EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA SÂD SURESİ 1. ve 6. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla
1- Sâd,(1) Zikir(2) dolu Kur’an’a andolsun;
2- Hayır; o küfredenler (boş) bir gurur ve bir parçalanma içindedirler.(3)
3- Biz kendilerinden önce, nice kuşakları yıkıma uğrattık da onlar feryad ettiler; ancak (artık) kurtulma zamanı değildi.
4- İçlerinden kendilerine bir uyarıcı-korkutucunun gelmiş olmasına şaştılar.(4) Kâfirler dedi ki: “Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür.”(5)
5- “İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey.”
6- Onlardan önde gelen bir grup: (6) “Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) da kararlı olun;(7) çünkü asıl istenen budur” diye çekip gitti.(8)
AÇIKLAMA
1. Tüm huruf-u mukattaa’larda olduğu gibi burada da “sâd” harfinin anlamını belirtmek kolay değildir. Ancak İbn Abbas ve Dahhak’ın verdikleri anlam mantıklıca görülüyor. Onlar “sâd” harfinin “vesadıkfigavlihi” (Sözünde doğru olandır) veya “sadaka Muhammed” (Muhammed ne söylüyorsa doğrudur) anlamına geldiğini öne sürmektedirler. Nitekim bizler de Urduca’da “sâd” harfini aynı anlamda kullanırız. Sözgelimi, bir şahıs bir şey söylediğinde “sâd” deriz. Yani, “Onu tasdik ediyorum, onu doğruluyorum” demektir bu.
2. “Zikir sahibi” iki anlama da gelebilir. Birincisi, şerefli Kur’an, ikincisi nasihat dolu Kur’an, yani unutulanları hatırlatıp, gafletten uyandıran Kur’an.
3. İbn Abbas ve Dahhak’ın “Sad” harfi hakkında yaptıkları tevili kabul edersek eğer, bu cümlenin anlamı şöyle verilebilir. “Şerefli ve nasihat dolu Kur’an’a yemin olsun ki, Muhammed’in söyledikleri doğrudur.” Ancak “sad” harfinin diğer huruf-u mukattaa gibi (kimsenin anlamını bilemeyeceğini) kabul edersek, o takdirde yeminin cevabının hazfedilmiş olduğunu kabul etmemiz gerekir. Nitekim sonraki cümleler bu hususu izah ediyor. O halde tam karşılığı şöyle vermek mümkündür. “Kafirlerin inkâr etmeleri bu dinin bir eksikliği olduğundan veya Rasulüllah’ın Kur’an’ı anlatışındaki yetersizlikten dolayı değildir. Asıl neden onların içinde bulundukları cahilce kibir ve inatlarıdır. Buna bizzat Kur’an da şahadet etmektedir. Çünkü Kur’an’ı önyargısız okuyan kimse, onda hiçbir çelişkinin olmadığı gerçeğini açıkça teslim edecektir.
4. Bu akılsızlar, kendi içlerinden bir insanın, onları uyarmak için görevlendirilmiş olmasına şaşıyorlar. Oysa, farklı bir yaratık gönderilseydi ya da durup dururken dışarıdan gelen bir yabancı peygamberlik iddiasında bulunsaydı, işte o zaman bu şaşılacak bir şey olurdu ve onlar haklı görülebilirdi. Çünkü insanların duygularına ve problemlerine vakıf olmayan farklı bir yaratığın insanlara örnek olması düşünülebilir mi? Ya da aniden çıkıp gelen bir yabancı peygamberlik iddiasında bulunuyorsa, onun iddiasında haklı olup olmadığı nasıl bilinebilir.
5. Hz. Peygamber (s.a.) hakkında “sihirbaz” ifadesini şunun için kullanıyorlardı: “Bu adam (Hz. Muhammed) o kadar etkileyici biridir ki, peşinden gidenler, ne kadar zarar görürlerse görsünler, yine de ondan kopmuyorlar. Baba oğlunu, oğlu babasını sırf o adam yüzünden terk ediyor. Kadın kocasından, kocası karısından yine onun yüzünden ayrılıyor. Hatta kendi öz vatanlarını bile terk etmeyi göze alıyorlar. İşleri ve ticaretleri zarara uğrasa da, uğramasa da, akrabalarıyla bir ilgileri kalsa da kalmasa da, her türlü işkence de dahil hiçbir şey onları, Muhammed’in kendilerine öğrettiği düşüncelerden vazgeçirmeye yetmiyor.” (Bkz. Enbiya an: 5.)
6. Bu, Kureyş’in ileri gelenlerinden bir heyetin Ebu Talib’e gelerek, Hz. Peygamber (s.a) ile yaptıkları görüşmeye işaret etmektedir.
7. Hz. Peygamber’in (s.a) heyete ” La ilahe illallah sözünü kabul ettiğniz takdirde tüm dünya sizlerin olur.” şeklinde söylediği söze atıfta bulunulmaktadır.
8. Yani, onlar demek istiyorlar ki, “Muhammed’in amacı İslâm değil, asıl o, bizi kendisine tabi kılmak istiyor.”