EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 29. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
29- Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan,(26) Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan(27) ve hak dini (İslâm’ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülmüşler olarak cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.(28)
AÇIKLAMA
26. Ehli Kitaptan Allah’a ve Ahiret Günü’ne inandıklarını iddia edenler, aslında onların hiçbirine inanmadılar. Çünkü Allah’ı yegane tek Tanrı ve bir Rab olarak tanıyan, kabul eden ve O’nun sıfatları, O’na yapılan ibadetler ve O’nun güç ve kudreti konusunda başka herhangi bir şeyi ortak koşmayan kişi, ancak gerçekten Allah’a inanmış demektir. Halbuki, “şirk”in, bu tarifine göre, gerek hrıstiyanlar ve gerekse Yahudiler, müteakip ayetlerde de açıklandığı gibi, şirkin içindeydiler. Bu nedenle Allah’a inandıkları yolundaki iddiaları anlamsızdır. Aynı şekilde onlar, ölümden sonra dirilişe inanmış olmalarına rağmen ahirete de gerçekten inanmadılar. Zira bu yeterli değildir. Kişinin, dirilişin vukubulacağı günde insanın iman ve amelini esas alan mutlak adaletin icra edileceğine de inanması gerekir. Aynı şekilde, hiçbir fidye, kefaret ve herhangi bir “veli” ile olan hiçbir “manevi” yakınlığın fayda vermeyeceğine inanmalıdır. Bunlar olmaksızın ahirete inanmanın tümüyle anlamsız olduğu izah gerektirmeyecek kadar açıktır. Ve bu açıdan bakılınca Yahudi ve Hıristiyanlar imanlarını bozmuşlardır. Çünkü onlar, bu tür şeylerin hesap gününde onları, adalete karşı koruyup himaye edeceğine inanmışlardır.
27. Onlara karşı cihad ilan edilmesinin ikinci nedeni, Allah’ın Rasulü vasıtasıyla gönderdiği şeriatı kabul edip benimsememeleridir.
28. Yahudi ve Hıristiyanlarla yapılan cihadın hedefi budur. Onları müslüman olmaya zorlamak ve İslami hayat tarzını benimsetmek değildir.
Yeryüzünde idarecilikleri ve hakimiyetleri kalmayacak şekilde bağımsızlıklarına ve büyüklüklerine son vermek için onlar “cizye” vermeye zorlanmalıdır. Bu hakimiyeti sağlayan güçler, müslüman olmayan unsurların elinden, onları teb’a haline getirmek ve cizye almak suretiyle Hak Yol istikametince sevk ve idare etmek üzere geri alınmalıdır. “Cizye”, bir İslam devletinde zımmi olarak yaşayan gayrı müslimler tarafından ödenir. Aynı zamanda bu, teb’a olarak İslam devletinde yaşamak niyetinde olduklarının da sembolik bir ifadesidir. Bu, “…küçülüp boyun eğerek cizye verecekleri zamana kadar…” ayetinin anlamıdır, yani ifade, “Allah’ın yeryüzündeki halifeleri olarak vazife gören, müminlere, kendi arzularıyla teb’a olmak için tam bir rıza göstererek…” şeklinde bir anlama gelmektedir.
Bu emir önceleri, sadece Yahudi ve Hıristiyanlara mahsustu. Hz. Peygamber (s.a) daha sonra onu, Mecusilere de teşmil etti. O’nun vefatından sonra ashabı bu kuralı Arabistan’ın dışında yaşayan bütün gayrı müslimlere ittifakla uyguladı.
Bu “cizye” konusu, gerileme sürecini oluşturan son iki asır boyunca bazı müslümanların çeşitli mazeretler gösterdikleri, özür dileme tavırları takındıkları ve halen de bazı kimselerin bundan dolayı, ezilip büzülmeye devam ettikleri bir husustur. Halbuki Allah’ın yolu dosdoğru ve açıktır ve O’na asi olanlara karşı herhangi bir özür ileri sürmeyi de gerektirmez. Müslümanlar İslam namına özürler beyan etmek yerine, O’nun himayesi altında yaşamayı tercih edenlerin can, mal ve inanç güvenliğini sağlayan böyle cizye gibi insani bir kanuna sahip oldukları için gurur duymalıdırlar. Zira apaçıktır ki, Allah’ın yoluna girmeyip de batıl yolları izleyenlere, hayatlarını diledikleri gibi sürdürmeleri için verilebilecek azami özgürlük bu kadar olabilir. “Cizye” verip zımmiler olarak yaşamak isterlerse, İslam devletinin onlara himaye teklif etmesi bundandır. Ancak İslam, onların, herhangi bir bölgede hakim idareciler olarak kalmalarına, kendi batıl adetlerini yerleştirmelerine ve bunları başkalarına zorla kabul ettirmelerine müsaade etmez. Bu gibi şeylerin varlığı, fesad ve anarşinin ortaya çıkmasına neden olacağından onların şer idarelerine son vermek ve onları adil idarenin yönetimi altına sokmak için cihad etmek, gerçek müslümanların vazifesidir.
“Gayri müslimler cizye verme karşılığında ne elde ediyorlar?” Böyle bir soruya karşılık olarak cizyenin, gayri müslimlere İslam devleti tarafından tanınan özgürlüğün, İslam Hukuk sistemi ve himayesi altında yaşıyor olmalarına karşılık batıl yolları izleme konusunda tanınan iznin bir bedeli olduğunu söylemek yeterlidir. Bu şekilde onlardan alınan para, kendilerine bu özgürlüğü sağlayan ve haklarını koruyan söz konusu adil idareyi kurarak çekip çevirmek için harcanıyor. Aynı zamanda, böyle bir uygulama Allah yolunda harcanmak üzere zekat verme şerefinden mahrum kaldıklarını ve batıl yollarda hayatlarını sürdürmelerinin bir bedeli olarak zekat yerine “cizye” ödemeye zorlandıklarını senede bir defa olmak üzere onlara hatırlatma vazifesini de görür.