EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NECM SURESİ 40. VE 50. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
40- Şüphesiz kendi (emek ve) çabası da görülecektir.(39)
41- Sonra ona en eksiksiz karşılık verilecektir.
42- Elbette son varış Rabbine olacaktır.
43- Doğrusu, güldüren ve ağlatan O’dur,(40)
44- Doğrusu, öldüren ve dirilten de O’dur.
45- Doğrusu, çiftleri, erkek ve dişiyi, yaratan da O’dur.
46- Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman.(41)
47- Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş’et) de O’na aittir.(42)
48- Doğrusu, muhtaç olmaktan O kurtardı ve sermaye verip-hoşnut kıldı.(43)
49- Doğrusu, ‘Şi’ra (yıldızı) nın’ Rabbi de O’dur.(44)
50- Doğrusu, önce gelen Ad (halkın) ı da O yıkıma uğrattı.(45)
AÇIKLAMA
39. Yani, “Ahirette herkesin hesabı görülecektir”. Bu cümlenin önceki cümleden hemen sonra zikredilmiş olması, sözkonusu kaidelerin, dünyadaki ekonomik sistemle ilgili olmayıp, ahiretteki ceza ya da mükafat ile ilgili olduğunu gösteriyor. Kur’an’ın bir tek ayetinden yola çıkarak, ayetin siyak ve sibakıyla uyum arzetmeyen, üstelik diğer ayetlere ters düşen bir sonuca varmak, doğru bir yöntem değildir.
40. Yani, ferah da gam ve keder de Allah tarafındandır. İyilik ve kötülük, müsibet ve refah, Allah’ın dilemesine bağlıdır. Dolayısıyla hiç kimse başka birinin kısmet ve nasibini değiştirmeye muktedir değildir.
41. İzah için bkz. Rum an: 27-30, Şura an: 77
42. Önceki ayetle birleştirerek okuduğumuzda, (tertib-i kelamdan) , bu ayetin ölümden sonraki hayatın mümkün oluşuna bir delil olarak öne sürüldüğü sonucuna varırız. Yani ölüm ancak Allah’ın elindedir. Bir damla sudan (nutfeden) insan gibi bir varlığı yaratmış ve aynı şekilde iki cinsi (erkek-kadın) meydana getirmiştir. Bu bakımdan, insanları yeniden diriltmek O’nun için güç bir iş değildir.
43. “egani” kelimesine müfessirler ve lugat alimleri çeşitli anlamlar vermişlerdir.
a) Katade’nin İbn Abbas’dan rivayet ettiğine göre, “erda” (razı etti) demektir.
b) İkrime’nin yine İbn Abbas’dan rivayet ettiğine göre, “kanna” (tatmin etti) demektir.
c) İmam Razi, insanın ihtiyacı daşındakinin “ekna” olduğunu öne sürer.
d) Ebu Ubeyde ve diğer lugat alimleri, “ekna”nın “kuneyve”den türediğini ve muhafaza edilmiş kalıcı mal, (ev, arazi, bağ, bahçe, hayvanlar vs.) anlamına geldiğini söylerler.
e) İbn Zeyd ise diğerlerinden ayrı olarak, “ekna” kelimesini “efkar” (fakirleşmiş) şeklinde yorumlar. Yani, Allah dilediğini zengin, dilediğini fakir kılar.
44. Gökteki en parlak yıldızın ismi Şi’ra’dır. Bu yıldıza, “Merzemü’l-Cevaza” “El-Kelb’ul-Ekber”, “el-Kelb’ul-Cebbar”, “Şi’ru’l-Ebur” gibi isimler de verilmiştir. Bu yıldız, güneşten 23 kat daha parlaktır ve onun ışığı yeryüzüne 8 yılda ulaşır. (Yani, arada 8 yıllık bir mesafe vardır.) Dolayısıyla güneşten küçük ve daha az parlak görünür. Mısırlılar, doğduğu zaman Nil nehrinin bereketini artırdığına inandıkları için bu yıldıza taparlardı. ayrıca bu yıldızın Nil’in bereketinin müsebbibi olduğuna inanırlarmış.
Yine cahiliye döneminde Araplar, yıldızların insan hayatına etkisi olduğuna inanırlar ve Şi’ra yıldızına taparlardı. Özellikle Kureyş’in komşu kabilesi olan Huzaa, bu yıldıza tapmakla tanınırdı. Yukarıdaki ayet ile, şöyle demek isteniyor. “Sizlerin nasibi Şi’ra yıldızına bağlı değil, onu yaratan Allah’ın elindedir.”
45. “Adeni’l-Ûla” ile Hz. Hûd (a.s) ın kendilerine azab gönderilen kavmi kastolunmaktadır. Onların içinde mü’minler kurtulmuştur, işte onların evlatları da “Adeni’l-Uhra” ya da “Adeni’l-Sani” adıyla tanınmışlardır.