EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ANKEBUT SURESİ 23. ve 24. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
23- Allah’ın ayetlerini ve O’na kavuşmayı ‘yok sayıp küfre sapanlar’; işte onlar, benim rahmetimden umut kesmişlerdir(36) ve işte onlar, acıklı azab da onlarındır.
24- Bunun üzerine(37) kendi kavminin (İbrahim’e) cevabı yalnızca: “Onu öldürün ya da yakın” demek oldu.(38) Böylece Allah da onu ateşten kurtardı.(39) Şühesiz bunda, iman etmekte olan bir kavim için ayetler vardır.(40)
AÇIKLAMA
36. Yani, “Onların benim rahmetimde hiçbir payları yoktur ve benim rahmetimden pay alma gibi bir ümit de taşımamalıdırlar. Onlar Allah’ın ayetlerini yalanladıklarında, kendi kendilerine Allah’ın müminlere yaptığı vaadlerden yararlanma haklarından vazgeçmişlerdir. Ahireti inkâr edip bir gün Allah’ın huzuruna çıkacakları gerçeğini reddetmeleri sadece, onların Allah’ın bağışlama ve merhameti konusunda hiçbir ümit beslemedikleri anlamına gelir. Bundan sonra beklentilerinin aksine ahirette gözlerini açtıklarında ve Allah’ın ayetlerinin hak olduğunu gördüklerinde, Allah’ın rahmetinden bir pay beklemelerinin hiçbir sebep ve anlamı yoktur.”
37. Buradan itibaren konu tekrar Hz. İbrahim’in (a.s) kıssasına döner.
38. Yani, onlar Hz. İbrahim’in (a.s) argümanlarından (delillerinden) hiçbirine cevap vermediler. Verdikleri tek cevap şuydu: “Hakkı söyleyen dili kesin ve bizim hatamıza parmak basıp ondan vazgeçmemizi söyleyen kişiyi yaşatmayın.” “Onu öldürün, yahut yakın” sözleri, bütün kalabalığın Hz. İbrahim’in (a.s) öldürülmesi fikrini paylaştığını göstermektedir. Fakat onlar öldürmenin metodu hakkında aynı fikirde değillerdi. Bazıları öldürülmesi, bazıları da diri diri yakılması görüşündeydiler. Öyle ki, gelecekte hiç kimse söylediği şeyin aynısını söylemeye cesaret edemeyecekti.
39. Bu cümle onların en sonunda Hz. İbrahim’i (a.s) diri diri yakmaya karar verdiklerini ve onu ateşe attıklarını göstermektedir. Burada sadece Allah’ın onu ateşten kurtardığı söylenmektedir: Fakat Enbiya Suresi’nde Allah’ın şöyle emrettiği belirtilmektedir: “Ey ateş! İbrahim’e serinlik ve esenlik ol.” (Enbiya: 69) Eğer o ateşe atılmamış olsaydı, ateşe serinlik ve esenlik olması için verilen emir anlamsız olurdu. Bu, eşyanın bütün özelliklerinin Allah’ın emrine bağlı olduğunu ve O’nun, dilediği zaman dilediği herhangi bir şeyin özelliğini değiştirebileceğini ispatlar. Normal olarak her ateş yakıcıdır ve her yanıcı şey yanar. Fakat ateşin bu özelliği, kendisinde değildir. Bilakis Allah tarafından ona verilmiştir. Ve bu özellik hiçibir şekilde Allah’ı bağlamaz. Ateşin sahibi O’dur. O, her an dilediğinde ateşe yakıcılık özelliğinden vazgeçmesini emredebilir. O, her an bir ateş ocağını gül bahçesine çevirebilir. Fakat tabiatın akışına aykırı olaylar, çok seyrek olarak sadece belirli büyük bir amaç veya sebep uğruna meydana gelirler. Bununla birlikte, bizim günlük hayatımızda alıştığımız doğal görüntüler, hiçbir zaman Allah’ın bunlara bağlı olduğu ve “Allah’ın emriyle bile olağanüstü bir olay meydana gelemeyeceği” şeklinde bir argüman (delil) teşkil etmezler.
40. “… Şüphesiz bunda … ayetler vardır.”: Müminler için şunlarda ayetler, ibretler vardır: Hz. İbrahim (a.s) ; ailesinin, kavminin önyargı ve inatçılıklarına rağmen, onları bâtıldan yüz çevirip Hak’kı kabul etmeleri için teşvik etmeye devam etmiştir. O en acıklı bir şekilde ateşte yakılarak cezalandırılmaya hazırlanmıştı, fakat yine de Hak’tan yüzçevirmedi. Allah, dostu İbrahim’i (a.s) bile sınama ve deneylerden geçirmişti. Hz. İbrahim (a.s) , Allah’ın kendisi için hazırladığı sınavlardan başarıyla geçince, Allah’ın yardımı geldi, hem de öyle mucizevî bir şekilde ki, ateş onun için serinlik ve esenlik oldu.