EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA SEBE SURESİ 10. ve 13. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
10- Andolsun, biz Davud’a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik.(14) “Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin” (dedik) ve kuşlarla da (aynısını emrettik) .(15) Ve ona demiri yumuşattık.
11- “Geniş zırhlar yap, (onları) düzenli bir biçime sok;(16) ve hepiniz salih ameller yapın. Gerçekten ben, sizin yapmakta olduklarınızı görenim” (diye vahyettik) .
12- Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra (boyun eğdirdik) ;(17) erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık.(18) Onun eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı.(19) Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.
13- Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller,(20) havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar(21) yaparlardı. “Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın.”(22) Kullarımdan şükretmekte olanlar azdır.
AÇIKLAMA
14. Bu, Allah’ın Davud Peygamber’e (a.s) verdiği sayısız nimetleri hatırlatmadır. Davud (a.s) Beytüllahim’de yaşayan Yuda kabilesinden sıradan bir gençti. Filistinlilere karşı açılan bir savaşta, İsrail’in en büyük düşmanı olan Calût’u öldürdü ve birdenbire İsrailoğulları arasında değeri yükseldi. Bu olayla birlikte önemi artmaya başladı, öyle ki Talut’un (seul) ölümünden sonra ilk önce Hebron’da (bugünkü el-Halil) Yuda kralı seçildi, daha sonra da bütün İsrail kabilelerinin kralı oldu. Kudüs’ü aldı ve orayı İsrail krallığının başşehri yaptı. Onun liderliğinde tarihte ilk defa, sınırları Akabe körfezinden Fırat nehrinin batı kıyılarına kadar uzanan Allah’a ibadet eden bir krallık kurulmuş oldu. Bu nimetlerin yanısıra Allah ona ilim, hikmet, adalet, merhamet ihsan etmişti. (Ayrıntılar için bkz. Bakara Suresi an. 273 ve İsra Suresi an. 7)
15. Bu konuda lütfen bkz. Enbiya: 79 ve an. 71.
16. Bu konuda bkz. Enbiya: 80 ve an. 72.
17.Bu konuda bkz. Enbiya: 81 ve an. 74.
18. İlk müfessirlerden bazıları bunun, Hz. Süleyman (a.s) için yeryüzündeki su kaynağından su yerine erimiş bakır madeni aktığı anlamına geldiğini söylemişlerdir. Fakat bu ayet, Hz. Süleyman (a.s) zamanında çeşitli yerlerde kullanılmak üzere büyük ölçeklerde bakır eritilip kalıplandığı anlamına da gelebilir. İşte burada bu büyük ölçeklere, onun için bakır madeninin sel gibi akıtılması şeklinde değinilmiştir. (Ayrıntılı açıklaması için bkz. Enbiya Suresi an. 74-75.)
19. Süleyman’a (a.s) boyun eğen cinlerin dağ kabilelerine mensup insanlar mı, yoksa görünmeyen varlıklar olarak bu adla tanınan gerçek cinler mi olduğu konusu Enbiya ve Neml surelerinde genişçe ele alınmıştır. (Lütfen bkz. Enbiya an. 75, Neml an. 23, 45 ve 52) .
20. Metindeki temâsil kelimesi. Arapçada insan, hayvan, ağaç, çiçek, nehir veya herhangi bir cansız varlık olsun tabii bir varlığın benzerinin taklit edilmesi anlamına gelen timsal kelimesinin çoğuludur. “Timsal, Allah tarafından yaratılan bir şeye benzemesi için yapılan bütün sûni şeylerin ismidir.” (Lisanü’l-Arab) “Timsal; canlı olsun, cansız olsun bir varlığa benzemesi için yapılan bütün resimlerdir.” (Tefsir, el-Keşşaf) Bunlara dayanarak Kur’an’daki bu ifadenin, Hz. Süleyman (a.s) için yapılan “heykeller”in insan ve hayvan heykelleri veya resimleri anlamına gelmediğini söylebiliriz. Bunlar Hz. Süleyman’ın (a.s) binalarını ve eserlerini süslediği manzara resimleri, çiçekli düzenlemeler veya başka tür dekorasyonlar da olabilir.
Bu yanlış anlamaya Hz. Süleyman’ın (a.s) kendisi için peygamberlerin ve meleklerin resmini yaptırdığını söyleyen bazı müfessirler sebep olmuştur. Bu müfessirler İsrailî haberlerden yararlanmışlar ve daha önceki şeriatlara göre resim yapmanın haram olmadığı sonucuna varmışlardır.
Fakat bu İsrailî haberleri zikredip rivayet ettikleri halde, Hz. Süleyman’ın Musa’nın (a.s) şeriatına tabi olduğu ve onun şeriatında da aynen Muhammed’in (s.a) şeriatında olduğu gibi insan ve hayvan resim ve heykelleri yapmanın haram olduğu gerçeğini gözardı ediyorlar. Düşmanlıkları sebebiyle İsrailoğullarından bir grubun Hz. Süleyman’ı (a.s) putperestlik, çok tanrıcılık, büyü, sihir ve zinayla itham ettiklerini de unutuyorlar. Bu nedenle İsraili rivayetlerden hiçbirisine güvenilmemeli ve bu büyük Peygamber hakkında Allah’ın şeriatına aykırı hiçbir haber kabul edilmemelidir. Herkes, Musa’dan (a.s) sonra İsrailoğullarından gelen bütün peygamberlerin Hz. İsa’ya (a.s) dek Tevrat’a tabi olduklarını ve hiçbirisinin Tevrat’ın şeriatını değiştirecek yeni bir şeriat getirmediğini bilir. Tevrat tekrar tekrar insan ve hayvan resimleri ve heykeleri yapmanın haram olduğunu söyler.
“Kendin için oyma put, yukarda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın” (Çıkış, 20:4)
“Kendinize putlar yapmayacaksınız ve kendiniz için oyma put ve dikili taş dikmeyeceksiniz ve önünde secde etmek için memleketinizde resimli taş kurmayacaksınız.” (Levililer. 26:1)
“Fesada sapmayasınız, kendiniz için erkek yahut kadın suretinde, yerde olan bir hayvan suretinde, göklerde uçan kanatlı bir kuş suretinde, toprakta sürünen bir şey suretinde, yer altındaki suda olan bir balık suretinde, herhangi bir şeklin suretinde oyma put yapmayacaksınız.” (Tesniye, 4:16-18) .
“Bir sanatkarın el işi, Rabbe mekruh oyma yahut dökme put yapan ve onu gizlice diken adam lanetli olsun.” (Tesniye, 27:15)
Bu apaçık emirler karşısında Hz. Süleyman’ın (a.s) cinlerden kendisi için meleklerin ve peygamberlerin resmini ve heykellerini yapmasını istediği nasıl kabul edilebilir? Yahudilerin Hz. Süleyman’ı (a.s) putperest karılarına olan sevgisi nedeniyle putperest olmakla suçlayan rivayetlerine dayanılarak bu nasıl kabul edilebilir? (I Krallar, bap: 11)
Fakat Müslüman müfessirler bu İsraili rivayetleri zikretmelerine rağmen Hz. Muhammed’in (s.a) şeriatında bunun haram kılındığını belirtmişlerdir. Bu nedenle hiç kimseye Hz. Süleyman’ı (a.s) taklit ederek resimler ve heykeller yapması helal olmaz. Fakat günümüzde batıyı taklit ederek fotoğrafı ve heykel yapmayı helal kılmak isteyen bazı kimseler Kur’an’ın bu ayetini delil olarak alırlar ve şöyle bir iddiada bulunurlar: “Allah’ın Peygamberi böyle yaptığına ve Allah da kitabında Peygamberinin bu davranışını zikrettiğine, bunu kabul etmediğine dair bir ifade de bulunmadığına göre, bu helal olmalı.”
Batıyı taklit eden bu kimselerin iddiası iki sebep yüzünden yanlıştır. Birincisi, Kur’an’da kullanılan Temâsil kelimesi sadece insan ve hayvan resmi anlamına gelmez, cansız nesnelerin resimleri için de kullanılır. Bu nedenle sadece bu kelimeye dayanılarak Kur’an’a göre insan ve hayvan resimleri yapmanın helal olduğu sonucuna varılamaz. İkincisi, sahih senetlerle ve birçok kanaldan rivayet edilen hadisler, Hz. Peygamber’in (s.a) canlıların resimlerini yapmayı ve bunları evde bulundurmayı yasakladığını göstermektedir. Bu hususta Hz. Peygamber’den (s.a) rivayet edilen sahih hadisleri ve büyük sahabelerin bu konudaki görüşlerini aşağıda sunuyoruz.
1) Müminlerin annesi Hz. Aişe (r.a) , Hz. Ümmü Habibe ve Hz. Ümmü Seleme’nin (r.a) Habeşistan’da iken içi resimlerle süslü bir kilise gördüklerini rivayet eder. Hz. Peygamber’in (s.a) huzurunda bundan bahsettiklerinde, o şöyle buyurdu: “Onlar içlerinden ne zaman salih bir insan ölse, onun kabrini ibadetgah (mescit) edinirler ve içini resimlerle süslerler. Kıyamet gününde bunlar Allah’ın katında insanların en zelili olacaklardır.” (Buhari: Kitabü’s-Salat; Müslim: Kitabü’l-Mesacid; Nesâî: Kitabü’l-Mesacid)
2) Ebu Huzeyfe (r.a) Allah Rasulü’nün (s.a) resim yapanları lanetlediğini rivayet etmiştir. (Buhari: Kitabü’l-Büyü, Kitabü’t-Talak, Kitabü’l-Libas) .
3) Ebu Zür’a şöyle buyuruyor: “Bir keresinde Hz. Ebu Hureyre ile birlikte bir eve girdim ve bir ressamın tavana resimler yaptığını gördüm. Bunun üzerine Hz. Ebu Hureyre dedi ki: “Nebi’nin (s.a) şöyle buyurduğunu işittim: Allah buyuruyor ki: Benim yarattığıma benzer bir varlık yaratmaya çalışandan daha zalim kim olabilir? Eğer yapabilirlerse bir tohum, ya da bir karınca yaratsınlar.” (Buhari: Kitabü’l-Libas: Müsned-i Ahmed. Müslim’deki rivayete göre bu ev Mervan’ın evi idi.)
4) Ebu Muhammed Huzelî, Hz. Ali’den rivayet ediyor: Hz. Peygamber (s.a) bir cenaze namazında iken şöyle buyurdu: İçinizden kim Medine’ye gidip gördüğü her putu kıracak, her gördüğü kabri yerle bir edecek, her gördüğü resmi yırtıp atacak? İçlerinden bir adam bunu yapacağını söyledi. Gitti, fakat Medinelilerden korkarak bu işi yapmadan geri döndü. Daha sonra Hz. Ali (r.a) gitmek istedi, Nebi de (s.a) gitmesine izin verdi. Hz. Ali gitti, sonra geri döndü ve şöyle dedi: Her putu kırdım, her kabri yerle bir ettim ve her resmi yırtıp attım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: Şimdi bunlardan herhangi birini yapan, Muhammed’e (s.a) indirileni inkâr ediyor demektir.” (Müsned-i Ahmed, Müslim: Kitabü’l-Cenaiz, Nesaî: Kitabü’l-Cenaiz’de de aynı konuda bir hadis rivayet edilmektedir.)
5) İbn Abbas şöyle rivayet ediyor: “… Resim yapan kişi cezalandırılacak ve ondan resme ruh vermesi istenecek, tabii ki o da bunu yapamayacaktır.” (Buhadi: Kitabü’t-Ta’bir, Tirmizi: Ebvabü’l-Libas, Nesaî: Kitabü’z-Zînet, Müsned-i Ahmed)
6) Said İbnü’l-Hasan şöyle rivayet ediyor: “İbn Abbas’ın yanında oturuyordum, bir adam gelip ona: “Ey İbn Abbas, ben hayatımı elimin emeği ile kazanıyorum ve mesleğim resim yapmak” dedi. İbn Abbas (r.a) , “Ben sana Allah Rasulü’nden (s.a) duyduğumun aynısı söyleyeceğim. Ondan Allah’ın resim yapanlara azap edeceğini, bu kimseleri o resimlere ruh verinceye kadar bırakmayacağını, onların da asla bunu başaramayacaklarını duydum” cevabını verdi. Bunun üzerine o adam çok etkilendi ve yüzü sapsarı oldu. İbn Abbas (r.a) şöyle buyurdu: “Eğer resim yapacaksan, ağaç resmi veya cansız eşyaların resmini yap.” (Buhari: Kitabü’l-Büyû, Müslim: Kitabü’l-Libas, Nesaî: Kitabü’z-Zinet, Müsned-i Ahmed)
7) Abdullah İbn Mes’ud (r.a) Hz. Peygamber’in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Kıyamet gününde Allah tarafından en büyük azaba uğrayacak olanlar ressamlardır.” (Buhari: Kitabü’l-Libas, Müslim: Kitabü’l-Libas, Nesaî: Kitabü’z-Zinet, Müsned-i Ahmed.)
8) Abdullah İbn Ömer (r.a) Hz. Peygamber’in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Resim yapanlar kıyamet gününde cezalandırılacaklar ve onlardan yaptıkları şeylere hayat vermeleri istenecektir.” (Buhari: Kitabü’l-Libas, Nesaî-Kitabü’z-Zinet, Müsned-i Ahmed.)
9) Hz. Aişe (r.a) , üzerinde resimler bulunan bir minder aldığını rivayet ediyor. Hz. Peygamber (s.a) kapının önünde durdu ve içeri girmedi. “Bir suç işlediysem Allah’a tevbe ederim” dedim. Nebi (s.a) : “Bu minder ne için?” diye sordu “Üzerinde oturup uzanman için” dedim. “Bu resimleri yapanlara kıyamet gününde azap edilecek ve onlardan yaptıkları resimlere hayat vermeleri istenecektir. Melekler (yani rahmet melekleri) içinde resim bulunan eve girmez” (Buhari: Kitabü’l-Libas, Müslim: Kitabü’l-Libas; Nesaî: Kitabü’z-Zinet, İbn Mace: Kitabü’t-Ticaret, Muvatta: Kitabü’l-İstiran)
10) Hz. Aişe (r.a) rivayet ediyor: Bir keresinde Nebi (s.a) odama geldi, üzerinde resimler bulunan bir perde asmıştım. Birdenbire yüzünün rengi değişti. Daha sonra perdeyi aldı, yırttı ve şöyle buyurdu: “Allah’ın yarattığı gibi yaratmaya çalışanlar kıyamet gününde çok şiddetli bir azaba uğratılacaklardır.” (Müslim: Kitabü’l-Libas, Buhari: Kitabü’l-Libas, Nesaî: Kitabü’z-Zinet)
11) Hz. Aişe (r.a) rivayet ediyor: Nebi (s.a) bir seferden dönmüştü, ben de kapının üzerinde kanatlı at resimleri bulunan bir perde asmıştım. Nebi (s.a) onu indirmemi söyledi, ben de indirdim. (Müslim: Kitabü’l-Libas, Nesaî: Kitabü’z-Zinet)
12) Cabir bin Abdullah (r.a) rivayet ediyor: Nebi (s.a) evde resim bulundurmayı ve bir kimsenin resim yapmasını yasakladı. (Tirmizi: Ebvabü’l-Libas)
13) İbn Abbas (r.a) Ebu Talha Ensari (r.a) ‘dan rivayetle şöyle diyor: Nebi (s.a) “İçinde köpek ve resim bulunan eve melekler (yani rahmet melekleri) girmez” buyurdu. (Buhari: Kitabü’l-Libas)
14) Abdullah bin Ömer (r.a) rivayet ediyor: Cebrail (a.s) Nebi’ye (s.a.) gelecekti, fakat zaman geçtiği halde gelmedi. Nebi (s.a) merak etti ve evden çıktığında onunla karşılaştı. Ona niçin gelmediğini sorduğunda Cebrail (a.s) “Biz içinde resim veya köpek bulunan eve girmeyiz” cevabını verdi. (Buhari: Kitabü’l-Libas, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesaî, İbn Mace, İmam Malik ve İmam Ahmed, birçok sahabeden bu konuda birçok hadis rivayet etmişlerdir.)
Bunlara karşın resim konusunda bazı istisnalar yapan hadisler de rivayet edilmiştir. Mesela Ebu Talha Ensari’den rivayet edilen bir hadise göre üzerinde resimli dokumalar bulunan perdeler asmak caizdir. (Buhari: Kitabü’l-Libas) . Hz. Aişe (r.a) hadisine göre Hz. Aişe üzerinde resimler bulunan bir kumaşı yırtıp minder yaptığında Hz. Peygamber (s.a) bunu yasaklamamıştır. (Müslim: Kitabü’l-Libas) Salim bin Abdullah bin Ömer hadisine göre, teşhir edilmeyen, göze çarpacak şekilde asılmayan ve halı gibi yere serilerek kullanılan resimli kumaşları kullanmak haram değildir. (Müsned-i Ahmed) Fakat bu hadislerden hiçbirisi yukarıda zikrettiğimiz hadislere muhafelet etmez. Bunlardan hiçbirisi resim yapmayı ve boyamayı helal kılmaz, sadece bir adamın üzerinde resimler bulunan kumaşı varsa, onu nasıl kullanması gerektiğini açıklığa kavuşturur. Bu konuda Ebu Talha Ensari hadisi kesinlikle kabul edilmez, çünkü Hz. Peygamber’in (s.a) üzerinde resimler bulunan bir kumaşı perde olarak kullanmayı sadece yasaklamakla kalmayıp parçaladığını bildiren birçok sahih hadise muhaliftir. Bundan başka bu konuda Hz. Ebu Talha Ensari’nin (r.a) kendi uygulaması da, Tirmizi ve Muvatta’da rivayet edildiğine göre, üzerinde resimler bulunan bir kumaşı değil perde olarak asmak, yer yaygısı olarak bile kullanmama şeklindeydi. Hz. Aişe ve Salim bin Abdullah’ın hadislerine gelince onlar da, eğer bir resim önem verilerek ve saygı gösterilerek yükseğe asılmaz ve önemsemeden yere yayılıp halı olarak kullanılırsa bunun caiz olduğunu bildirirler.
Bütün bunlara rağmen bu hadisler nasıl olur da, boyama sanatını, resim ve heykel yapmayı insan medeniyetinin en kıymetli başarısı olarak değerlendiren ve bunu Müslümanlar arasında da yaygınlaştırmak isteyen bir kültüre meşruiyet kazandırmak için kullanılabilir?
Hz. Peygamber’in (s.a) ümmetine resim konusunda bıraktığı sünnet, bu konuda büyük sahabelerin uygulama ve davranışlarında görülebilir. İslam’da kabul edilen fıkıh ilkesi, Hz. Peygamber’in (s.a) merhaleler katedip ön emirler ve istisnalardan sonra hayatının son döneminde emrettiklerinin güvenilir ve salih İslam kuralları olarak alınmasını gerektirir. Hz. Peygamber’den (s.a) sonra büyük sahabelerin uygulaması ve belli davranış şekli üzerinde ısrar etmeleri de Peygamber’in (s.a) ümmetine o sünneti bıraktığının kuvvetli bir delilidir. Şimdi de bu salih ve muttaki kimselerin resim konusunda nasıl tavır aldıklarına bakalım:
Hz. Ömer (r.a) Hıristiyanlara şöyle demiştir: “Biz sizin kiliselerinize içlerinde resim olduğu için girmeyiz.” (Buhari: Kitabü’s-Salat)
İbn Abbas (r.a) bazen kilisede namaz kılardı, fakat içinde resim bulunmayan kiliselerde. (Buhari: Kitabü’s-Salat.)
Ebu Heyyâc el-Esedî, Hz. Ali’nin (r.a) kendisine şöyle dediğini rivayet ediyor: Nebi’nin (s.a) beni gönderdiği görevle ben de seni göndereyim mi? Kırılmadık hiçbir put, yerle bir edilmedik hiçbir kabir ve yırtıp atılmadık hiçbir resim bırakmayacaksın.” (Müslim: Kitabü’l-Cenaiz, Nesaî: Kitabü’l-Cenaiz.)
Heneş el-Kınânî, Hz. Ali’nin (r.a) emniyet görevlisine şöyle dediğini rivayet ediyor: “Şimdi seni hangi görevle görevlendireceğimi biliyor musun? Nebi’nin (s.a) beni gönderdiği göreve, yani her gördüğün resmi yırtıp atman ve her kabri yerle bir etmen için gönderiyorum.” (Müsned-i Ahmed)
İslâm’ın bu kuralı, fakihler tarafından kabul edilmiş ve İslam hukukunun maddelerinden biri sayılmıştır. Bu nedenle Allame Bedrüddin Aynî, Tevhid’le ilgili olarak şöyle der:
“Bizim büyüklerimiz (yani Hanefi fakihleri) ve diğer fakihler, canlı bir şeyin resmini yapmanın sadece haram olmakla kalmayıp, kesinlikle yasaklandığını, resmi yapan kişi onu hor görerek kullanacak veya başka bir amaçla kullanacak olsa bile hiç farketmeksizin büyük bir günah olduğunu söylemişlerdir. Her ne tür olursa olsun resmini yapmak ve boyamak haramdır, çünkü bu Allah’ın yarattığına benzer bir şeyler yaratma çabasıdır. Aynı şekilde kumaş üzerine veya halıya, para üzerine, alet ya da duvar üzerine, neyin üzerine olursa olsun resim yapmak her halükarda haramdır.
Fakat ağaç vs. gibi şeylerin resmini yapmak haram değildir. Resmin gölgesi olsun veya olmasın (boyama resim olsun yahut heykel olsun-çev. notu) hiç farketmez. Bu, İmam Malik, Süfyan-ı Sevri, İmam Ebu Hanife ve diğer alimlerin görüşüdür. Kadı İyaz kız çocuklarının oyuncak bebeklerinin bundan istisna olduğunu söyler, fakat İmam Malik, onları satın almayı bile caiz görmemiştir.” (Umdetü’l-Kari cilt XXII, s. 70) . İmam Nevevi, Müslim şerhinde ayrıntılı bir şekilde aynı görüşü ele almıştır. (Bkz. Şerhü Nevevi, Mısır baskısı cilt XIV, ss. 81-82) Bu resim yapma konusundaki hükümler böyledir. Başkalarının yaptığı resimleri kullanma konusuna gelince, Allame İbn Hacer, İslam fakihlerinin görüşlerini şöyle zikreder:
“Malikî fakihi İbn Arabi, hor görülerek kulanılsa da kullanılmasa da gölgesi olan suretlerin haram olduğu konusunda alimlerin icmaı olduğunu söyler. Sadece kız çocuklarının oyuncak bebekleri ondan müstesnadır. İbn Arabi gölgesi olmayan fakat (basılı halde, aynadaki görüntünün aksine) sürekli olarak kalıcı olan suretlerin de hor görülerek kullanılsa da kullanılmasa da haram olduğunu söyler. Fakat başı kesilirse, ya da organları veya parçaları birbirinden ayrılırsa, kullanılabilir. İmamü’l-Harameyn, üzerinde resimler bulunan perde veya minderlerin kullanılabileceğini, fakat duvara veya tavana asılan resimlerin haram olduğunu çünkü bunlarda saygı ve yüceltme bulunduğunu, oysa perde ve minderde hor görmenin mevcut olduğunu ifade eden bir görüş zikretmiştir… İbn Ebi Şeybe, İkrime’den rivayet ederek sahabeden hemen sonra gelen tabiin alimlerinin, halıda veya minderde bulunan resimlerin onların hor görüldüğü anlamına geldiği şeklinde bir görüşleri olduğunu ifade eder. Onlara göre yüceltilerek yüksek bir yere asılan resim haramdır, fakat yere serilip yayılan resimleri kullanmak caizdir. İbn Sirin, Salim bin Abdullah, İkrime bin Halid ve Said bin Cübeyr’den de aynı görüş rivayet edilmiştir.” (Fethü’l-Bâri. cilt X. s. 300)
Yukarıda zikredilen ayrıntılı açıklamalar, resmin haramlığının İslam’da şüpheli ve tartışmalı bir mesele olmadığını, bilakis yabancı kültürlerden etkilenen kimselerin kılı kırk yarma çabaları ile değiştiremeyecekleri bir şekilde Hz. Peygamber’in (s.a) apaçık emirleri, sahabenin uygulaması ve İslam fakihlerinin ortak görüşleri ile belirlenmiş kesin bir İslam kuralı olduğunu göstermektedir.
Bu hususta, hiçbir yanlış anlamaya meydan vermemek için bir kaç mesele daha açıkça anlaşılmalıdır.
Bazı kimseler boyama resim ile fotoğraf arasında bir ayrım yapmaya çalışırlar, oysa şeriat resmin (suret) kendisini yasaklar, suretin yapılış şeklini ve metodunu değil. Fotoğraf ile resim arasında hiçbir fark yoktur, ikisi de surettir. İkisi arasındaki tek fark yapılışlarında kullanılan metoddur ve bu hususta şeriat emirleri ikisi arasında hiçbir ayrım yapmaz.
Bazı kimseler İslam’da resmin, putperestliğe bir son vermek için yasaklandığı iddiasında bulunurlar. Bugün böyle bir tehlike olmadığına göre bu yasak iptal edilmelidir. Fakat bu iddia kesinlikle yanlıştır. Çünkü hadislerden hiçbirinde, resmin putperestlik ve şirk tehlikesinden sakınmak için haram kılındığına dair bir ifade yoktur. İkincisi, şirk ve puta tapıcılığın yer yüzünden silindiği iddiası da temelsizdir. Bugün Hindistan (Hint-Pakistan) yarımadasında bile hâlâ puta tapanlar mevcuttur. Şirk, dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı şekillerde uygulanmaktadır. Ehl-i Kitaptan Hıristiyanlar da İsa (a.s) , Meryem (a.s) ve diğer azizlerin resim ve heykellerine tapmaktadırlar. Hatta Müslümanlardan büyük bir bölümü de Allah’tan başkasına kulluk etmekle meşguldürler.
Bazı kimseler de sadece putperestlik özelliği taşıyan resimlerin yani ilah addedilen kimselerin resim ve heykellerinin yasak olduğunu söylerler. Diğer resim ve heykellere gelince, onların haram olması için hiçbir sebep yoktur. Fakat bu iddiada bulunanlar, Şari’nin (Allah) emir ve talimatlarından hüküm çıkaracakları yerde kendi kendilerine kanun ve şeriat ortaya koymaktadırlar. Onlar resmin yeryüzünde sadece puta tapıcılık ve çok tanrıcılığa değil, daha birçok kötülük ve fitnelere sebep olduğunu ve bugün de olmaya devam ettiğini bilmiyorlar. Resim, kralların,diktatörlerin ve siyasi liderlerin büyük olduğu fikrinin halkın zihnine işlenmesine yarayan en önemli araçlardan biridir. Resim müstehcenliğin yayılmasında da geniş olarak kullanılmıştır. Resimler, milletler arasına ayrılık ve nefret tohumları ekmek ve yığınları çeşitli şekillerde saptırmak için de kullanılmaktadır. O halde, Şari’nin (Allah) , resmi, puta tapıcılığın kökünü kazımak için yasaklamış olduğu iddiası tamamen asılsızdır. Şari, canlı varlıkların resmini yapmayı kesinlikle yasaklamıştır. Eğer biz kendi kendimize kanun ve şeriat koymuyor ve Şari’ye tabi oluyorsak, bundan kesinlikle kaçınmalıyız. Belirli bir emir için kendi kendimize belirli bir sebep ve temel tayin etmemiz, sonra da bu temele dayanarak bazı resimleri helal, bazılarını da haram saymamız helal değildir.
Bazı kimseler “zararsız” resimler diye bir grup resimden bahsederler ve bunların hiçbir tehlikesinin olmadığını söylerler. Bu resimler şirke, müstehcenliğe, politik propagandaya ve başka kötülüklere sebep olmazlar, bu yüzden bu tür resimer yasak olmamalıdır. Burada insanlar yine aynı hataya düşüyorlar: İlk önce belirli bir emir için bir sebep ve temel tayin ediyorlar, sonra da tayin edilen sebebin bulunmadığı şeyleri helal kabul ediyorlar. Bunun yanısıra bu kimseler, İslam Şeriatının, insanın ne zaman helal sınırları içinde olduğuna, ne zaman onları aştığına karar veremeyeceği belirsiz ve kaypak bir helal-haram sınırı çizmediğini, bilakis herkesin gün ışığı gibi görebileceği bir ayırma sınırı çizdiğini bilmiyorlar. Resimle ilgili ayrım çizgisi kesinlikle apaçıktır: Canlı varlıkların resimleri haram, cansız varlıkların ki helaldir. Bu ayrım çizgisi hiçbir belirsizliğe yer vermemektedir. Allah’ın koyduğu emirlere uymak isteyen bir kimse neyin helal, neyin haram olduğunu açıkça görebilir. Fakat, eğer canlı varlıkların resimlerinden bazıları helal, bazıları haram kabul edilirse, ne kadar geniş olursa olsun iki tür resmi konu alan hiçbir liste, haram ile helal arasındaki sınırı açık ve kesin kılamayacak ve birçok resim helal sınırları içinde mi yoksa değil mi bilinmeyen muallak bir konumda kalacaktır. Bu, İslam’ın şarap konusundaki kesinlikle ondan sakınma emrine benzemektedir ve bu emir apaçık bir sınır belirler. Fakat eğer sarhoş edecek kadar şaraptan sakınılması gerektiği emredilmiş olsaydı, haramla helalin arasını ayırmak imkansız olacak ve hiç kimse ne kadar şarap içebileceğine ve nerde durması gerektiğine karar veremeyecekti. (Ayrıntılı açıklama için bkz. Resâil-ü-Mesâil,Cild 1, ss. 152-155)
21. Bu, Hz. Süleyman’ın (a.s) misafirperverliğinin ve cömertliğinin bir göstergesidir. Kazanlar kadar büyük tencereler misafirlere yemek sunmak için, ağır ve sabit kazanlar da aynı anda binlerce kişiye yemek pişirmek amacıyla hazırlanmıştır.
22. “Şükür ile çalışın”: Şükreden kullar gibi çalışın. Kendisine nimet veren kimseye nimetini sadece sözle ifade eden ve bu nimetleri onun dileği dışında kullanan bir kimsenin sadece sözle şükretmesinin hiçbir anlamı yoktur. Asıl şükreden kimse, kendisine nimet verene minnettarlığını ve şükrünü hem sözle ifade eder, hem de bu nimetleri verenin dileği doğrultusunda kullanır.