EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NEML SURESİ 27. ve 31. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
27- (Süleyman:) “Durup bekleyeceğiz, doğruyu mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?” dedi.
28- “Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak, sonra onlardan (biraz) uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?”(36)
29- (Hüdhüd’ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs:) Dedi ki: “Ey önde gelenler, gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı.”
30- “Gerçek şu ki, bu, Süleyman’dandır ve ‘Şüphesiz Rahman Rahim Olan Allah’ın Adıyla’ (başlamakta) dır.”
31- (İçinde de:) “Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olmuşlar olarak gelin” diye (yazılmaktadır) .(37)
AÇIKLAMA
36. “Hüdhüd”ün rolü burada sona eriyor. Rasyonalistler, onun bir kuş olduğunu inkar etmektedirler. Onlarca, temyiz ve ifade gücü gibi kabiliyetlerin, bir kuşta bulunması aklen mümkün değildir. Nitekim, bir ülkeye gitmesi ve orasının Sebe toprakları olduğunu anlaması, orada şöyle vaya böyle bir idare sisteminin varlığını, belli bir kadının idare ettiğini, güneşe-tapmanın onların dini olduğu, bir tanrıya tapmış olmaları gerekirken sapıttıkları gibi karmaşık hususları bir kuşun bilemeyeceğini ileri sürerler.
Üstelik kuşun, dönüşünde, Hz. Süleyman’a (a.s) , son derece ayrıntılı bir raporu sunmasının yine aklî bakımdan mümkün olmadığını iddia ederler. Sadece bu basit sebeplerden dolayı şaşkın ateistler, hayvan hikâyeleri ve masallardan (Kelile ve Dimne) ibaret bir kitap olduğunu ileri sürerek Kur’an’ı reddederler. Diğer taraftan ise, Kur’an’ı akıl yoluyla yorumlamaya çalışanlar, “Hüdhüd”ün kuş değil, aksine bir insan olduğunu ispat etmek için de Kur’an’ın açık kelimelerine yanlış mânâlar verirler.
Fakat (aslında) işin aslı şudur: Peki bu beyler, çeşitli hayvan türleri ile onların çeşitli fertleri hakkında, bu kadar kesin konuşabilecekleri hangi sağlam bilgilere sahiptirler acaba? Halbuki onların bu konuda sahip oldukları bilgi, hayvanların hayatı ve davranışlarından yalnızca onların dikkatini çekenleri, sadece üstünkörü ve yetersiz gözlemin neticesinden çıkardıkları bir takım sonuçlardan ibarettir. Doğrusu insanoğlu, çeşitli hayvanların neyi ne kadar bildiği, neyi görüp duyduğu, nasıl hissettiği, nasıl düşündüğü ve nasıl anladığı konusunu bilebileceği yanılmaz imkanlara şu ana kadar sahip olamamıştır. Bununla beraber çeşitli hayvan türlerinin yaşayışları üzerinde yapılan basit bir gözlem bile, hayvanlardaki olağanüstü yetenekler konusunda bazı bilinmeyenleri açıklamış bulunuyor. Şimdi, bu hayvanların yaratıcısı olan Allah (c.c) , peygamlerinden birine kuş dili öğrettiğini ve ona kuşlarla konuşma yeteneğini ihsan ettiğini haber verdiği zaman biz orada durmalı, haddimizi bilmeliyiz. Ayrıca Allah’ın (c.c) , yabancı topraklarda doğru gözlemler yapabilecek ve Peygamber’e ayrıntılı bir rapor verebilecek şekilde Peygamberi’nin bir ‘hüdhüd’ü evcilleştirip eğitmesinden bahsettiği yerde, aslında bizim durup Allah’ın (c.c) bildirdiği hükümlerin ışığı altında, hayvanlar hakkında sahip olduğumuz yetersiz bilgimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekir; bize bu yakışır. Ne var ki böyle yapacak yerde, bu hususta kendi yetersiz bilgimizi ölçü alarak Allah’ın (c.c) bu hükmünü yalana çıkarmak, ya da mânâsını çarpıtma budalalığını gösteriyoruz.
37. Yani mektup, çeşitli sebeblerden dolayı mühimdir: 1- O, olağanüstü bir yoldan bana ulaşmış bulunuyor. Onu bana bir ulak değil de bir kuş getirmiş ve yukarıdan önüme atmıştır. 2- Mektup, Filistin ve Suriye’nin büyük hükümdarı Sultan Süleyman’dan geliyor. 3- O, Rahman ve Rahim olan Allah’ın (c.c) adıyla başlıyor. Bu tarz ise bizim bilmediğimiz ve zamanımızdaki hiç bir hükümdarın tatbik etmediği olağanüstü bir usüldür. 4- Gene, diğer bütün tanrı ve tanrıçalarını hariç bırakan bir şekilde, yalnız Allan’ın ad ve hamdine münhasır bir mektubun yazılması alışık olmadığımız bir tarzdır. 5- Ayrıca açık bir ifade ile, isyanı bırakıp itaatı benimsemeye bizi davet etmesi ve müslüman olarak Hz. Süleyman’ın (a.s) huzurunda hazır bulunmamızı istemesi mektubun en önemli özelliğidir.
“Müslümanlar olarak bana geliniz” ibaresinin farklı iki anlamı olabilir: 1- Bana, boyun eğmiş, teslim olmuş olarak geliniz! 2- “(İslam’ı kabul ettikten sonra.) Bana müslümanlar olarak geliniz.” Birinci şekildeki anlam, Peygamber Süleyman’ın (a.s) sultan olarak sahip olduğu konumuna uygundur. İkinci anlam ise, Süleyman’ın (a.s) peygamberlik vasfına uygundur. Muhtelemen her iki anlamı da ifade etmek için bu geniş kapsamlı kelime kullanılmıştır. Bağımsız devlet ve hükümetlere İslam da aynı tip daveti sunmuştur. Yani ya İslam’ı kabul eder ve onun hayat tarzını benimserler veya siyasi bağımsızlıklarından vazgeçerek İslam’a boyun eğer ve ‘Cizye’ öderler.