BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Bizi İslam dinine ulaştıran insanların en hayırlısı olan Rasulullah (s.a.v) sünneti ile bize ikramda bulunan kendisine itaat ve rızasına kazanmaya uygun işlerde muvaffak kılan Allah’a hamd olsun. Salat ve Selam Allah’a vahyine iman eden risaletini tebliğ eden emaneti yerine getiren ümmete nasihatte bulunan Ümmi peygamber Muhammed’e (s.a.v) O’nun Aline Seçkin ve hayırlı ashabına ve Kıyamet gününe kadar onlara güzel bir şekilde uyanların üzerine olsun.
İstikamet: Doğru yolda yürümektir ki bu yolda ne sağında ne de solunda herhangi bir sapmanın olmadığı doğru dindir. Aynı zamanda bütün batıni zahiri ibadetleri yerine getirme ve bütün yasaklardan da kaçınmayı içerir.
Doğruluk: İstikametin hakikatidir. Hedefe atıp da isabet ettiren kimse gibi bütün sözler ve işlerde isabet etmek demektir.
Rasulullah (s.a.v) Hazreti Ali (r.a) aziz ve gücü olan Allah’tan doğruluk ve hidayet istemesini emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Doğrulukla okunu doğrulttuğunu Hidayette de seni doğru yola getirdiğini hatırla. (Ahmed-Müslim)
İnsanoğlu kendisinin sayısız yanlış ve eğri yolların çukurlarından kurtarıp götürecek doğru yolu çizemez. Bu bakımdan Allah (c.c) büyük Lütfü’yle insanlara doğru yolu göstermek için bir kitap beraberinde bir de peygamber göndermiştir ve bütün insanları da bu doğru yola hidayete davet etmiştir.
Kişinin o davete icabet edebilmesi için öncelikle yerlerin ve göklerin Rabbini tek İlahını tanıması gerekir
En-Nur: Yol gösteren aydınlatan
Er-Reşat: Doğru yolu gösteren
El-hadi: Hidayeti yaratıp lütfeden
Hidayeti yaratıp kuluna lütfeden Allah (c.c) vermesini bildiği gibi almasını da bilir.
El-Muahhir: İstediğini geride bırakandır.
Şuna dikkat edelim: Kişi kendi iradesini Allah’ın iradesine teslim ettiği için Hidayet nasip olmuştu kişi gün gittikçe eğer teslimiyetini azaltıp bu doğru yolda gevşeklik gösterirse verilen hidayet aynı şekilde geri alınacaktır.
Allah (c.c) hepimizi muhafaza buyursun
Müslümanlar Hidayet ile şereflendikten sonra parlak bir yıldız gibi görünürken artık seneler, ayları, günleri geçtikçe Sonbaharda solan yapraklara benzemeye başlamıştır. Hafif bir rüzgar da sanki düşecekmiş gibi görünürler.
Baktığımızda Şeytanda 1 2 3 4 derken sonra itaati bıraktı, İsyan etmeye başladı doğru yoldaydı ama doğru yolda olması onu kurtarmadı.
Çünkü onun istikameti doğru değildi doğru yolda eğri oturduğu için cehennemliklerden oldu.
Arapçada Delal kelimesi: yolunu kaybetmek doğru yoldan çıkmak ve insana talep ettiği noktadan mahrum bırakmak gibi manalara gelir.
“Artık Haktan ayrıldıktan sonra sapıklıktan başka ne kalır?” (Yunus 32)
İşte bizlerin de doğru yolda olması yetmemekte ölene kadar doğru yolda doğru yürümesi gerekmektedir.
Allah’ın resulü ne diyordu? İman eskiyen bir elbise gibidir onu sürekli yenileyin.
İşte biz o imanı yenilemeyi unuttuk. Gün geçtikçe itaat etmeyi aktif olmayı samimi İhlas sahibi olabilmeyi dinleyebilme yeri geldiğinde tutabilmeyi biz bunları unuttuk. Bizi bu hale getiren tek sebep ise Hidayet’in nasip olması.
Evet, belki bir şeyler nasip olmuş olabilir belki doğru yolu ermişsindir ama İslami şuur olmayınca Allah ve Resulüne itaat de gevşeklik olunca olması gereken istikamette kalma halini koruyamaz.
Allah ve Resulüne itaat ve ciddi ve kararlı olmak zorundadır. Yoksa Allah’ın kitabındaki şu ayeti muhatap oluruz (maazallah.)
“Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.” (Ahzab 36)
Bu hayatın dayanağın anlamı özeti şudur ‘müminlerin nefisleri konusunda hiçbir yetkileri yoktur işleri konusunda bir tercih hakları da yoktur. Çünkü hem kendileri hem de tüm varlıkları Allah (c.c) ya aittir kendilerini dilediği yöne yönelten O’dur. O müminler için dilediğini seçer. Bunu bilen şuurlu Müslümanlar da bu durumlarıyla Allahu Teâla ya teslim olmuşlardır.
Ama bazı Müminler de vardır ki: iman ettiklerini söyledikleri halde Allah ve resulüne artık itaat etmezler.
O kimseler Allah’ın davasını sahipleneceklerine makam, mevki, kendi istek ve arzularına artık ön plana koymuşlardı.
Uhud Savaşı’nda Rasulullah (s.a.v) okçulara ister Zafer ister yenilgi olsun her iki durumda da o Tepe’deki yerlerinden ayrılmamaları şeklindeki kesin emirlerini belirtmişti.
Bütün bu kesin emirlere rağmen okçular Müslüman kardeşlerinin düşmanın ganimetlerini toplamaya başladıklarını görünce içlerine bir anlık dünya sevgisi düşmüştü ve o Tepeyi terk etmişlerdi. Sonucunda da çok ağır bir bedel ödemişti. Demek ki bizlerin Müslüman olması yetmemek de şuurlu itaatkâr zararlı değil, faydalı Müslümanlar olması gerekmektedir.
İmamı Ahmed şöyle rivayet etti: Bir adam Ey Allah’ın resulü bana İslam’dan senden sonra hiç kimseyi sormayacağım bir şey söyle emret dedi: “Rasulullah şöyle buyurdu: “Allah’a iman ettim de sonra dosdoğru ol” adam neden sakınayım diye sorunca Rasulullah dilini işaret etti.
İmam İbni kayyım: “Sizden bir kişi iyi iş yapar ve kendisi ile Cennet arasında yalnız bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada Melek’in anne karnında yazdığı yazı gelir o kişinin cennete girişini önler. Bu defa o cehennemliklerin amelini işlemeye başlar da cehenneme girer.” (Buhari)
Hadisi ile ilgili açıklamasında diyor ki: Eğer kişi yapmış olduğu iyi ve hayırlı işlere sonuna kadar sabretseydi hatimesi ve sonucu kötü işleri işlemekle bitmezdi. Hâlbuki o kişinin içinde gizli bir leke ve afet yatmakta idi. Ve bu afet ömrünün sonunda yapmış olduğu iyi işleri tersine çevirdi. O gizli afet ve felaket tam ihtiyaç hissettiği anda ona ihanet etti ve bunun üzerine kişi asıl olduğu hala dönerek o yönde amel etmeye başladı Eğer kişinin içindeki Bu afet ve aldatmaca olmasaydı. Allah (c.c) onun imanını ters yüz etmezdi.”
Rabbim hepimizi muhafaza buyursun ve ancak canımızı Müslümanlar olarak alsın. (Âmin)
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN