sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ŞUARA SURESİ 1. ve 4. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ŞUARA SURESİ 1. ve 4. AYETLER ARASI
25.06.2021
770
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

1- Tâ, Sîn, Mîm.
2- Bunlar, apaçık olan Kitabın ayetleridir.(1)
3- Onlar mü’min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?) (2)
4- Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir.(3)

AÇIKLAMA

1. Yani bu surede sunulan ayetler, her okuyan ve dinleyenin neye çağırdığını, neyi emredip neyi yasakladığını ve neyi gerçek, neyi sahte kabul ettiğini kolayca anlayabileceği açıklıkta konusunu sunan ve anlatan Kitap’ın ayetleridir. İnanıp inanmamak ayrı bir iştir; fakat kimse, Kitap’ın öğretilerini, emir ve yasaklarını anlayamadığı özründe bulunmaz.

El-Kitabü’l-Mübin’in bir anlamı da Kur’an’ın şüphesiz İlahî bir kitap olduğudur. Dili, üslubu, işlediği konular, sunduğu gerçekler ve vahyedilme gerekçesi, onun tüm yaratıkların rabbinin kitabı olduğuna şehadet eder. Bu anlamda onun her cümlesi bir ayet ve bir mucizedir. Bu yüzden, sağduyu sahibi bir kişi, Hz. Muhammed’in (s.a) peygamberliğine inanmak için kitabın ayetlerinden başka bir ayete ihtiyaç duymaz.

Bu iki anlamı da ihtiva eden girişteki bu kısa ayetin, surenin ana konusuyla yakından bağlantısı vardır. Mekke kafirleri, getirdiği Mesaj’ın Allah’tan olduğuna kendilerini ikna etmesi için Hz. peygamber’den (s.a) mucize göstermesini istiyorlardı. Buna cevap olarak, Peygamber’e (s.a) inanmak için gerçekten bir “ayet” isteyenlerin, bu kitabın ayetlerini incelemeleri gerektiği söylenmektedir.

Sonra kafirler, Hz. Peygamber’i (s.a) kahin olmakla suçluyorlardı. Bu suçlama, esrarlı ve kapalı hiç bir şeyin bulunmadığı söylenerek reddedilmektedir. Tersine, Kur’an, bir şair veya kahinin muhayyilesinin ürünü olmasına imkan bulunmayan tüm öğretilerini açıklıkla ortaya koymaktadır.

2. “Bahiunnefse” kelime kelime çevrildiğinde, “kendini öldüreceksin” anlamına gelir. Ayet, Mekke kafirlerinin sapıklığı, ahlâkî düşüklüğü ve getirdiği ıslah mesajına karşı gösterdikleri inat ve muhalefet karşısında Hz. Peygamber’in (s.a) duyduğu aşırı üzüntü, endişe ve kederi tasvir etmektedir. Zaman zaman onlar adına duyduğu bu üzüntü ve ızdırap sanki onu öldürecek bir hal alıyordu. Hz. Peygamber’in (s.a) bu durumuna Kur’an’ın daha başka yerlerinde de değinilmektedir. Örnek: “Onlar bu söze inanmazlarsa, peşlerinde esefle sanki kendini tüketeceksin.” (Kehf: 6) , “Bundan dolayı, nefsin onlar için hasretlere (üzüntü ve kederlere) düşmesin.” (Fatır: 8) .

3. Yani, “Allah için, bütün kafirlerin teslim olacağı bir “ayet” göndermek hiç mi hiç zor değildir. Fakat, göndermediği takdirde, bu, böyle birşeyin O’nun gücünün dışında olduğu anlamına değil, zorla kabul edilen inancın Allah katında makbul olmadığı anlamına gelir. Allah, insanların sağduyularını kullanıp ilâhî kitabın ayetlerini ve tüm kainata yayılmış bulunan ve aynı zamanda kendilerinde de yer alan ayetler aracılığı ile gerçeği tanımalarını ister. Sonra, peygamberlerin mesajının gerçeği ihtiva ettiğine ve buna aykırı olan inanç ve akidelerin bâtıl olduğuna kalbleri kanaat getirdiği zaman, kendi istekleriyle bâtılı bırakıp Hakk’ı benimsemelidirler. Bu isteğe bağlı olan Allah’ın insandan istediği inanç, Hakk’ın kabulü ve bâtılın reddidir, Bu nedenledir ki, Allah insana seçim serbestisi, hür irade ve doğru ya da yanlış istediği yolda gitme hürriyeti bağışlamıştır. Aynı nedenle, insanın fıtratına hem iyiye hem de kötüye yönelik eğilimler yerleştirmiş ve hem takva, hem de fücur yolunu önüne açmıştır. Yine aynı nedenle, Şeytan’a insanı saptırma hürriyet ve süresi tanımış ve onu doğru yola yöneltmek için de peygamberlik, vahy ve iyiliğe çağrı düzenlemelerinde bulunmuş, böylece insanı, iman ve itaat yolunu mu, yoksa küfür ve isyan yolunu mu seçecek diye imtihana tabi tutmuştur. Öte yandan, eğerAllah, insanları iman ve itaata zorlama yöntemini benimsemiş olsaydı, bu, imtihanın amacını ortadan kaldırırdı. Üstelik bu amaçla ayetler göndermeye de gerek kalmaz, bunun yerine insanı kötülük, küfür ve günaha hiç eğilim duymayan temiz bir tabiatla yaratır ve doğuştan, melekler gibi, itaatkar kılardı. Bu hususa Kur’an’ın çeşitli yerlerinde değinilmektedir. Örnek: “Rabbin dilemiş olsaydı, yerde olanların hepsi iman ederdi.” (Yunus:99) , “Rabbin dilemiş olsaydı, insanları tek bir ümmet kılardı; fakat, ihtilaf edip durmaktadırlar. Ancak Rabbinin rahmet ettiği müstesna; onarı bunun için yarattı O…” (Hud: 118) .

Daha fazla açıklama için bkz. Yunus, an: 101-102 ve Hud, an: 116.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.