EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA İNSAN SURESİ 29 VE 31. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
29- Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir.
30- Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.(33) Gerçekten Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
31- Dilediğini kendi rahmetine sokar. Zalimlere ise, onlar için acı bir azab hazırlamıştır.(34)
AÇIKLAMA
33. (İzah için bkz. Müddessir an: 41) Bu ayetlerde şu üç nokta vardır: Birincisi, isteyen Rabbinin yolunu tutar. İkincisi, Allah istemedikten sonra senin istemenle hiçbir şey olmaz. Üçüncüsü, Allah büyük hikmet ve ilim sahibidir. Eğer bu üç noktayı düşünürsek o zaman, insanın irade serbestliği ile Allah’ın dilemesi arasındaki ilişkiyi anlayabiliriz. Bu konuda ne kadar zannımız varsa gider.
Birinci ayetten şu anlaşılmaktadır: Bu dünyada insana verilen irade, onun çeşitli yollardan hangisini isterse seçmeye kadir olabileceği kadardır. Bu, Allah’ın verdiği seçme hürriyetidir. (Freedom of choice) Mesela bir kimsenin geçimi için çeşitli yollar vardır. Bunların bazıları helal ve caizdir; işçilik, memurluk, ticaret, sanat, ziraat vs. Bazıları ise haramdır: Hırsızlık, yol kesme, haydutluk, yan kesicilik, fuhuş, tefecilik, faiz, kumar, rüşvet ve haram kategorisine giren memuriyetler ve ticaret. İnsan hangisiyle geçimini sağlamak isterse bunlardan birini seçer.
Çünkü ahlâklar çeşitlidir. Bir yanda dindarlık, eminlik, şereflik, insaf, merhamet, başkasının derdine ilgi duyma, ismet ve iffet gibi özellikler vardır. Diğer yanda alçaklık, kötülük, zulüm, imansızlık, başıboşluk ve terbiyesizlik gibi rezil tavırlar vardır. İnsan, hürriyeti olduğu için bunlardan dilediğini seçer ve bu yolu takip eder.
Aynı hürriyet din ve mezheb hakkında da geçerlidir. Bunlardan dilediğini kendisi için seçer. İsterse ilhadı, Allah’ı inkarı, şirk, putperestlik, şirk ve tevhid karmasını; isterse de Kur’an’ın bildirdiği halis tevhidi seçer.
Bunlar hakkında da dilediğini seçme iradesi verilmiştir. Allah onu mecbur etmemiştir. Helal geçim kazanmak isterse Allah onu zorla harama mecbur etmez. Ya da Kur’an’ın talimatına uymak isterse Allah onu cebren mülhid, müşrik ve kafir yapmaz. Eğer o, iyi ve salih bir insan olmak isterse Allah onu kötü olmaya zorlamaz.
Seçme hürriyetinden sonra fiilen de onu yapmak istemesi ancak Allah’ın dilemesi, izni ve tevfikine bağlıdır. İnsan bir işi gerçekleştirmeyi isteyip onu irade etmişse o, ancak Allah izin verdiği kadar gerçekleşebilir. Allah’ın izni ve dilemesi olmadan insan ne yaparsa yapsın istediği gerçekleşemez. Aynı şey ikinci ayet için de geçerlidir. Şu şekilde düşünebiliriz: Allah bu dünyada insana irade ve yetki verip onu istedikleriyle başbaşa bırakmış olsaydı dünya nizamı alt üst olurdu. Sözgelimi bir katilin dünyadaki bütün insanları öldürmesi için bu yeterli olurdu. Bir yankesici, dünyada soyulmadık insan bırakmazdı. Bir hırsızdan kimse malını kurtaramazdı. Bir zaniden hiçbir kadın iffetini koruyamazdı. Bir yolkesiciden hiçkimse kurtulamazdı. Eğer herkesin kendi dilediğini gerçekleştirme yetkisi olsaydı bu gibi olumsuzlukların önüne geçilemeyecekti. Bir insan doğru ya da yanlış herhangi bir yolu seçerse onun gerçekleşmesine izin verir veya vermez. Doğru bir yol takip edene de fiilen Allah’ın dilemesi ve tevfiki nasip olur. Ancak dalalate dalarak doğru yolu kaybetmemesi şartıyla. Nasıl ki bir hırsız veya mülhid olmak için zorlama yoksa aynı şekilde mü’min olmak için de zorlama yoktur.
Daha sonra üçüncü ayet Allah’ın dilemesinin mantıksız olmadığını belirterek bu konudaki yanlış düşünceyi düzeltir. Bu nedenle Allah’ın Alim ve Hakim olduğu bildirilmiştir. Yani onun yaptığı, ilim ve hikmete dayanır. Onun için Allah’ın kararlarında yanılmasının imkanı yoktur. O, kime ne kadar yardım edileceği, nereye kadar izin verileceği konusunda ilim ve hikmetle karar verir. Bir kişiye bir işi yapmasında ne kadar izin verdiyse bununla orantılı olarak onun imkanlarını da sağlar. Kişinin yaptığı iş iyi ya da kötü de olsa, ancak Allah’ın sağladığı imkanlar çerçevesinde cereyan eder. Hidayette bundan müstesna değildir. Allah ilmi ve hikmetiyle kimin hidayete layık ve müstehak olduğunu ve kimin olmadığını bilir.
34. (İzah için bkz. surenin giriş bölümü) Bu ayetlerdeki zalimlerden kasıt Allah’ın kelamı ve Peygamberin getirdiği talimat kendisine ulaşan, ancak buna karşı çıkanlardır. Zalimler açıkça şunu diyorlar: Biz Peygamberin getirdiği kelamı Allah tarafından gelmiş olarak kabul etmiyoruz ya da inanmıyoruz. Diğer bir kesimi de, Allah, Peygamber ve Kur’an’ı inkar etmediği halde onun talimatlarına uymayı kabul etmeyenlerdir.
Gerçekte bu iki güruh da zalimdir. Birinci güruhun durumu açıktır. Ama ikinci güruh da bundan daha az zalim değildir. Üstelik onlar aynı zamanda münafıklar ve sahtekarlardır. Dilleriyle Allah’a, Peygambere ve Kur’an’a inandıklarını iddia ederler ama kalplerinde ona itaat etmemeye karar verirler ve amelleri de tersine olur. Bu iki güruh hakkında Allah’ın ilanı şudur: Biz onlar için eziyet verici bir azab hazırladık. Dünyada rahat ve kuvvetli yaşayabilirler. Ama sonunda onların durumu ezici bir azabtan başka bir şey olmayacak ve Allah’ın rahmeti onlara ulaşmayacaktır.
İNSAN SURESİNİN SONU