EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NEML SURESİ 74. ve 80. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun
74- Ve şüphesiz, senin Rabbin, onların sinelerinin gizli tutmakta olduklarını da, açığa vurduklarını da kesin olarak bilmektedir.(91)
75- Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta(92) (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.
76- Gerçek şu ki, bu Kur’an, İsrailoğullarına hakkında ayrılığa(93) düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp-anlatmaktadır.
77- Ve gerçekten o, mü’minler(94) için bir hidayet ve bir rahmettir.
78- Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında kendi hükmünü verecektir.(95) O, güçlü ve üstün olandır, bilendir.(96)
79- Sen, artık Allah’a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.
80- Çünkü gerçekten sen, ölülere(97) (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara(98) da çağrıyı işittiremezsin.
AÇIKLAMA
91. Yani “O, sadece onların açık suçlarından değil, aynı zamanda, kalplerinde gizledikleri kin, garaz ve gizli gizli çevirdikleri entrikalardan da tam olarak haberdardır. Binaenaleyh hesap vermek üzere çağırıldıkları zaman onlar, her şeyden sorumlu tutulacaklardır.”
92. Burada ‘Kitap’ ile, Kur’an değil, aksine içinde herşeyin yazılı olduğu ‘Levh-i Mahfûz’ kastediliyor.
93. Bu cümle, hem önce geçen ve hem de onu takip eden konu ile bağlantılıdır. Birinci durumda şunu ifade eder; İsrail tarihinin bir kısmını teşkil eden bu olaylar hakkındaki gerçeği, Allah’ın, Yahudi olmayan biri vasıtasıyla bu Kur’an’da açıklamış olması, Alîm Allah’ın ilminin bir tezahürüdür ki, bu olaylar, İsrailoğulları’na mensup alimler tarafından halen tartışılmaktadır. (Notlarımız arasında açıklandığı gibi, konu ile ilgili bazı örnekler, bu surenin ilk bölümlerinde geçmiş bulunuyor.) ikinci durumda ise şu mânâya gelir: İşte bu ihtilafları çözdüğü gibi Allah (c.c) , Hakk’a kimin uyduğu ve bâtılın peşinden de kimin gittiği şeklinde Hz. Muhammed ile düşmanları arasında devam edip giden ihtilafı da öylece çözecektir. Nitekim bu ayetlerin nüzûlünden birkaç yıl sonra, bütün dünya Allah’ın bu kararına şahid olmuştu. Öyle ki tüm Arabitan’da aynı Kureyş kabilesinin arasında, Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in değil, Hakk’ı takip etmekte olanın Hz. Muhammed (s.a) olduğuna kani olmayan tek bir fert kalmamıştı. Bunların çocukları bile, kendi babalarının bâtıl yolda olduğunu itiraf ettiler.
94. Yani, “Kur’an-ı Kerim’in davetine uyan, onu kabul eden ve onun sunduğu prensiplere inanan ve uyanlar için o, bir rahmet ve hidayettir. Böyle kimseler, içinde bulunup yaşadıkları toplum ve insanların bulaştığı hatalardan korunacaktır. Onlar Kur’an sayesinde hayatlarında takip edecekleri doğru yolu bulacak ve Kureyş’in bugün hayal bile edemeyeceği lütûflar onlara ihsan edilecektir.” Birkaç yıl sonra bütün dünya, Allah’ın bu rahmet yağmuruna gözleriyle şahid oldu. Arabistan çölünün bir köşesinde ve dünyadan oldukça uzak bir bölgede yaşayan ve küfür halleriyle, ancak iyi bir yağmacı olabilen aynı insanlar, Kur’an’a inanmaları sayesinde bütün dünyaya yol gösterici rehberler, insanlık medeniyetinin mimarları ve dünyanın büyük bir kısmının hakimleri olarak aniden ortaya çıktılar.
95. “Bu insanlar rasında hükmedecek”; yani Kureyş kafirleri ile müminler arasında.
96. Yani, “O’nun hükümünü hiçbir güç, ne yürürlükten kaldırabilir, ne de O’nun verdiği hükümde hata ihtimali bulunabilir.”
97. “Ölüler” vicdanları dumura uğramış ve inatçılık, dikkafalılık, körükörüne gelenek ve göreneklere bağlılıkları, kendilerini Hakk ile bâtılı birbirinden ayırma duygusundan mahrum bırakmış kimselerdir.
98. Yani, “Senin söylediklerine karşı yalnız kulaklarını tıkayanlar değil, aynı zamanda davetini duyarız korkusuyla, arkalarını dönüp bulundukları yerden uzaklaşanlar.”