BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
Fazilet: Güzel ve iyi huy, kişiyi iyilik yapmaya yönelten duygu erdem. Zıddı, rezillettir.
Dinimiz Müslümanların her türlü görevlerini yerine getirerek olgun ve yüksek bir ahlaka sahip olmalarını iyi olgun ve yüksek bir ahlaka sahip olmalarını iyi huylarla ruhlarını güzelleştirmelerini kötü huy ve alışkanlıklardan da uzaklaşmalarını emredilmiştir.
Bilindiği gibi bedenimiz çeşitli hastalıklara yakalanabilmekte ve bu hastalıklar uygun ilaçlarla tedavi edilmektedir.
İnsan ruhu da bazı hastalıklara yakalanabilir. Ruhi hastalıkların en tesirli ilacı doğru ve sağlam bilgilere sahip olmak, zihni, evham ve hurafelerden temizlemektedir.
Fakat bu yeterli değildir. İnsan ruhunun terbiye edilmesi öldürücü manevi hastalıklardan korunabilmesinin bir başka yolu, onun güzel ahlak ve faziletlerle süslenmesidir.
Olgun insan, imkanların elverdiği ölçüde faziletleri nefsinde toplayan insandır. Kötülükleri alışkanlık haline getiren ise ebedi hayatı kaybedenlerden olmuştur.
“Nefsini tertemiz yapıp arıtan, şüphesiz sadete ermiş onu, kötülüklere gömen ise elbette ziyana uğramıştır.”(Şems 9-10)
Bütün iş ve davranışlarımız da orta yolu tutmak fazilet sayılır. Fazilet dediğimiz (güzel huylarda aşırılık(ifrat) bunlardan yoksunluk) (tefrit) ise rezilet sayılmıştır.
Fazilet sahibi insanlar arasında daima anlaşma üflet ve ahenk görülür.
Rezilet sahipleri arasında ise hep fitne ve fesat çıkar.
Bu sebeple İslam’ın getirdiği prensiplerle Müslümanları faziletli insanlar yapmaya çalışmış böylece onlardan insanlığa örnek ve önder bir topluluk vücuda getirmek istenmiştir.
İslam ahlakçıları, insan ruhunu bazı temel kuvvetlere sahip olduğunu bu kuvvetlerin, akıl, gazap ve şehvetten meydana geldiğini kabul etmişler ve bu üç temel kuvvetin (fazilet) ve reziletin ana kaynağı olduğunu söylemişlerdir.(İslam ansiklopedisi)
Eşyanın ve kendisinin yaratılış hikmetini anlayan insanlar kalplerindeki o imandan kaynaklanmaktadır ki hep sabrederler.
Doğruyu yanlışı Kur’an ve sünnetten öğrendikleri için sadece akılla hareket etmezler.
Eğer insan sadece akılla hareket etmiş olsaydı şüphesiz ki şehveti ve öfkesi onu rezil edecekti.
Akıl hiçbir zaman ilk sırada yer almaz. Öncelikli olarak ilk sırada her zaman vahiy gelir.
Vahyin hemen sonrasında da akıl gelir.
Dikkat edersek (bence diyenler) Kur’an’ı kerimde sadece aklıyla hareket edenlerin cehennemlik olduğunu, Aklını vahye tabi kılarak yaşayanların ise cennetlik olduğunu öğreniyoruz.
“Bağışlasınlar aldırmasınlar! Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah bağışlayan ve esirgeyendir.”(Nur 22)
Topuklarına kan dolana kadar taşlanan bir Peygamberin ümmetiyiz. Biz onu tabi olanlardanız.
Kimse beklemesin, iman ettik diye yollarımıza güller dökülmeyecek, dikenler serilecek.
Bize düşen tek görev ise Allah için yaşamak ve Allah için sabretmek olacaktır.
Rasulullah şöyle buyurdu;
“Muhakkak ki kul, sabretmekle gündüz oruç tutan ve gece nafile namaz kılan kimsenin derecesine kavuşur.”(Ebu davud)
Allah’ın kendi vasıtasıyla evleri mamur kıldığı ve dereceleri yükselttiği davranışları size bildireyim mi? buyurdu.
“Evet Ey Allah’ın elçisi onları bize bildir” dediler.
“Sana karşı davrana kimseye yumuşak davranman sana zulmedeni affetmen seni mahrum edene dünya malından vermen ve senden ilişkisini kesene ihsan da bulunmandır” dedi. (Ahmed bin Hanbel)
Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre;
“Ey Allah’ın elçisi! Benim bazı akrabalarım var ben onlarla ilgileniyorum, onlar benimle ilişkiyi kesiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum onlar bana kötülük yapıyorlar. Ben onlara yumuşak davranıyorum, onlar bana kaba davranıyorlar” dedi.
Bunun üzerine Rasulullah buyurdu ki;
“Eğer dediğin gibi ise, onlara sıcak kül yediriyor gibisin. (Yani onlar yaptıkları reziletten) dolayı sıcak kül yemiş gibi elem duyacaklardır. Sen bu şekilde devam ettikçe Allah tarafından onlara karşı seninle daima bir yardımcı bulunacaktır ” dedi.(Müslim)
Rivayet edilir ki; Hz. İsa beraberinde arkadaşları bulunduğu halde insanları Allah(cc) iman etmeye çağırmak için köyleri dolaşıyordu. O insanlara iyi şeyler söylüyor köylüler ise ona kötü şeyler söylüyorlardı. Ona sövüyor küfrediyorlardı. Havariler bu duruma hayret ettiler ve Hz. İsa’dan bunun hikmetini sordular.
O şöyle dedi;
“Herkes yanında bulunan şeylerden verecek (sarf edecek)”dedi.
Evet kimin yanında ne varsa onu verecek dünya da ne ekerse Ahirette de onu biçecektir.
Rasulullah şöyle buyurdular;
“Allah kıyamet günü bütün yaratıkları bir araya getirdiğinde bir kişi şöyle seslenir;”
“Fazilet sahipleri nerededir?”
Ve Efendimiz sözlerine şöyle devam etti;
“Sayıca az olmalarına rağmen bazı insanlar kalkıyor ve acele cennete doğru gidiyorlar. Melekler onları karşılıyor ve onlara;”
“Faziletlerinizin sebebi nedir? Diyorlar. Onlar şöyle cevap veriyorlar;”
“Bize zulmedildiği zaman sabrediyorduk. Bize kötülük yapıldığında ağırbaşlı davranıyorduk.”
Bunun üzerine onalara;
“Cennete giriniz. Çalışanların mükafatı ne güzeldir.”
“Ancak sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir”(Zümer 10)
Rabbim bizleri hesapsızca cennetine girenlerden eylesin İnşaAllah. Amin.