sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EY ŞEREFLİ İNSAN! TAKVA’YA YASLAN

A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Hamdlerin tümü tek Rab, tek İlah, Rahman ve Rahim olan Allah’a (cc) mahsustur.

Salat ve selam ise; Örnek ve Önderimiz olan Hz. Muhammed (sav) ‘ e, aline, ashabına ve onların tabiileri olan Müslümanların üzerine olsun.

 Mevdudi (rha) şöyle der: ‘’ Eğer bir kafirin iki gözü varsa bu, Müslüman’ın da dört tane var demek midir? Ya da kafirin bir başı varsa Müslüman’ın iki tane mi vardır?

 

 Kafirler de sizin gibi insanlardır. Onların da elleri, ayakları, gözleri, kulakları vardır. Sizinle aynı havayı soluyup aynı suyu içer, aynı dünyada yaşarlar. Onları da sizi yaratan Allah (cc) yarattı. Öyleyse siz neden onlardan daha üstün olasınız ki? Niçin siz cennete giderken onlar cehenneme atılsınlar?

 

 Eğer bir Müslüman, Allah (cc) düşüncesinden uzak kalarak yetişmişse onu kafir değil de Müslüman olarak adlandırmaya devam etmenin geçerli bir sebebi var mıdır?

 Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin, eğer kendinizi Müslüman olarak adlandırıyorsanız fakat aslında bir kafir kadar cahil ve itaatsiz iseniz sadece değişik isimler almakla, değişik elbiseler giymekle ve değişik yiyecekler yemekle gerçekten bir kafirden üstün olabilir misiniz? Allah’ın (cc) bu dünyadaki ve ahiretteki lütfuyla onurlandırılabilir misiniz? ‘’

 

 Buna biz cevap verelim; Hayır. Bir Müslüman’ı bir kafirden ayıran özellik onun sadece giyimi, kuşamı, yediği, içtiği değil akidesi ve takvasıdır! Mümin, Allah’a, peygamberlerine, meleklere, kitaplara, ahiret gününe ve kaderin Allah’tan geldiğine içten iman eden kişidir. Sonrasında bu inanç sadece kalpte kalmayacak, dile getirilip hayata aks edecektir.

  İşte Allah (cc), herkesi fıtrat üzere yaratmıştır;

 ‘’ Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.’’ [1]

 Ebu Hureyre’den(ra)  rivayet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Her çocuk ancak fıtrat üzere dünyaya getirilir. Bundan sonra annesi babası (Yahudi ise) onu Yahudi yapar, (Hristiyan ise) onu Hristiyan yapar, (Mecusi ise) Mecusi yapar. Nitekim kusursuz doğan bir hayvan yavrusunda siz kulağı, burnu, ayağı kesik olanını hiç görüyor musunuz? Bundan sonra Ebu Hureyre şu ayeti okudu: “Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir; Allah’ın yaratma yasasına (uygun olan dine dön) ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.[2]

 Sonrasında bu İslam fıtratı kimilerince bozulur, değiştirilir. İşte insan ilk yaratıldığı gibi fıtrat üzere kalsa yaratılmışların en şereflisi konumundan düşmeyecektir. İşte Mümin, yaratıldığı fıtratı koruyan kimsedir. Tıpkı fıtratında olduğu gibi Hakkı kabul etmeye hazırdır hep. Kişisel çıkarları, heva-i nefsi, ihtirasları Hakkın önünde engel değil, Hakkı kabul etmeye ise hiç engel değildir. Doğruyu gördüğünde kabul eder, Hakk tarafında olur.

 Kafir ise böyle değildir. İşte Mümin ile kafirin arasındaki farkların en büyüğü de budur. Kafir inkar eder, Hakkı kabul etmez. Bu sebeple o, güneş ışığına karşı gözlerini elleriyle kapatan kimse gibidir, güneş ışığı ona fayda vermez.

 Öyleyse Mümin, İman ile beraber Hakkı her ne olursa olsun, nefsine ağır gelsin veya gelmesin kabul edip takvaca yükselmeyi hedeflemelidir. Çünkü Allah (cc) insanların mallarına, fiziksel güzelliklerine bakmayıp, takvalarına bakmaktadır.

 ‘’Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve ‘birbirinizi tanımanız ve tanışmanız’ için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır.’’[3]

 

 Ebu Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

«Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. Ama o sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.»[4]

Allah bizleri takva ile yükselen kullardan eylesin..

Selametle.

[1] Buhari, Cenaiz, 92

[2] Rûm, 30/30; Mâlik b. Enes, I, 241; Ahmed b. Hanbel, II, 275; el-Buhârî, I, 456; IV, 1792; Müslim, IV, 2047; İbn Hibbân, I. 336- 337, 339–341

[3] Hucurat, 13. ayet-i kerime

[4] Sahih-i Müslim, 2564

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.