sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜ’MİN SURESİ 4. VE 8. AYETLER

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜ’MİN SURESİ 4. VE 8. AYETLER
16.04.2022
525
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

4- Allah’ın ayetleri konusunda, inkâr edenlerden(2) başkası mücadele etmez.(3) Öyleyse onların şehirlerde dönüp dolaşması seni aldatmasın.(4)
5- Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanladı ve kendilerinden sonra (sayısı çok) fırkalar da. Her ümmet, kendi peygamberlerini (susturmak için) yakalamağa yeltendi. Hakkı, onunla yürürlükten kaldırmak için, ‘batıla-dayanarak’ mücadeleye giriştiler. Ben de onları yakalayıverdim. Artık benim cezalandırmam nasılmış?
6- Senin Rabbinin kâfirler üzerindeki: “Gerçekten onlar ateşin halkıdır” sözü böylece hak oldu.(5)
7- Arş’ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O’na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: (6) “Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp-sardın;(7) tevbe edenlere ve senin yoluna tabi olanlara(8) mağfiret et ve onları cehennem azabından koru.”(9)
8- “Rabbimiz, onları Adn cennetlerine sok, ki onlara (bunu) va’dettin;(10) babalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanları da.(11) Hiç şüphesiz sen, üstün ve güçlü olansın, hüküm ve hikmet sahibisin.”

AÇIKLAMA

2. “Kafirler” kelimesi burada iki anlamda kullanılmıştır: a) Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük edenler. b) Hakkı inkar edenler. Şayet birinci anlamı kabul edersek, ayetin anlamı, “Allah’ın nimetlerinden gece gündüz yararlanmalarına rağmen, yine de nankörlük etmektedirler” şeklinde olur. Diğeri ise, “O kimseler hakka karşı koymaya karar vermişlerdir” anlamına gelir. Ayetin siyak ve sibakından, buradaki “kafirler” ifadesi ile, İslâm düşmanı olmayan, yani müslüman olmadığı halde iyiniyetle İslâm’ı anlayabilmek için, bilmediği konular hakkında sorular yönelten kimselerin kastedilmediği anlalışmaktadır. Belki onlara da deyim olarak “kafir” diyebeliriz ama ayette bu tür kimseler sözkonusu edilmemektedir. Bu ayette gerçek küfür üzerinde ısrar eden ve Hz. Peygamber’e (s.a) , kötü niyetlerle yersiz ve anlamsız soru soran kimseler kastedilmiştir.

3. “Mücadele etmek.” ifadesiyle, kesin ve açık bir mesajı, yersiz ve anlamsız itirazlarla, başkalarını şüpheye düşürücü şekilde yorumlamak kastolunuyor. Bu, kötü bir niyetin ifadesidir. Çünkü, dürüst bir insan muhalif olsa bile, karşısındaki kişinin doğru olan sözünü kabul eder, fakat kötü niyetli bir insan, muhalif olduğu kimseyi sırf yenilgiye uğratabilmek için kesin ve açık bir sözü, yanlış görmeye çalışır. İşte burada kafirlerin bu tavrı anlatılmaktadır.

4. Birinci cümle ile ikinci cümle arasında ince bir boşluk vardır. Okuyucu kendi zihninde bu boşluğu gayet rahat bir şekilde doldurabilir. Allah’ın ayetleri hakkında mücadele edenler, O’nun cezasından kurtulamayacak ve bir gün muhakkak surette cezalandırılacaklardır. Onların yeryüzünde kibir içinde yaşaması, iktidarlarının çok sağlam gibi görünmesi, dünyevi bir refah içinde yüzmesi ve onların bu görünüşü sizleri aldatmasın. Onlar, Allah’ın ayetleriyle alay ederek eğleniyorlar ve güya Allah’a savaş açmışlardır. Oysa bu, onlara tanınmış bir fırsattır. Bırak onlar günahlarını artırsınlar, sonunda hakkettikleri karşılığı bulacaklardır.

5. Yani, “Dünyada gördükleri ceza, cehennem azabının yerine geçmeyecek ve onlar ahirette cehenneme sevkedileceklerdir.” Diğer bir ifadeyle “Allah daha önceki kavimlere nasıl azab göndermişse, şimdi de küfründe ısrar edenleri cehenneme gönderecektir.” şeklinde bir anlam verilebilir.

6. Hz. Peygamber’in (s.a) ve ashabının yüreklerinin güçlenmesi için, Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Kafirlerin zulüm ve şiddet göstermeleri karşısındaki çaresizliğinize üzülmeyin. Onların yaptıkları hareketler ve sizleri hakir görmeleri dolayısıyla cesaretiniz kırılmasın. Sizlerin makamı o derece yüksektir ki, Allah’ın arşını taşıyan ve Allah’ın arşı etrafında bulunan melekler sizler için O’na yalvarıyor ve dua ediyorlar.” “Arşı taşıyan ve arşın etrafında bulunan melekler” ifadesiyle, bunların sıradan melekler olmadığı, bilakis Allah’a en yakın meleklerin kastedildiği anlaşılıyor. Bu melekler, Allah’a iman ettiklerinden ötürü Allah’a iman edenlerle ilgilenir ve onların mağfireti için dua ederler. Böylelikle iman bağının “ehl-i arz” ile “ehl-i arş”ı birbirine bağladığı ve birleştirdiği görülmektedir. Ancak bu meleklerin Allah’a itaat ettikleri, O’na secde ve ibadette bulundukları vurgulanıyor. İşte insanoğlu Allah’a gerçekten teslim olduğu takdirde niteliği ve makamı farklı olsa da onlarla birleşebilir.

7. Yani, “Kuşkusuz sen, kullarının günah ve zaafını biliyorsun. Ancak senin rahmetin, ilmin gibi geniştir. Kullarının günahlarını biliyor olmana rağmen, onları bağışla!” Şöyle bir anlam da verilebilir: “Allah’ım onları affet! Sen onların samimi olarak tevbe ettiklerini ve senin gönderdiğin hidayeti kabul ettiklerini bilirsin.”

8. Yani, itaatsizlikten ve isyandan vazgeçerek, senin gösterdiğin yola tabi oldular.

9. “Af” ve “cehennem azabından kurtulmak” birbirleriyle bağlantılıdır. Af sözkonusu olduğuna göre, cehennem azabından kurtulmanın vurgulanmasının gereksiz olduğu düşünülebilir. Ancak burada meleklerin müminlere karşı olan derin alakaları belli olmaktadır ve bu da normaldir. Çünkü herhangi bir kimse, bir başkası için yüksek bir merciye müracaatta bulunduğu zaman, sözlerinin etkili olması amacıyla, meseleyi değişik üsluplar kullanarak anlatır.

10. Burada yeniden, açıklama notu 9’de sözkonusu edilen husus tekrar edilmektedir. Yani, cehennemden kurtulmanın doğal sonucunun cennete girmek olduğu aşikardır. Ve Allah Teâlâ, kendilerini cennete sokacağını müminlere va’d etmiştir. Fakat buna rağmen melekler, müminlere o kadar çok sevgi beslemektedir ki, müminlerin haklarında “hayr” vermesi çin Allah’a yalvarmaktadırlar.

11. Yani, “Onların memnun olmaları için, onların analarını, babalarını, hanımlarını ve çocuklarını biraraya getir.”
Allah, müminlere verdiği nimetleri, Kur’an’ın başka bölümlerinde de zikretmiştir. (Bkz. Rad: 23, Tur: 21) Tur Suresi’ndeki ayetlerde bu husus şu şekilde anlatılmıştır: Bir mümin cennetin üst makamına nail olmasına rağmen, ana ve babası o makama nail olmamışsa eğer, Allah, daha aşağı durumda olanların makamını yükselterek hepsini biraraya toplayacaktır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.