sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA KIYAMET SURESİ 23 VE 25. AYETLER

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA KIYAMET SURESİ 23 VE 25. AYETLER
03.05.2023
453
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

23- Rablerine bakıp-durur.(17)
24- O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir.
25- Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır.

AÇIKLAMA

17. Müfessirlerden bazıları bunu mecazi anlamda anlamışlardır. Buna göre, bir kimseyi görmek demek o kimseden bir şeyler ummak ve ondan bir karar, bir ihsan beklemek anlamına gelir. Meselâ, kör bir insan bile “Ben ona gözümü diktim” diyebilmektedir. Birçok hadiste ise Allah Rasulü bunun yorumunu, Allah’ın mükerrem kulları ahirette O’nu görebilecektir şeklinde yapmıştır. Buhari’nin rivayet ettiği bir hadiste “‘Siz Rabbinizi açıkça göreceksiniz” denilmektedir. Müslim ve Tirmizi’de Hz. Suheyb’in (r.a) bildirdiği bir hadiste ise Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: “Cennet ehli cennete girdikleri vakit, bir münadi: Sizin için Allah’ın indinde bir ikram daha vardır, diyecek; onlar da: O bizim yüzümüzü ak etmedi mi, bizi ateşten kurtarmadı mı ve bizi bu cennete sokmadı mı? deyince melekler; Evet ama, diye cevap verecekler ve bunu müteakip perde açılacaktır.” O zaman onlar Allah’ı görmekle müşerref olurlar. Rasul-i Ekrem diyor ki “Yemin ederim ki, O, onlara kendisini görmekten daha sevgili birşey vermemiştir.”
Aynı mükafat Kur’an-ı Kerim’de “İyilik yapanlara o iyilik vardır. Fazlası da vardır.” (Yunus: 26) şeklinde ifade edilmiştir. Buhari ve Müslim’de, Ebu Hüreyre’den rivayet edilir ki: “Allah Rasulü’ne; biz kıyamet günü Rabbimizi görebilecek miyiz?” diye sordular. O da dedi ki: “Güneş ve Ay’ı bulut olmadığı zaman görmekte bir zorluk çekiyor musunuz? Onlar da “Hayır” dediler. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem “İşte Allah’ı da böyle göreceksiniz” dedi. Bunun benzeri bir diğer rivayette yine Buhari ve Müslim’de Hz. Cabir bin Abdullah’tan nakledilir. Ayrıca Ahmed, Tirmizi, Darekutni, İbn Cerir, İbn Münzir, Taberani, Beyhaki, İbn Ebi Şeybe ve diğer bazı muhaddisler ufak tefek bazı lafız farklarıyla Abdullah bin Ömer’den Allah Rasulü’nün şöyle dediğini rivayet ederler: “Cennette olanların en düşük seviyede olanları bile kendisine ikram edilen nimetleri iki bin senesine kadar öğrenecekler ve onların Allah için en makbul olanı da sabah ve akşam O’nun yüzünü iki defa görecektir” demiş ve sonra da bu ayeti okumuştur.
“O gün yüzler vardır ki pırıl pırıldır ve Rablerine bakarlar.” İbni Mace’de, Cabir bin Abdullah’tan rivayet edilir ki “Allah onlara bakacak, onlar da Allah’a bakacaklar, Allah perdeyi indirmedikçe onlar O’na bakarken öyle mest olacaklar ki cenneti gözleri görmeyecek bile.” Bütün bu rivayetler üzerinde Ehl-i Sünnet, bu ayetin anlamının ahirette cennet ehlinin Allah’ı görmek ile müşerref olacağı görüşünde ittifak etmişlerdir. Bunun doğruluğunu Kur’an’ın şu ayeti de teyid etmektedir. “Hayır, onlar (facirler) o gün Rablerini görmek gibi en büyük nimetten büsbütün yoksundurlar.” Bu mahrumiyet facirler için olacak, ebrar için değil. Şimdi, peki Allah’ı bir insan nasıl görebilir ki? Görme olayının meydana gelmesi için bir şeyin hususi bir boyutu, bir mekanı, bir şekli ve bir de rengi olması ve ışığın ona çarparak insanın gözüne aksetmesi ve sonunda da beyinde görmenin gerçekleşmesi gerekir. Alemlerin Rabbi olan Allah’ın zatını görebileceğimiz, nasıl düşünülebilir? şeklinde sorular sorulabilir. Ama aslında bu gibi sorular yanlış bir düşünce sonucudur. Burada şu iki şey arasındaki fark görülememektedir. Birincisi, görme olayının gerçeği; ikincisi, bu dünyaya özgü olarak bilinen görme fiili. Görende, görmenin nitelikleri bulunduğu için görmektedir. Yani kör değildir ve görülecek olan şey de gizli değildir. Bu yüzden bizim bu dünyadaki deneyim ve gözlemimiz yalnızca insanın gördüğü o belirli şeklidir. Tabii görenin gözleri ve o gözlerin de görme yeteneği olmalıdır. Ayrıca o cismin belirli bir cisim olması ve renkli bir cisim olması gerekir ki ışık çarparak göze yansısın ve sonra gözden o cismin bir şekli canlansın. Oysa görme olayının hakikatinin ve fiili şeklinin, yalnız bizim bu dünyada vakıf olduğumuz biçimden ibaret olduğunu zannetmek düşünce sığlığını gösterir. Allah Teâlâ’yı kainatta görmenin o kadar çok şekli mümkündür ki biz onu tasavvur bile edemeyiz. Bunu anlamamakta direnen bir kimse ibadet etmekte olduğu ilâhının görür mü, kör mü olduğunu söylesin. Eğer ilâhın görmekte olduğunu söylerse, o zaman bütün kainatı gözetmektedir ve o her şeyi görmektedir. O zaman o hangi gözle görmektedir? Acaba insan ve hayvan gibi gözleri mi vardır? Bizim gördüğümüz gözlerle mi görmektedir? Bunun cevabının hayır olduğu bellidir. Eğer bunun cevabı olumsuz ise o zaman akıllı ve anlayışlı bir insan niye ahirette cennettekilerin, Allah’ı görmelerinin bir hususî şeklinin olacağını anlamakta güçlük çeksin? Orada Allah’ı görmenin bir başka şekli olabilir ki biz bugün, burada bunu kavrayamayız. Aslında ahiretin mahiyetini kavramak demek, tıpkı iki yaşındaki bir çocuğun evlilik ve cinsel hayata bakışına benzer. Halbuki, büyüyünce bu olayla bilfiil kendi kendisi yüzyüze gelecektir.a

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.