EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 73. VE 77. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
73- Eğer size Allah’tan bir fazl (zafer) isabet ederse, o zaman da, sanki onunla aranızda hiç bir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der: “Keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük ‘kurtuluş ve mutluluğa’ erseydim.”
74- Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar,(103) Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.
75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım-eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?(104)
76- İman edenler, Allah yolunda savaşırlar,(105) küfredenler de tağutun yolunda savaşırlar; öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.(106)
77- Kendilerine; “Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi- hata daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar(107) ve: “Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?” dediler. De ki: “Dünyanın metaı azdır, ahiret ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz ‘bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar’ bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.”(108)
AÇIKLAMA
103. Yani, “Onlar açıkça anlasınlar ki yalnızca dünyevî faydalar peşinde koşanlar Allah yolunda savaşmaya meyletmezler. Sadece, Allah’ı razı etmekten başka düşünceleri olmayan, Allah’a ve ahiret gününe tam anlamıyla iman eden ve bu nedenle bu dünyanın bütün zevk ve çıkarlarını Rablerini razı etmek için feda edebilecek olan kimseler, Allah yolunda savaşmaya hazırdırlar. Onlar bu dünyada “başarılı” olmasalar da, amellerinin ahiret ‘de boşa çıkmayacağından emindirler. O halde sadece bu dünyada kazanacakları fayda ve çıkarlara önem verenler Allah yolunda yürüyemezler.”
104. Bu, Mekke’de veya başka yerlerde Müslüman olan, fakat Medine’ye hicret etmeye veya kendilerini işkenceden korumaya güçleri yetmeyen zayıf ve yardıma muhtaç çocuk, kadın ve erkeklerin feryadı idi. Bunlar her yönden işkence ve baskıya maruz kalıyorlar ve Allah’a kendilerini bu kötü durumdan kurtarması için yalvarıyorlardı.
105. Allah katında iki tür savaşçı vardır. Birincisi Allah yolunda, yeryüzünde O’nun dinini ikâme etmek için savaşan müminlerdir ve her mümin bu görevle yükümlüdür. İkinci grup ise tağutî bir nizam kurmak için savaşan kâfirlerdir ve hiçbir mümin bu kötü işte onlarla beraber olamaz.
106. Müminler şeytanın büyük hile ve düzenleri karşısında korkuya kapılıp dehşete düşmemeleri için uyarılıyorlar. Çünkü her halükarda şeytanın hilesi boşa çıkmıştır.
107. Bu ayet üç anlama gelir ve üçü de aynı derecede doğrudur: Birincisi, şimdi korkaklık gösterip geri çekilen kimseler, savaş emri verilmeden önce savaşmak için sabırsızlanıyorlardı. Kendilerine uygulanan baskılardan şikayet ederek: “Bize izin ver de savaşalım. Çünkü bunca yanlışlığa tahammülümüz kalmadı” diyorlardı. Kendilerine sabırlı olmaları, namaz ve zekâtla nefislerini temizlemeleri tavsiye edildiğinde ise bu tavsiyeleri tutmuyorlardı. Fakat onlara savaş emri verildiğinde, aynı kişiler, düşman ordusu ve çeşitli tehlikelerle karşılaşınca korkmaya başladılar.
İkinci anlam ise şudur: Bu kimseler namaz ve zekât gibi kolay ve bir tehlike teşkil etmeyen ibadetlerle emrolundukları sürece “dindar” dırlar. Fakat onlara Allah yolunda savaşmaları emrolununca hayatlarını kaybetmekten korkup dehşete kapıldılar ve dindarlıklarını unuttular.
Üçüncü anlam ise şudur: İslâm öncesi dönemde ganimet toplamak veya heva ve heveslerini tatmin etmek için gece gündüz savaş yapıyorlardı. Fakat Allah yolunda savaşmaları emredilince, kendi nefislerini yüceltmek için savaştıklarında birer cesaret örneği olan bu kişiler birer korkak haline geliyor ve kaplan gibi atılgan olanlar, kedi gibi korkak oluyorlardı.
Yukarıda bahsettiğimiz bu üç anlam üç farklı gruba tekabül eder ve Arapça metin o kadar geniş kapsamlıdır ki bu üç gruba da uyar.
108. Yani, “Allah yolunda yaptığınız hizmetlerin karşılığını merak etmenize gerek yoktur. Siz Allah yolunda çaba sarf ederseniz, O sizin emeklerinizi boşa çıkarmaz.”