürür. Bu nedenle ne zaman ki insanlar, bu farklılıkların arasını açmaya veya onları tamamen ortadan kaldırmaya yeltenseler, toplumda şu veya bu çeşit bir karışıklık ortaya çıkar. İnsanların, üstünlükleri nedeniyle başkalarını kıskanmaya karşı eğilimleri; hasislik, gırtlak gırtlağa rekabet, düşmanlık, sınıf çatışmaları ve buna benzer kötü sonuçlara yol açar. Böyle bir kafa yapısına sahip olan kişi, Allah’ın, kendisine vermediği şeyi elde etmek için O’nun kurallarına karşı gelir. Ayette, Allah, müslümanlara böyle bir kafa yapısından kaçınmalarını ve başkalarını kıskanmaktan vazgeçmelerini tavsiye ediyor. Bununla birlikte insan, Allah’ın kendi lütfundan vermesi için dua etmelidir. Çünkü O, kendisi için hayırlı olan şeyi verir ve O her şeyi bilendir.
“Erkeklere de kazandıklarının bir karşılığı var, kadınlara da kazandıklarının bir karşılığı var.” ifadesi ile ise, “kadınlar erkekleri, erkekler de kadınları sahip oldukları Allah vergisi üstünlükler nedeniyle kıskanmasınlar” denmek isteniyor. Kendilerine verilen yetenekleri tam anlamıyla kullansınlar ve herkesin kazancının karşılığını aynen alacağı hususunda şüphe etmesinler.
55. 33. Ayet Araplarda varolan çok eski bir geleneği yürüklükten kaldırdı. Araplar birbirleriyle dostluk ve kardeşlik anlaşmaları yaparlar ve böylece birbirlerine varis olurlardı. Bu şekilde bir manevî oğul, bir manevî babaya varis olurdu. Bu ayette bu “cahiliye” âdeti ortadan kaldırılıyor ve mirasın Allah tarafından belirlenen varisler arasında dağıtılması gerektiği bildiriliyor. Bununla birlikte hayatta iken bu tip kişilere istenildiği kadar verilebilir.