sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

GÖNLÜ GENİŞLETEN VE DARALTAN SEBEPLER

08.02.2024
1.232
A+
A-


Hamd Âlemlerin rabbi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salât ve selâm Hz. Peygamber Efendimiz (sav) ‘e, âline, ashabına ve O’na tabi olan Müslümanların üzerine olsun. Amin

Gönlü genişleten sebeplerin en büyüğü Tevhittir. O’nun kemâline, kuvvetine ve fazlalığına göre sahibinin gönlü genişler. Allah Teâlâ buyuru­yor ki:

“Ya Allah’ın gönlünü İslâm’a açtığı kimse? İşte Rabbin’den bir nur üzere olan [54]

“Allah, kimi hidayete erdirmek isterse onun gönlünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuşçasına o kimsenin gön­lünü dar ve sıkışık kılar. [55]

O halde hidayet ve tevhîd, gönlü genişleten; şirk ve sapıklık da gönlü daraltan sebeplerin en büyüğüdür.

Allah’ın, kulun kalbine attığı nur, iman nuru: Bu nur, gönlü açar, genişletir ve kalbi ferahlatır. Bu nur, kulun kalbinden kaybolduğu zaman kalb daralır, sıkışır ve en dar, en güç bir hapishane şeklini alır.

Tirmizî’nin Cami’ adlı eserinde rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.): “Nur, kalbe girince kalb açılır, genişler.” buyurdu. Bunun alâmeti nedir, ey Allah’ın Rasûlü?” diye sordular. “Ebedîlik yurduna yönelmek, aldan­ma yurdundan yüz çevirmek ve gelmeden önce ölüme hazırlanmak.’* diye cevap verdi.[56] O halde kul bu nurdan nasibi oranında gönül genişliği el­de eder. Duyularla hissedilen nur ve karanlık da böyledir. Biri gönlü geniş­letir, diğeri daraltır.

îlim: Gönlü açar, genişletir ve hatta ilim sayesinde gönül, dünyadan daha geniş olur. Cehalet ise gönülde darlık, sıkışıklık ve kapalılık meydana getirir. Kulun ilmi genişledikçe gönlü de açılır, genişler. Bu, her ilim için sözkonusu değildir. Hz. Rasûl’den (s.a.) aktarılan ilim için söz konusudur ve faydalı ilim de odur. Bu ilme sahip olanlar, gönülleri en açık, kalbleri en geniş, ahlâkları en güzel ve yaşayışları en hoş insanlardır

Tevbe edip Allah Teâlâ’ya dönmek, bütün kalbiyle O’nu sevmek, yüzünü O’na çevirmek ve O’na ibadetten zevk almak: Kulun gönlünü bun­dan daha iyi açan bir şey yoktur. Hatta zaman zaman “Böyle bir vaziyette cennette olsam, o vakit ben gerçekten hoş bir hayat içindeyim demektir.” der. Gönlün açılması, nefsin hoş olması ve kalbin yumuşaması konusunda sevginin insanı hayrette bırakan bir tesiri vardır. Bunu ancak hissedenler bilir. Sevgi ne kadar güçlü ve ne kadar şiddetli olursa gönül de o kadar daha geniş ve daha açık olur. Sadece bu halden sıyrılmış tembelleri gördü­ğünde daralır. Onları görme o kimsenin gözünün çöpü ve onlarla birlikte bulunma ruhunun hummasıdır.

Allah Teâlâ’dan yüz çevirme, kalbin O’ndan başkasına bağlanması, O’nu hatırlamaktan gaflet gösterme ve O’ndan başkasını sevme gönül dar­lığının en büyük sebeplerindendir. Zira Allah’tan başkasını seven onunla azap görür ve kalbi o başka varlığın sevgisi içine hapsolur. Artık yeryüzün­de ondan daha bedbaht, hali daha perişan, hayatı daha güç ve kalbi daha bitkin kimse yok demektir. işte iki sevgi! Birisi dünyanın cenneti, nefsin sevinci, kalbin lezzeti, ruhun nimeti, gıdası ve devası hatta hayatı, gözünün nuru, Bu sevgi bütün kalble tek olan Allah’ı sevmektir; temayül güçlerinin, iradenin ve sevginin hepsinin O’na doğru çekilmesidir. Diğeri ruhun aza­bı, nefsin gamı, kalbin hapishanesi, gönlün darlığı olan sevgi. Bu sevgi elemin, kederin ve zahmetin sebebidir. işte bu, Allah Teâlâ’dan başkasını sevmedir.

Gönül açıklığının sebeplerinden biri de her hal ve her yerde devamlı Allah’ı zikretmedir. Gönül açıklığı ve kalb yumuşaklığında zikrin insanı hayrette bırakan bir tesiri vardır. Gafletin de gönül darlığı, kapalılığı ve azabı konusunda yine insanı hayrette bırakan bir etkisi vardır.

Halka ihsanda bulunma, sahip olduğu mal ve makam imkânlarını onların istifadesine sunma, bedeniyle fayda sağlama ve türlü türlü ihsan yollarına başvurma: İhsanlarda bulunan cömert kimse gönlü en geniş, nef­si en hoş ve kalbi en yumuşak insandır. Hiçbir ihsanda bulunmayan cimri kimse ise gönlü en dar, hayatı en güç, gam ve tasası en büyük olan insan­dır. Sahih’de kaydedilen bir hadiste Allah Rasûlü (s.a.) cimri ile sadaka verip cömertlik yapanı üzerlerinde demirden birer kalkan (cübbe) bulunan iki adama benzetiyor: Cömert kişi, bir sadaka vermeye karar verince üze­rindeki demir cübbe genişler, yayılır, nihayet o kişi elbisesini ardınca sü­rüklemeye ve izlerini silmeye başlar. Cimrinin her ne zaman aklından sada­ka vermek geçse cübbenin her bir demir halkası yerine yapışır, o cimri kişi­nin üzerindeki bu cübbe genişlemez.[57] İşte sadaka veren mü’min kimse­nin gönül açıklığı ve kalb genişliğinin misâli ile cimri kimsenin gönül darlı­ğının ve kalb kapalılığının misâli!

Cesaret: Yiğit ve cesur kimsenin gönlü açık, içi geniş ve kalbi ferah­tır. Korkak ise gönlü en dar, kalbi en kapalı insandır; onda ne ferahlık, ne sevinç, ne lezzet, ne de mutluluk vardır. Varsa ancak hayvanlarınki cinsindendir. Ruhun sevinci, lezzeti, mutluluğu ve neşesi ise her bir cimri kimseye ve her bir Allah Teâlâ’dan yüz çevirmiş, O’nun zikrinden gafil, O’nu, isimlerini, sıfatlarını ve dinini bilmeyen, kalbi O’ndan başkasına bağ­lanmış kimseye nasıl haramsa her bir korkak kimseye de öylece haramdır. Çünkü bu mutluluk ve sevinç kabirde bahçe ve cennet olur. Bu darlık ve kapalılık ise kabirde azap ve hapse döner. Mutluluk —azap, hapis— ser­bestlik bakımlarından kulun kabirdeki hali tıpkı kalbin göğüsteki hali gibi­dir. Bunun gelip geçici bir halle gönlünün genişlemesine, şunun da yine gelip geçici bir durumla gönlünün daralmasına itibar edilmez. Zira gelip geçici durumlar, sebeplerinin ortadan kalkmasıyla yok olurlar. Asıl itimad edilecek husus, kalbte yerleşip genişlemesine veya daralmasına sebep olan sıfattır. İşte bu sıfat ölçüdür. Kendisinden yardım istenilen yalnız Allah’tır.

Gönül genişliğinin sebeplerinden hatta en büyük sebeplerinden biri de kalb darlığına ve azabına sebep olan, kalbin şifa bulmasını engelleyen kötü sıfatlardan kalb vadisini temizlemek: İnsan, gönlünü genişleten se­beplere başvurup da bu kötü vasıfları kalbinden çıkarmazsa gönlünün ge­nişlemesinden hiçbir fayda görmez. Neticede kalbinde, her ikisi de revaçta iki madde bulunur ve o kimse bunlardan, kendisine ağırlığını koyan mad­deye göre hareket eder.

Boş yere bakma, konuşma, dinleme, insanlarla bir arada bulunma, yeme ve uyumayı terketme: Çünkü bu fuzulî şeyler kalbi saran, hapseden, daraltan ve azaba uğratan birtakım elemler, gamlar, tasalar haline dönü­şür. Hatta dünya ve âhiret azabının çoğunluğu bunlardandır. Sübhanallah! Bu afetlerin her birinden bir ok isabet etmiş kimsenin gönlü ne dar, yaşayı­şı ne zor, hali ne kötü ve kalbi ne de şiddetli kuşatılmış! Sübhanallah! Şu güzel huyların her birinden bir ok isabet etmiş, bütün düşüncesi onlara dair olan ve onların çevresinde dönüp dolaşan kimsenin hayatı ne mutlu! İşte birinin, “İyiler, şüphesiz nimet içindedirler.” Ayetinden [58] bol nasibi ve diğerinin de

 “Kötüler şüphesiz cehennemdedirler.” Ayetinden [59] bol na­sibi vardır. Bu ikisi arasında sayılarını ancak Allah Teâlâ’nın bilebileceği kadar çok, birbirinden farklı mertebeler vardır.

Allah Rasûlü (s.a.) gönül açıklığına, kalp genişliğine, göz­ün aydın olmasına ve rahat hayat bulmasına sebep olan her bir sıfata en mükemmel bir şekilde sahip insandı. O, kendisine mahsus olan maddi açıl­ma yanında bu şekil açılma, hayat bulma ve göz aydınlığı konularında da en mükemmel insandı. O’na en mükemmel şekilde uyan kimse, kalb açıklığı ve lezzetine, göz aydınlığına en mükemmel şekilde sahip insandır. O’na uyma derecesine göre kul, ulaşabildiği gönül genişliğine, göz aydınlı­ğına ve ruh lezzetine ulaşır. Hz. Peygamber (s.a.) gönül genişliği, isim yü­celiği ve günahsızlığı konularında mükemmelliğin zirvesindeydi. O’na uyan­ların bundan nasipleri, O’na uyma derecelerine göredir. Kendisinden yar­dım istenen yalnız Allah’tır.

Aynı şekilde O’na uyanları Allah’ın koruyup kollaması, kötülüklerden uzak tutması, üstün kılması ve onlara yardım etmesi de onların uyma dere­celerine göredir. Kim bir hayır bulursa Allah’a hamd etsin.   Kim   de   bundan   başka  bir   şey   bulursa   ancak   kendisini kınasın[60]

VELHAMDÜLİLLAHİRABBİLALEMİN

[54]Zümer, 39/22.

[55] En’am, 6/125.

[56] Bu hadisi Tirmizî rivayet etmemiştir. Hadisi Taberî, (8/27) İbn Mes’ûd’dan rivayet et­miştir. Süyutî, ed-Dürrü’I-Mensûr’da (3/44) ilâve olarak hadisi îbn Ebî Şeybe, îbn Ebi’d-Dünya, Ebu’ş- Şeyh, İbn Merdûyeh, Hâkim ve Beyhakî’nin (Şu’abu’l-lman’da) çeşitli senetlerle rivayet ettiklerini kaydeder. Hafız İbn Kesîr, (2/174, 175) hadisi Abdürrezzak, İbn Ebî Hatim ve İbn Cerir’i kaynak göstererek kaydettikten sonra “İşte bu hadisin gerek mürsel, gerek muttasıl senedleri bunlardır. Bu senedler birbirini güçlendirir.” diyor.

[57] Buharî, 24/28; Müslim, 1021

[58] İnfitar, 82/13.

[59] İnfitar, 82/14.

[60] Bu kısım Sahih-i Müslim’de (2577) Ebu Zer’den rivayet edilen bir kudsî hadisdeki iktibastır.

VELHAMDÜLİLLAHİRABBİLALEMİN

ETİKETLER:
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.