sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 113. VE 115. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 113. VE 115. AYETLER ARASI
27.04.2020
687
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

113- Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra-yakınları dahi olsa-müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.(111)
114- İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesi, ona yalnızca verdiği bir söz dolayısıyla idi.(112) Kendisine, onun gerçekten Allah’a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.(113)
115- Bir topluluğa, Allah, hidayet verdikten sonra, korkup-sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar,(114) onları sapıklığa sürükleyecek değildir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir.

AÇIKLAMA

111. “… müşrikler için duada bulunmak… yakışık almaz…” ibaresi iki şeye delalet eder. Birincisi, “biz onları seviyoruz ve onlara yakınlık duyuyoruz.” İkincisi ise, “onların suçlarının bağışlanabilir olduğunu düşünüyoruz” demektir, sadakati olduğu halde, günahkar olan bir kimse için böyle şeyler istemekte, dilekte bulunmakta bir beis yoktur. Fakat isyankar olduğu açıkça belli olan ve bu tutumunu gizleme ihtiyacını duymayan kimseye sevgi beslemek, ona karşı sempati duymak ve kendi sadakatimizi şüpheye düşürecek bir yaklaşımla bu kimsenin durumunun affedilebilir bir husus olduğunu düşünmek bir kere prensip olarak temelden yanlıştır.
Yakın akrabalarımızdan dahi olsa, “müşrik” kimselerin affedilmeleri için duada bulunursak, bu tip suçların işlenmesini de teşvik etmiş oluruz. Çünkü bu tutum, akrabalık bağlarımız, Allah’a karşı beslediğimiz sadakat ve samimiyetten daha değerli ve üstün kabul ettiğimiz, Allah’a ve O’nun Yoluna duyduğumuz sevginin bütünüyle saf ve katışıksız olmadığı anlamlarına gelir. İsyankarlara karşı duyduğumuz bu sevgiden Allah’da etkilensin de ötekilerin hepsi bu suçtan cehennemi boylarken, kendi yakınlarımız olan bu kimselerin bağışlanmasını arzulamaktayız. Açıkçası bütün bunlar sadakat ve samimiyete aykırıdır. İman, “Allah’a ve O’nun yoluna olan sevgimizin kesinlikle saf olmasını ve Allah’ın dostunun bizim dostumuz, düşmanının da bizim düşmanımız olmasını gerektirir. Allah’ın, “… müşriklerin affedilmeleri için dua etmeyin” dememiş olması bunun yerine, “müşriklerin yarlığanmalarını dilemek Peygamber’e de, iman edenlere de yaraşmaz” diyerek ikazda bulunması şuna işaret eder: “Sizin için doğru olsa, bizim düşmanlarımıza sempati göstermenin uygun olmadığını bizzat kendinizin düşünmesi ve suçlarının bağışlanabilir cinsten olmadığını bilmenizdir: hatta, bu konuda bizden herhangi bir affın geleceğini de ummamalısınız.”
Bu hususta “müşriklere, sadece imani konularda sempati duyulmasının yasaklandığına iyice dikkat edilmesi gerekir. İnsani ilişkilere gelince ki bu da, kişinin kendi akrabasının haklarını gözetmesini, sevgi beslemesini, sempati ve merhamet hislerini taşımasını ve onlara karşı dostane duygulara sahip olmasını gerektirir ve bu kesinlikle yasak değildir. Aksine bu tip bir davranış fazilet sayılır. İster mümin ister kafir olsun bir akrabamıza karşı bütün dünyevi vazifelerimizi yerine getirmemiz gerekir. Onun derdine ortak olmalı, muhtaç ve yetim olanlarına destek sağlamalı, hasta ve yaralı olanlarına, müslüman olup olmadıklarına bakmaksızın olabildiğince yakınlık ve ilgi göstermeliyiz.
112. Buradaki atıf babası ile olan bütün bağları kopardığı zaman Hz. İbrahim’in söylediği şeylerdir:
“Sana selam olsun: Ben senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Çünkü Rabbim bana karşı pek lütufkardır.” (Meryem: 47)
“Ve sapanlardan olan babamı da bağışla. Beni, insanların yeniden diriltildikleri gün rezil rüsvay etme! O gün ne mal ne evlat fayda verecektir. Allah’a ancak, selim ve saf bir kalble gelenler kurtulacaklardır.” (Şuara: 86-89)
“… Senin için bağışlamayı dileyeceğim,fakat Allah’tan gelecek herhangi birşeyden seni kurtarmaya gücüm yetmez.” (Mümtahine:4)
İlgili ayetlerde Hz. İbrahim’in (a.s) babasının affedilmesi için kullandığı ifade ve tonun bile çok ihtiyatla seçilmiş olduğuna dikkat edilmelidir. Fakat Hz. İbrahim (a.s) , kendisi için duada bulunduğu ve yargılanmasını istediği şahsın, açıkça Allah’a karşı gelmiş bir asi ve O’nun Yolu’nun amansız bir düşmanı olduğunu farkedince artık onun hakkında ihtiyatlı bir üslupla da olsa dua etmekten bizzat kaçınmış ve Allah’tan ona gelecek herhangi bir şeyi önleme gücüne sahip olmadığını açık ifadelerle ilan etmiştir. (Hatta bu kimse, kendisini sevgi ve ihtimamla besleyip büyüten babası dahi olsa bu durum değişmedi.)
113. Kur’an-Kerim’in, Hz. İbrahim (a.s) hakkında kullandığı “” ve “” kelimelerinin, çok geniş manaları vardır. “Evvah” yufka yürekli, ince ve yumuşak kalbli, alçak gönüllü, hüzünden müteessir ve Allah korkusundan kalbi ürperti içinde olan kimse demektir. “Halim” ise, çeşitli şartlarda kendine hakim olan, hiddetli ve düşmanlık anında kendini kaybetmeyen ve muhabbetinde, dostluk ve ilişkilerinde itidali koruyan kimsedir. Kelimelerin her ikisi de burada, en geniş anlamlarında kullanılmıştır. Hazreti İbrahim (a.s) , Cehennem ateşinde yanacak olan babasına karşı son derece merhametli ve saygılı olması nedeniyle onun için duada bulundu. Kendisine hakim ve ihtiyatlı bir yapıya sahip olduğundan, kendini İslam Yolu’ndan uzaklaştırmak için gaddarca zulmeden babasına bile dua etmiştir. Kısaca, o Allah’tan gerçekten korkardı ve babası için bile olsa sınırları aşmayı bile düşünmedi ve babasının bir Allah düşmanı olduğunu anladığı anda da onunla olan bütün ilişkilerini kesti.
114. Şu, şu düşüncelerden, fiillerden ve yollardan uzak durmaları için önceden yapmamaları gerekenleri, “Allah, onlara açıklar”. Fakat yine de buna aldırmaz ve batıl düşünce ve eylemlerinde ısrar ederlerse, o taktirde Allah, Hidayeti’ni onlardan esirger ve izlemeye karar verdikleri batıl yolda yürümelerine mani olmaz.
Bu, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’in çeşitli bölümlerinde, hidayeti kendi zatına, dalaleti de insanlara nisbet eden ifade tarzının anlaşılmasında umumi bir prensiptir. Allah’ın hidayeti, uyarınca Allah önce, peygamberler ve kitaplarıyla, ‘hak’ olan yolunu insanlara açıklar. Daha sonra bu yola uymak niyeti taşıyanlara imkan verir. Hak yolu takip hususunda onları zorlamaz. Şayet, Hak yolun kendilerine açıklanmış olmasına rağmen hala batıl yollarda yürümeye inat ediyorlarsa, o taktirde Allah, bilakis peşinden gitmeye kararlı oldukları yolu izlemeye imkan verir.
Burada bu hususun geçtiği sözün gelişi mucibince bu durumun burada da açıklanışı, daha önce geçen paragrafta bahsi geçen kimseleri uyarma, daha sonraki bölümde de zikredilecek onlanları da tanıtma anlamına gelir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.