sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA YUNUS SURESİ 59. VE 60. AYETLER

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA YUNUS SURESİ 59. VE 60. AYETLER
22.05.2020
930
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

59- De ki: “Allah’ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan,(60) haber var mı? Söyler misiniz?” De ki: “Allah mı size izin verdi,(61) yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?”(62)
60- Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerin kıyamet günü zanları nedir? Şüphesiz Allah, insanlara karşı büyük ihsan (fazl) sahibidir,(63) ancak onların çoğu şükretmezler.

AÇIKLAMA

60. Arapça “rızk” kelimesini “erzak” (provisions) olarak tercüme etmekten kasıtlı olarak kaçınılmıştır. Çünkü o zaman ayetin son derece yanlış biçimde anlaşılması mümkündür. Zira bu anlamda “rızk” yalnızca gıda ve yiyeceklerle sınırlandılmış olacaktır. Oysa bu kelimenin anlamı oldukça geniştir ve Allah’ın insana ihsan ettiği yiyecek, çocuk, bilgi kanun vs.yi kapsar. Bunu destekleyecek örnekler Kur’an ve hadislerden çıkarılabilir. Şu halde, bu ayete göre apaçık anlaşılmıştır ki, Allah nazarında, yiyecek maddeleri de dahil olmak üzere her türlü rızk karşısında omuz silker bir tavrı benimsemek yanlış ve günahtır.
Böylece rızkın yanlış anlaşılmasından doğan sonuçların oldukça kapsamlı oldukları da anlaşılmış bulunmaktadır. Rızk’ın böyle sınırlı anlamıyla kavranması sonucu, yalnızca haram olan yiyecekleri haram saymak günah olacaktır ve tersi de doğru; fakat bir toplumun sosyal, ekonomik, siyasi ve uluslararası meselelerde kendisini teşri (yasama) makamında görmesi günah sayılmayacaktır. Nitekim bir takım müslüman fıkıh bilginleri sırf bu yanlış anlamadan ötürü, toplumun yiyecekten gayri meselelerde “ilahi kanunu” rehber edinmemesini hiç de günah saymamaktadırlar. Oysa bu ayette Allah, kendilerinde haram ve helalı belirleme yetkisi gören insanları yalnızca yiyecek meselesinde değil, “ilahi kanun” tarafından haram ya da helal olarak belirlenmiş herhangi bir şey hakkında da ikaz etmektedir. Alimler, fakihler, müfessirler ve muhaddisler dahi nedense bu ayrıntıya dikkat etmemişlerdir.
6l. Bu soru, suçlarının ne denli dehşetli, ne denli asice olduğunu vurgulamak için sorulmaktadır. Adeta şöyle sorulmaktadır: “Sizler Allah’ın birer yaratığı iken, Allah’ın size indirdiği bu şeylerin (rızıkların) hilafına kendi kafanıza göre düzenlemelerde bulunmaya ne selahiyetiniz var? Efendisinin kendi hesabına güvence altına aldığı şeylerle ilgili kendince belli sınırlar getirme hakkını kendinde gören ve ona danışma ihtiyacı hissetmeyen köle hakkında ne düşünürdünüz? Size ait tüm şeyleri kafasına göre sarfetme ve kullanma yetkisinin tümüyle kendisinde olduğunu iddia eden bir köleniz olsaydı ne yapardınız? Bir efendisi bulunduğunu yahut kendisinin bir köle olduğunu ve elinin altındaki mülkün kendisine değil bir başkasına ait olduğunu kabul etmeyen köle meselesini bir kenara bırakalım. Çünkü sözkonusu mesele böyle bir suistimalciyle ilgili değildir. Soru, kendisini bir efendinin kölesi olarak gören ve elinin altındaki mülkün kendisine değil, efendisine ait olduğunu teslim eden köleye (kula) ilişkindir. Böyle bir kölenin tutup, kural ve düzenlemeler getirmek, elinin altındakini dilediğince kullanmak hakkına sahip bulunduğunu iddia ederek, bu hususta efendisine danışma ihtiyacı duymadığını düşünün.
62. Bu soru efendisine (Rabbına) ait şeyleri kullanmakla ilgili kural ve düzenlemeler getirme hakkını kendilerinde görenleri köşeye sıkıştırmak için sorulmuştur ve yasal herhangi bir yetkiye sahip olmaksızın düzenlemelere giden kimselerin, nisbetleri ortadan kaldırıcı bir tavır takınmalarına dikkat çekme anlamı taşır. Eğer efendi (rabb) bizzat kendisi, kendilerine sunduğu rızıklara diledikleri gibi tasarruf etme hakkını kullarına bahşetseydi, iddiaları o zaman geçerli olurdu. Efendilerinden böyle bir yetki almışlar mıdır yoksa herhangi bir vekalet olmaksızın bu tür hakları kendilerinin mi varsayıyorlar, sözkonusu soru budur. Böyle bir yetkileri varsa göstermeliler, aksi halde hem isyan hem de sahtekarlıktan sorumlu olacaklardır.
63. Kulların (kölelerin) çoğu Rabblerinin (efendilerinin) kendileri için sunduğu nimetlere karşı nankörlük eder. Bu nimetler onlara Rabb’ın yurdunda nasıl yaşayacaklarını ve bu nimetleri nasıl tasarruf edip, nerelere harcayacaklarını öğreten kurallar çerçevesinde bahşedilmiştir ki, bu Rabbın rahmetidir. Rabb bu fiili durumla adeta şunu demek ister: “Dünyada benim koyduğum kurallara göre yaşarsanız, rızamı kazanır ve en güzel mükafatlara layık olursunuz; yok eğer bir asi gibi yaşarsanız, gazabına maruz kalır ve acıklı bir azaba müstehak olursunuz.” Ne yazık ki, kulların çoğu bu nimetlere şükredecekleri yerde nankörlük edip şöyle düşünmektedir: “Rabb (efendi) bizi bu dünyada başımıza buyruk niye bırakmaz sanki? Bıraksın da, gizlice gözlesin bizi, hangimiz onun koyduğu ilkeye isyan ediyorsak, suçluları cezalandırsın!” Fakat onlar şu gerçeği anlamaz görünüyorlar; Allah onları böyle çetin bir imtihana soksaydı hiçbiri cezadan kurtulamazlardı.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.