EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ANKEBUT SURESİ 48. ve 51. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
48- Bundan önce sen hiç bir kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı.(88)
49- Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde apaçık olan ayetlerdir.(89) Zulmetmekte olanlardan başkası, bizim ayetlerimizi inkâr etmez.
50- Dediler ki: “Ona Rabbinden ayetler(90) (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Ayetler yalnızca Allah’ın katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum.”
51- Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?(91) Hiç şüphe yok, bunda iman etmekte olan bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.(92)
AÇIKLAMA
88. Bu, Yunus ve Kasas Surelerinde Hz. Muhammed’in (s.a) peygamberliğini kanıtlamak için öne sürülen delilin aynısıdır. (Bkz. Yunus an: 21. Kasas an: 64, 109. Daha ayrınıtılı açıklama için bkz. Nahl an: 107, İsra an: 105, Müminun an: 66, Furkan an: 12 ve Şuara: an 84.)
Bu ayetle tartışmanın temeli, Hz. Peygamber’in (s.a) okuma-yazmasının olmamasıdır. Onun doğumundan yaşlılığına dek tüm hayatını oralarda geçirdiği çağdaşları ve akrabaları, onun hiç kitap okumadığını, hatta eline kalem dahi almadığını çok iyi biliyorlardı. Bu gerçeği gözler önüne sürerek Allah der ki: Kitap’ta sunulan derin bilgiler, daha önceki peygamberlerin kıssaları, birçok değişik dinin inanç ve akideleri, eski ümmetlerin tarihleri, sosyal, ekonomik ve ahlâkî hayatla ilgili sorunlar -ki bunlar ümmi bir adam tarafından aktarılıyor- bu adamın bu derin bilgileri başka bir kaynaktan değil, ancak vahiyden elde ettiğinin apaçık delilleridir. Eğer o okur-yazar olsaydı ve insanlar onu kitap okurken, ciddi çalışmalar yaparken görmüş olsalardı, o zaman bâtıla tapanlar şüphelerine, onun bu bilgileri vahiyden değil okuma ve inceleme sonucu elde ettiği şeklinde bir dayanak bulabilirlerdi. Fakat onun tamamen ümmî (okuma-yazması olmayan kişi) olduğu gerçeği, böyle bir şüpheye meydan bırakmamıştır. Bu nedenle, apaçık inatçılık hariç onun peygamberliğinin herhangi bir şekilde inkâr edilebileceği makul bir zemin yoktur.”
89. Yani hiç okuma-yazması olmayan birinin, birdenbire, hiç kimse onu daha önce herhangi bir hazırlık yaparken görmediği halde olağanüstü nitelik ve özelliklere sahip Kur’an gibi bir kitap getirmesi ve onu insanlara sunması, aslında bilgi ve hikmete sahip insanlar için o kimsenin peygamberliğinin apaçık delilidir. Tarihte büyük diye anılan kişilerin hayat hikayesi incelendiğinde, çevresinde onun kişiliğini şekillendiren ve yaşadığı sürece kendisinden kaynakalanan mükemmellikler için onu hazırlayan faktörler bulunabilir. Her zaman onun çevresi ile kişiliğini oluşturan yönler arasında apaçık bir ilişki vardır. Fakat Hz. Muhammed’in (s.a) çevresinde onun gösterdiği mükemmellik ve mucizelere kaynak teşkil edebilecek hiçbir şey yoktur. Onun durumu sözkonusu olduğundan, ne o dönemdeki Arap toplumunda, ne de Arabistan’ın ilişkide bulunduğu komşu toplumlarda, Hz. Muhammed’in (s.a) kişiliğini oluşturan yönlerle uzaktan bile ilişkisi olan faktörler bulmak imkansızdır. İşte bu gerçeğe dayanılarak burada Hz. Muhammed’in (s.a) kişiliğinin sadece bir tek ayet değil, birçok ayet olduğu vurgulanmaktadır. Cahil bir insan, bu ayetlerdeki işaretlerden hiçbirini görmeyebilir. Fakat kendilerine ilim verilenler bu ayetleri görerek onun gerçekten Allah’ın Rasûlü olduğuna kani olmuşlardır.
90. Yani, insanların görüp Hz. Muhammed’in (s.a) gerçekten Allah’ın Rasûlü olduğuna inanacakları mucizeler.
91. Yani, “Sen okuma-yazma bilmediğin halde sana Kur’an gibi bir kitab indirildi. Bu, insanları senin peygamber olduğuna ikna edecek başlıbaşına büyük bir mucize değil mi? Onlar bundan başka mucizeler de mi istiyorlar? Diğer mucizeler sadece onlara şahit olanlar için geçerli ve etkilidir. Fakat bu mucize her zaman onların gözleri önünde durmaktadır. Kur’an onlara hemen hemen her gün okunmaktadır: Bu mucizeyi istedikleri an istedikleri şekilde gözleyebilirler.”
Kur’an bu meseleyi böyle açıkça vurguladıktan sonra, hala Hz. Peygamber’in (s.a) okuma-yazma bildiğini ispatlamaya çalışanların cüreti gerçekten şaşırtıcıdır. Fakat gerçek şu ki, Kur’an burada Hz. Peygamber’in (s.a) ümmiliğini onun peygamberliğinin apaçık bir delili olarak sunmuştur. Hz. Peygamber’in (s.a) okuma-yazma bildiği veya hayatının daha sonraki bir döneminde öğrendiği iddiasını destekleyen hadisler hemen reddedilebilir. Çünkü Kur’an’a muhalif hiç bir hadis kabul edilemez. Aslında bu hadisler bir iddiaya temel teşkil edemeyecek denli zayıftırlar. Bu hadislerden birisi Buhari’dedir: Hudeybiye Anlaşması yazılırken Mekkeli müşriklerin temsilcisi Hz. Peygamber’in (s.a) adının yanına “Rasûlullah” ibaresinin eklenmesine karşı çıkar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) o kâtibe (Hz. Ali) “Rasûlullah” ibaresini silip, yerine “Muhammed bin Abdullah” yazmasını söyler, Hz. Ali “Rasûlullah” ibaresini silmeyi reddeder. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) anlaşma metnini kendi eline alır, ibareyi siler ve “Muhammed bin Abdullah” yazar.
Fakat Berâ bin Azib’den rivayet edilen bu hadis, Buhari’de dört, Müslim’de de iki ayrı yerde hep değişik ifadelerle geçer.
1) Buhari’nin bir yerinde (Kitab’us-Sulh) bu hadisin sözleri şöyledir: “Nebi (s.a) Hz. Ali’ye o sözleri silmesini söyledi. O bunu yapamayacağını bildirdi. Sonunda Nebi (s.a) onları kendi eliyle sildi.”
2) Aynı kitapta ikinci hadis şöyledir: “Bunun üzerine o (Peygamber) , Ali’ye (r.a) dedi ki; “Rasûlullah’ı (s.a.) sil.” O da şöyle dedi: “Vallahi, senin ismini asla silmem. O zaman (Nebi (s.a) metni aldı ve şöyle yazdı: “Bu Muhammed bin Abdullah’ın yaptığı anlaşmadır.”
3) Berâ bin Azib’den rivayet edilen üçüncü hadis, Buhari’nin “Kitab’ül Cizye” bölümünde yeralmaktadır ve şöyledir: “Nebi (s.a) kendisi yazma bilmezdi. Ali’ye (r.a) “Rasûlulah’ı sil” dedi. O; vallahi asla bu kelimeleri silmeyeceğim, dedi. Bunun üzirine Nebi (s.a) şöyle dedi: “Bu kelimelerin olduğu yeri bana göster.” Ona kelimelerin yerini gösterdi. Nebi (s.a) de o kelimeleri kendi eliyle sildi.”
4) Dördüncü hadis Buhari’nin Kitabul-Megazi’indedir: “Bunun üzerine Nebi (s.a) yazmayı bilmediği halde anlaşma metnini eline aldı ve şöyle yazdı: Bu, Muhammed bin Abdullah’ın yaptığı anlaşmadır.”
5) Müslim’de (Kitab’ul-Cihad) . Yine Berâ bin Azib’den rivayet edilen hadiste Hz. Ali’nin reddetmesi üzerine Hz. Peygamber’in (s.a) bizzat “Rasûlullah” kelimesini sildiği belirtilmektedir.
6. Yine aynı kitapta Berâ’dan rivayet edilen diğer bir hadis ise şöyledir: “Nebi (s.a) Ali’ye şöyle dedi: “Rasûlullah” kelimesinin nerede olduğunu bana göster. Hz. Ali ona o yeri gösterdi, o da silip İbn Abdullah yazdı.”
Hadislerdeki tutarsızlık, daha sonraki ravilerin Berâ bin Azib’in (r.a) sözlerini tam doğru nakletmediklerini göstermektedir. Bu nedenle bu rivayetlerin hiç birisi tamamen güvenilir kabul edilip, Hz. Peygamber (s.a) “Muhammed bin Abdullah” sözlerini kendisi yazmıştır denilemez. Belki de Hz. Ali (ra.) “Rasûlullah” ibaresini silmeyi reddedince Hz. Peygamber (s.a) nerede yazılı olduğunu öğrendikten sonra ibareyi bizzat kendisi silmiş, sonra da “İbn Abdullah” sözlerini Hz. Ali’ye ya da başka bir katibe yazdırmış olabilir. Başka hadisler anlaşma metnini yazan iki katip bulunduğunu bildirmektedirler: Hz. Ali ve Muhammed bin Mesleme (Feth’ul-Bari cilt. V, sh: 217) . O halde bir katibin yapmadığını diğerinin yapmış olması imkansız değildir. Bununla birlikte, eğer Hz. Peygamber (s.a) ismini bizzat kendi eliyle yazmışsa bile, dünyada buna benzer bir sürü örnekle karşılaşmak mümkündür. Okuma yazması olmayan kimseler, başka bir şey okuyup-yazmadıkları halde kendi isimlerini yazmayı öğrenirler.
Hz. Peygamber’in (s.a) okur-yazar olduğu iddiasının dayandırdığı diğer hadis ise İbn Ebi Şeybe ve Ömer bin Şeybe tarafından Mücahid’den rivayet edilmiştir: “Nebi ölmeden önce okuma-yazmayı öğrendi.” Fakat bu hadisin isnadı, zayıftır. Hafız İbn Kesir hadis hakkında “Zayıftır, aslı yoktur” demiştir. İkincisi hadis diğer yönlerden de zayıftır. Çünkü eğer Hz. Peygamber (s.a) hayatının son dönemlerinde okuma-yazmayı öğrenmiş olsaydı, bu herkes tarafından bilinirdi. Birçok sahabe bunu rivayet eder ve onun okuma yazmayı öğrendiği kişi (veya kişiler) de bilinirdi. Fakat bu hadisi, Mücahid’in şeyhi (Mücahid’in hadisi duyup aldığı kişi çev.) Avn bin Abdullah’dan başkası rivayet etmemiştir. Ve bu Avn, sahabe değil, bu hadisi hangi sahabeden (veya sahabîlerden) aldığını da söylemeyen tabiûndan bir zattır. Böyle zayıf hadislere dayanılarak, çok iyi bilinen gerçeklerle çatışan bir şey elbette kabul edilemez.
92. Yani, bu kitabın indirilişi hiç şüphesiz, Allah’ın büyük bir lütfudur ve bu kitab insanlar için büyük uyarılar taşımaktadır. Fakat sadece inanan kimseler ondan yararlanabilirler.