EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA CUMA SURESİ 10. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
10- Artık namazı kılınca, yeryüzünde dağılın, Allah’ın fazlını isteyip-arayın(16) ve Allah’ı çokça zikredin,(17) umulur ki felaha (kurtuluşa ve umduklarınıza) kavuşmuş olursunuz.(18)
AÇIKLAMA
16. Bu ifade, Cuma namazından sonra yayılıp, rızık aramanın şart olduğu anlamına gelmez. Bu emir izin anlamındadır; zira Cuma ezanının duyulmasıyla birlikte, tüm meşguliyetlerini bırakıp, namaza gelen kimselere, namaz bittikten sonra dağılıp tekrar işleriyle meşgul olmaları için izin verilmektedir. Tıpkı ihramlıyken avlanmanın haram olup daha sonra “ihramdan çıktıktan sonra avlanın” (Maide: 2) emri mucibince avın serbest bırakılması gibi. Bu ayetteki emirde, avlanmak şart koşulmamıştır. Sadece avlanma yasağı kaldırılmıştır. Yani “isterseniz avlanabilirsiniz” denmek istenmiştir. Yine Nisa Suresi’nde, birden fazla kadınla evlenilebileceği belirtilmektedir. Bu ayette de emir kipi kullanılmış olmasına rağmen hiçbir kimse bu ayetten, birden fazla kadınla evlenilmesinin şart koşulduğu anlamını çıkarmamıştır. Tüm bunlardan emir kipinin her zaman vucubiyet ifade etmediği prensibi ortaya çıkar. Emir kipi bazen izin ve tavsiye anlamında kullanılmıştır. Nerede emir, nerede izin ve tavsiye anlamında kullanıldığı ise ayetin siyak ve sibakından, ayrıca başka karinelerden anlaşılır. Sözgelimi mezkur cümleden sonra, “Allah’ı çok anın” denilirken emir kipi kullanılmıştır. Fakat burada Allah’ın sevdiği bir amelin tavsiye edildiği, vucubiyetin ise kastedilmediği anlaşılmaktadır.
Bu noktada Yahudilerin Cumartesi, Hıristiyanların Pazar gününü tatil ilan etmelerinde olduğu gibi, Kur’an’ın Müslümanlara Cuma gününü tatil olarak ilan etmesi dikkat çekicidir. Fakat buna rağmen kimse, Cumartesi ve Pazar günlerinin, Yahudi ve Hıristiyanların dini sembolleri olduğu gibi, Cuma gününün de Müslümanların dini bir sembolü olduğu gerçeğini reddedemez.
Haftanın bir gününün genel tatil ilan edilmesi durumunda -ki bu, çağın getirdiği bir ihtiyaçtır- nasıl Yahudiler Cumartesini, Hıristiyanlar pazarı seçmişlerse, Müslümanlar da Cuma gününü seçmelidirler. Nitekim Hıristiyanlar başka ülkelerde bile, Pazar gününün tatil olmasını sağlamışlardır. Oysa bu ülkelerde “Hıristiyan nüfus” yok denecek kadar azdır. Yine Yahudilerin de, İsrail devletini kurar-kurmaz ilk olarak yaptıkları iş pazar gününü tatil olmaktan çıkarıp, yerine Cumartesiyi tatil günü ilan etmek olmuştur. Hindistan kıtası bölünmeden önce, İngilizler Müslümanların yönettiği birkaç küçük devlet dışında, tüm Hindistan’da pazar gününü tatil olarak ilan etmişlerdir. Öyleki Müslümanların yönettiği küçük devletlerle diğer bölgeler arasındaki fark buydu. Bu bakımdan, Müslümanlar siyasi bir şuura sahip değilseler eğer, iktidarı ellerine geçirseler bile, tıpkı bugün Pakistan’da olduğu gibi pazar gününü tatil günü olmaktan çıkaramazlar. (Üstad Mevdudi’nin bu satırları yazdığı dönemde Pakistan’da pazar günleri tatildi. Ancak şimdi Pakistan’da sadece Cuma günleri tatildir. -çev-) Bunun daha ötesinde bazı Müslüman ülkelerde Cuma günü tatil olmaktan çıkarılıp yerine pazar günü ikame edilmiştir.
17. Yani “Dünya meşguliyetleri içinde bile, Allah’ı unutmayın, herhalükârda O’nu anın” (İzah için bkz. Ahzab an: 63)
18. Kur’an’ın birçok yerinde, bir konuda emir ya da tavsiye verilmiş ise, hemen ardından “Felah bulasınız diye”, “Rahmet bulasınız diye” şeklinde ifadeler kullanılmıştır. Bu tür ifadeler -hâşâ- Allah’ın şüphesi bulunduğu anlamına gelmez. Çünkü bu emir, tıpkı bir sultanın, emri altındaki birine “Bu işi yaptığın takdirde terfi edebilirsin” demesi gibi yüksek bir yerden gelmiştir. Bir amirin, küçük bir memura böyle dediğinde, o memurun ne derece mutlu olacağını bir düşünün!…
Kur’an’ın Cuma Namazı ile ilgili açıklamaları burada son bulmuştur. Biz bu noktada, Kur’an, hadis, sahabe kavilleri ve İslâm kaynaklarına dayanılarak Cuma hakkında dört mezhep tarafından ortaya konmuş kuralları özetlemeyi uygun bulduk.
Hanefilere göre, Cuma ve Öğle Namazlarının vakti aynıdır. Öğle namazının vaktinden önce ya da sonra Cuma namazı kılınmaz. Alışveriş yasağı imamın minbere çıktığı ikinci ezandan değil, birinci ezandan başlar. Çünkü Kur’an’ın ilgili ayetinin lafızları bu konuda sarihtir. Dolayısıyla zevalden sonra Cumanın vakti girer, ezan okunur ve alışveriş yasağı başlar. Bu zaman diliminde bir kimse, alışveriş yapmış olursa şayet, yapmış olduğu alışveriş geçersiz sayılmaz ama günah kabul edilir.
Cuma namazı her yerleşim bölgesinde değil, sadece merkez olan yerleşim bölgesinde kılınır. Bu bölgede idare merkezi bulunması gerektiği gibi, çarşı da olmalıdır. Yerleşim bölgesinin nüfusu şehrin en büyük camisinin kapasitesini aşmalıdır. Yerleşim bölgesinin dışında ikamet edenler, ezanın duyulabileceği bir uzaklıkta yahut merkeze azamî 6 mil mesafede bulunuyorlarsa Cumaya katılmak zorundadırlar. Namazın camide kılınması şart değildir, merkezin dışında açık bir alanda da kılınabilir.
Ancak burası şehrin sınırları dahilinde olmalıdır. Ayrıca Cuma namazı, herkesin serbestçe girip çıkabileceği bir mekanda kılınmalıdır. Kapalı bir yerde kılınıyor ve -cemaat ne kadar fazla olursa olsun-herkes buraya giremiyorsa (yasaksa) eğer, orada Cuma namazı kılınamaz. Cuma namazının kılınabilmesi için, Ebu Hanife’ye göre imamın dışında 2 kişi daha olmalıdır. İmam Muhammed ve Ebu Yusuf’a göreyse, imam dahil 2 kişi yeterlidir. Bu imamlara göre Cuma namazı farzdır. Ancak bazı özel nedenlerle Cuma farziyetinin sakıt olabilmesi için, şu şartlar gereklidir: Seferi olmak, yürüyemiyecek durumda hasta olmak, iki bacağın olmaması, âmâ olmak (Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre âmâ’nın yardımcısı olmaması gerekir) , can, mal ve şerefin kaybedilmesi tehlikesi (kaybedilme tehlikesi olan mal miktarı çok olmalıdır) , yağmur ve çamurun fazlalığı, esir olmak. Esir ve mağdurlar için Cuma günü öğle namazını cemaat ile kılmak mekruhtur. Yine Cumayı kaçıran bir kimsenin de, öğle namazını cemaatle kılması mekruhtur. Cuma’nın sıhhati için, hutbenin verilmesi gerekir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) hutbe vermeksizin hiçbir zaman Cuma namazı kıldırmamıştır. Hutbe namazdan önce verilmelidir. Hutbe iki kezdir. İmamın minbere çıkmasıyla birlikte cemaatin imam inene kadar konuşması yasaktır. Namaz kılınan yere imamın sesi ulaşsa da ulaşmasa da bu müddet zarfında namaz kılınmamalıdır. Ayrıca imamın sesinin ulaştığı yerde konuşulmaz. (Hidaye, Fethul-Kadir, Ahkamu’l-Kur’an, el-Cassas, Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, Umdetu’l-Karî)
Şafiîlere göre, Cuma ve öğle namazlarının vakti aynıdır. Alışveriş yasağı ve namaza gelmenin vucubiyeti ikinci ezandan sonra, yani imam minbere çıktıktan sonra başlar. Ancak bu müddet içerisinde alışveriş yapılmışsa geçerlidir. 40 kişinin Cuma namazı ile mükellef bulunduğu her yerleşim bölgesinde Cuma namazı kılınabilir. Bu yerleşim bölgesinin dışında bulunan kimseler, ezanı duyabiliyorlarsa eğer, cemaate katılmalıdırlar. Cuma namazı yerleşim bölgesinin sınırları dahilinde kılınmalıdır, fakat camiinin içinde kılınması gerekli değildir. Çadırlar içinde yaşayan bir topluluğa Cuma namazı vacip değildir.
Cuma namazının sıhhati için, imamla birlikte Cuma namazı ile mükellef en az 40 kişi bulunmalıdır. Şu mazeretler Cuma namazının farziyetini sakıt kılar: Seferi olmak, (bir kimse bir yerde 4 günden az kalacaksa eğer seferi kabul edilir. Ancak sefer caiz bir iş nedeniyle olmalıdır) , bineğe binip Cumaya gelemeyecek derecede hasta ve yaşlı olmak, yardımcısı bulunmayan âmâ, can, mal ve şerefin kaybedilme tehlikesi, arandığı hususta suçlu olmamak kaydıyla hapis edilme korkusu. Namazdan önce iki hutbe verilmelidir. Hutbe esnasında sessizce oturmak sünnettir. Birşey konuşmak ise haram değildir. Hutbeyi işitebilecek derecede imama yakın oturan bir kimsenin konuşması mekruhtur. Fakat selam alabilir. Hz. Peygamber’in (s.a) adı işitildiğinde yüksek sesle salavat getirmelidir. (Muğniu’l-Muhtac, Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı)
Malikîlere göre, Cuma namazı zevalden başlar, gruptan önceye kadar kılınabilir. Ancak hutbe ve namazın gruptan önce bitirilmesi şartıyla. Alış-veriş yasağı ve namaza gelmenin vucubiyeti, ikinci ezandan sonra başlar. Bu ezandan sonra alışveriş yapılmışsa eğer, bu alışveriş geçersizdir. Cuma namazı, ancak halkın müstakil evlerde oturduğu ve yaz-kış bir yere gitmediği (yani göçebe olmadığı) bir yerleşim bölgesinde kılınabilir. Halk ihtiyaçlarını bu yerleşim bölgesi içinde karşılamalı ve kendilerini savunabilecek bir nüfusa sahip olmalıdır. Nüfus ne kadar fazla olursa olsun ve bölge de ne kadar uzun bir süre kalınırsa kalınsın, geçici bir karargâhta Cuma namazı kılınamaz. Cuma namazı kılınan yere 3 mil mesafede olan herkes, Cumaya gelmelidir. Namaz yerleşim bölgesine yakın bir camide kılınmalı ve bu cami o merkezde yaşayan insanların oturdukları evlerden daha kötü olmamalıdır. Bazı Malikî fakihleri, caminin çatısının olmasını ve orada muntazaman 5 vakit namazın kılınmasını şart koşmuşlardır. Ancak tercih edilen görüşe göre, caminin çatısı olması şart değildir. Ayrıca sadece Cuma namazının kılınması için yapılmış bir bina da yeterlidir. Muntazam 5 vakit namazın kılınması gerekmez. Cuma namazının sıhhati için, imamın dışında Cuma namazı ile mükellef 12 kişinin olması gerekir. Şu mazeretler Cuma namazının farziyetini sakıt kılar: Seferi olmak (4 günden az kalmaya niyetli olmak şartıyla) , camiye gelemeyecek derecede hasta olmak, anne, baba, hanım çocuk vs.’nin hasta olması halinde, onlara bakması için birinin bulunmayıp, bizzat onların bakımıyla mükellef olmak, yakın akrabalarından birinin ölecek derecede hasta olması, büyük bir mali zarar tehlikesi içinde olmak, can ve şerefi kaybetme korkusu taşımak, hapse girme korkusuyla saklanma durumunda olmak (aranan kişinin suçsuz olması kaydıyla) , yağmurun, çamurun, sıcak ve soğuğun çok olması.
Namazdan önce iki hutbe verilmelidir. Şayet hutbe namaz kılındıktan sonra verilmiş ise, namazın iadesi gerekir. Hutbeler caminin içinde verilmelidir. Hutbe vermek için imam minbere çıktıktan sonra nafile namaz kılmak, hutbe başladıktan sonra da -imamın sesi duyulsa da duyulmasa da- konuşmak haramdır. Ancak imam hutbe verirken boş şeyler konuşur, sövülmeyi haketmemiş birine sövmeye, övülmeyi haketmemiş birini de övmeye başlar ve yahut hutbenin konusu olmayan şeyler söylerse, cemaatin imamı protesto etme hakkı vardır. Ayrıca -can korkusu müstesna- imamın, zamanın hükümdarına dua etmesi mekruhtur. Hutbeyi veren (hatip) aynı zamanda namazı da kıldırmalıdır. Hatibin dışında bir başkası namazı kıldırırsa (imam olursa) , namaz bozulur. (Haşiyetu’d-Dusûki ala Şerhi’l-Kebir, Ahkamu’l-Kur’an, İbnu’l-Arabi, Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı) .
Hanbelilere göre, Cuma namazının vakti, sabah güneş bir mızrak yükseldikten sonra başlar, ikindi vakti girmeden önceye kadar sürer. Cuma namazı zevalden önce caiz, zevalden sonra efdaldir. Alışveriş yasağı ve namaza gelmenin vucubiyeti, ikinci ezandan sonra başlar. Bundan sonra alışveriş yapılamaz. Cuma namazı, Cuma ile mükellef 40 kişinin bulunduğu ve bu kimselerin çadırlarda değil, yaz-kış sürekli ikamet ettikleri evlerinin olduğu bir yerde kılınmalıdır. Şayet bölgede merkezi bir yer varsa, evlerin, mahallelerin birbirlerine uzak veya yakın olması önemli değildir. Böyle bir yerleşim bölgesine 3 mil mesafede bulunanlara, Cuma namazına gelmek farzdır. Cemaat imam dahil en az 40 kişi olmalıdır. Namazın bir camide kılınması şart değildir. Namaz açık bir alanda da kılınabilir. Cuma namazının farziyetini şu mazeretler sakıt kılar: Seferi olmak, Cuma namazının kılındığı yerde 4 gün veya daha az kalmaya niyetli olmak, bineğe binemeyecek derecede hasta olmak, kendi başına camiye gelebilme gücünde olmayan âmâ. (Başkasının yardımı ile gelebilen kimseye vacip değildir.) Şiddetli soğuk ve sıcak, namazın kılındığı camiye ulaşmaya mani olacak derecede yağmurun ve çamurun olması, zalimin zulmünden kaçan kimse, can, mal ve şerefi kaybetmek tehlikesi (mal, yüksek değerde olmalıdır) . Namazdan önce iki hutbe verilmelidir. Hutbe esnasında, hatibin sesini duyacak kadar minbere yakın kimsenin konuşması haramdır. Ancak hatibin sesini duyamayacak kadar uzakta oturan kimse konuşabilir. Hutbeyi veren imam, adil olsa da, olmasa da, hutbe sessizlikle dinlenmelidir. Cuma günü ile bayram aynı güne rastgeliyorsa, bayram namazı kılındıktan sonra Cuma namazı sakıt olur. Bu mesele hakkında Hanbeliler’in görüşü, diğer üç mezhepten farklıdır. (Gayetu’l-Münteha, Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı)
Cuma namazı, üzerine farz olmayan bir kimsenin, Cuma namazına iştiraki halinde namazının sahih olduğu ve öğle namazını kılmasına gerek kalmadığı hususunda tüm fakihler görüş birliği içindedir.