EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ŞEMS SURESİ 6 VE 8. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
6- Yere ve onu yayıp döşeyene,
7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene,'(4)
8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun) .(5)
AÇIKLAMA
4. Düzenlemekten kasıt, insana doğru ve dik bir cisim verilmesi; el, ayak ve beyin itibariyle insanın uygun bir hayat yaşayabilmesi için bunların hepsinin uyumlu olmasıdır. İnsana görme, duyma, dokunma, tatma ve koklama hisleri verilmiştir. Bunların aracılığıyla en iyi şekilde ilim elde edebilir. Ona akıl, düşünce ve mantık, hayal gücü, hafıza, temyiz gücü, karar verme gücü, irade kuvveti ve diğer pek çok kuvvetler bağışlanmıştır. Bunlar dolayısıyla dünyada iş yapmaya muktedirdir. “Düzenleme” ifadesi, insanların kötü yaratılmadığı, iyi fıtrat üzere yaratıldığına da şamildir. Yapısında hiçbir eğrilik ve eksiklik bırakılmamıştır ki doğru yola gitmesine engel olsun. Aynı konu Rum suresinde şöyle belirtilmiştir: “Sen yüzünü Allah’a birleyici olarak doğruca din’e çevir. Allah’ın fıtrat kanununa ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmezler” (Rum 30) . Rasulullah (s.a) da şöyle açıklamıştır: “Her çocuk fıtrat üzere yaratılmıştır. Ancak ana ve babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar. Hayvan ana karnından sağlam olarak doğar. Onu, kulağı kesik olarak doğmuş gördün mü?” (Buharî, Müslim) . Yani müşrikler cahiliye hurafeleri dolayısıyla sonradan hayvanların kulaklarını keserler. Yoksa Allah (c.c.) hiçbir hayvanı ana karnından, kulağı kesik olarak dünyaya göndermez. Diğer bir hadiste Resulullah şöyle buyurdu: “Rabbim buyuruyor ki, ben bütün insanları hanif (salim fıtrat) olarak dünyaya gönderdim. Sonra şeytanlar gelerek onu din (onun fıtrî dini) ‘den saptırdılar. Benim helal ettiklerimi onlara haram ettiler. İnsanlara bana ortak koşmalarını söylediler. Oysa o ortaklar hakkında hiçbir delil indirmemiştim.” (Müsned-i Ahmed) Müslim’de de bunun benzeri bir rivayet vardır.
5. “İlham”, “lehm” kelimesinden türemiştir. “Yutmak” anlamına gelir. “Lahama şey’un ve tehemehû” yani, “filan şahıs o şeyi yuttu” ve “elhemtuhu eş-şey” yani “ona yutturduk”. Bu anlam esas alınarak, anlam itibariyle “ilham”, ıstılah olarak Allah (c.c.) tarafından insanlara şuur dışında, zihinlerinde yerleştirilmiş manasında kullanılmıştır.
İnsanın nefsine iyi ve kötü’yü ilham etmenin iki anlamı vardır. Birincisi, yaratıcısı ona iyi ve kötü eğilimi yerleştirmiştir ve bu his herkeste mevcuttur. ikincisi, herkeste şuursuz olarak şu tasavvurlar oluşmuştur: Ahlâk bakımından hangi şey iyi, hangi şey kötüdür ve iyi ahlâk ve amel ile kötü ahlâk ve amel birbirine eşit değildir, fücur (kötü ahlâk) çirkin bir şeydir, takva (kötülükten sakınmak) iyi bir şeydir. Bu düşünceler insan için yabancı değildir. İnsanın fıtratı buna aşinadır. Yaratıcısı ona doğuştan iyi ve kötüyü temyiz etme yeteneği vermiştir. Aynı nokta Beled suresinde şöyle ifade edilmiştir: “Biz ona hayır ve şer olmak üzere iki yol gösterdik” (Beled 10) . Dehr suresinde ise “Biz ona yolu gösterdik. Ya şükredici veya nankör olur” (Dehr 3) denmiştir. Kıyamet suresinde de şöyle buyurulmuştur: “Kendini kınayan (nedamet çeken) nefse yemin ederim ki…” (Kıyamet 2) ve “Doğrusu insan kendisini kurtarmak gayesiyle delil gösterse bile (kendini kurtaramaz) . Çünkü gözü, dili ve ayağı gibi bütün uzuvları kendi aleyhinde şahitlik eder” (Kıyamet 14-15)
Burada şu iyice anlaşılmalıdır ki, Allah (c.c.) fıtrî ilhamı her mahlukatın mahiyetine göre vermiştir. Tâhâ suresinde şöyle ifade edilmiştir. “Rabbimiz, herşeye yaratılışını verip sonra onu doğru yola iletendir, dedi.” (Tâhâ 50) . Örneğin hayvanların her çeşidine kendi ihtiyacına göre ilim ilhamı verilmiştir. Sözgelimi balık kendi kendine yüzmeye başlar, kuşlar uçar, arılar kendi kendine petek yapar. İnsanlara da çeşitli mahiyetlerine göre ilham yoluyla ilim verilmiştir. İnsanın bir yönü, hayvanî varlığa sahip olmasıdır. Bu açıdan ilham yoluyla ilme en iyi örnek, doğumdan hemen sonra çocuğun annesinden süt emmeye başlamasıdır. Eğer Allah (c.c.) fıtrî olarak ona bu ilmi vermeseydi dünyadaki hiçbir teknik bunu öğretemezdi. İnsanın diğer yönü, kendisine akıl verilmiş olmasıdır. Bu bakımdan insanlar ilham yoluyla verilen ilim işinde peş peşe keşif ve icatlarda bulunarak medeniyeti ileri götürmüşlerdir. İcat ve keşiflerin tarihine bakılırsa görülecektir ki, icat kişinin kafa yormasının sonucu değildir. Her icat, başlangıçta insanın zihninde birdenbire oluşan ilhama dayanarak gerçekleşmiş, sonra da yeni bir icat olmuştur. Bu iki mahiyet dışında kişinin bir de ahlâkî varlığı sözkonusudur. Bu bakımdan Allah (c.c.) ona hayır ve şerrin farkını; hayrın iyi, şerrin ise kötü bir şey olduğunu ilham olarak vermiştir. Bütün insan toplumlarının hayır ve şer tasavvurundan yoksun olmaması evrensel bir gerçektir. Bu nedenle tarihteki her nizamda iyiliğe mükafaat ve kötülüğe ceza tasavvuru vardır. Değişik şekilde de olsa bu vardır. Her devirde ve medeniyetin her seviyesinde bu tasavvurun mevcut olması, bunun insanın fıtratında mevcut olduğunun apaçık ispatıdır. Diğer bir delil de, bu tasavvuru insanın fıtratında Hakim yaratıcısının varetmesidir. Çünkü bu tasavvurun, insanın meydana geldiği maddi unsurlardan ve bu dünyanın maddî nizamını işleten kanunlardan kaynaklandığına dair bir iz yoktur.