EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜLK SURESİ (GİRİŞ)
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
MÜLK SURESİ
GİRİŞ
Adı: Sure adını birinci ayetinden alır.
Nüzul Zamanı: Bu surenin nüzul zamanı ile ilgili olarak, kesin bir rivayet bulunmamaktadır. Ancak surenin üslup ve muhtevasından, onun Mekke dönemininin başlarında nazil olan surelerden biri olduğu anlaşılmaktadır.
Konu: Bu surede bir yandan kısaca İslâm tanıtılırken, diğer yandan gaflet içindeki insanlar uyarılmışlardır. Zaten bu, Mekke’de ilk nazil olan surelerin özelliklerindendi. Bu surede de, İslâm’ın öğretisi ve Hz. Peygamber’in (s.a) gönderilmesinin amacı ayrıntılı olarak değil, kısa ve özet halinde verilmiştir. Çünkü İslâm’ın bu insanların zihinlerine tedricen yerleştirilmesi gayesi güdülüyordu. Bu bakımdan bu tür surelerin, üzerinde en yoğun olarak durduğu hususlar, gafilleri ısrarla uyarmak ve onları vicdanlarında düşünmeye zorlamaktır.
1-5 İnsanlara içinde yaşadıkları kainatın, muazzam ve muhkem bir düzen üzere kurulu olduğu ve bu düzende hiçbir bozukluk, eksiklik bulamayacakları anlatılmak isteniyor. Bu kainatı yoktan vareden Allah’tır. Kainatı O idare etmektedir, tüm yetkileri O’nun elindedir. Ve iktidarı da sınırsızdır. Ayrıca insanoğluna, bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu ve burada salih ameller işlediği takdirde başarı elde edeceği bildirilmiştir.
6-11 İnkar etmenin, insanın öbür dünyada karşılaşmasına neden olduğu korkunç sonuçlar açıklanmıştır. Ayrıca Allah Teâlâ, bu sonuçtan sakınmaları için insanlara peygamberler gönderdiğini bildirmiştir.
“Şayet sizler, şimdi gönderilen peygamberlerin söylediklerini dinleyip, ıslah olmazsanız, ahirette bu yüzden cezaya çarptırıldığınızda, bu cezayı hakettiğinizi bizzat kendiniz itiraf edeceksiniz.”
12-14 Yaratıcı olan Allah, yarattığı mahlukattan habersiz değildir. O sizlerin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir, hatta niyetleriniz ve düşüdüklerinizden de haberdardır. Bu bakımdan ahlâkın gerçek temeli, insanın Allah’ı görmediği halde, O’nun korkusuyla kötülükten sakınmasıdır. Dünyadaki beşerî güçler kendisini hesaba çekse de, çekmese de, yahut dünyada zarar görse de görmese de, sırf Allah korkusuyla kötülüklerden sakınan kimseler, ahirette kurtuluşa erecekler ve büyük mükafata hak kazanacaklardır.
15-23 İnsanın günlük hayatta karşılaştığı gerçekler üzerinde düşünmesi istenerek, şöyle buyurulmuştur: “Üzerinde serbestçe dolaştığınız ve kendisinden rızık elde ettiğiniz arzı bir düşünün! Arzı emrinize müsahhar kılan Allah’tır. Şayet bir zelzele meydana gelirse veyahut bir tufan koparsa, tümünüz helâk olursunuz. Bakın, kuşlar gökyüzünde nasıl uçmaktadırlar? Onlara gökyüzünde uçabilme şartlarını kim hazırlamıştır? Sizlere verdiğimiz onca imkan ve vasıtalar üzerinde bir düşünün! Şayet Allah sizlere azab gönderecek olsa, sizi ondan kim kurtarabilir veya Allah sizin rızık kapılarınızı kapatacak olsa, o kapıları kim açabilir? Tüm bu gerçekler, sizlere asıl hakikatı göstermiyor mu? Ancak sizler hayvanlar gibi bu gerçeklere bakıyor, ama ondan (hidayeti bulmanıza yarayacak) hiçbir sonuç çıkaramıyorsunuz. Çünkü sizler, Allah’ın size verdiği dinleme, görme ve düşünme yeteneklerini kullanmıyor ve bu yüzden hakikate ulaşamıyorsunuz.
24-27 Sonunda hepiniz kendinizi Allah’ın huzurunda bulacaksanız. Bu günün tarihini ve saatini bildirmek, Peygamber’in görevi değildir. O’nun görevi, sizleri önceden haberdar kılmaktır. Fakat siz, O’ndan bugünün vaktini sizlere bildirmesini istiyorsunuz. Oysa o vakit gelip, dehşet içinde kaldığınızda, sizlere “İşte sorduğunuz vakit bu zamandır” denecektir.
28-29 Mekke’deki kafirlerin Hz. Peygamber (s.a) ve ashabı ile ilgili söylediklerine cevap verilmiştir. Onlar, Hz. Peygamber (s.a) ve müminlerin helâk olması için beddua ediyorlardı. Bunun üzerine şöyle buyurulmuştur: “Sizleri doğru yola davet edenler helâk olsalar da, Allah onlara merhamet etse de sizlerin akibeti değişmeyecektir. Sizler, Allah’ın azabı geldiğinde sizleri kimin kurtaracağını düşünün. Allah’a inanıp, O’na tevekkül edenlerin dalâlette olduğunu söylüyorsunuz ama o vakit gelip hakikat ortaya çıktığında dalâlette asıl kimlerin olduğunu uanlayacaksınız.
30 Surenin sonunda, müşriklere şöyle bir soru sorularak, onlara düşünme fırsatı tanınmıştır. “Arabistan’da çöl ve dağların altından, sizlerin hayatının ona bağlı olduğu “su” çıkmaktadır. Şayet su, arzın altına çekilse, size o suyu tekrar kim geri getirebilir?