BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
GÜNÜMÜZ ALİMLERİ
Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebette var olan, lütfuyla kâinatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.
Salat ve selam da, âlemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmetin üzerine olsun.
Âlimler peygamberlerin varisleridir. Bu hadisin iyi anlaşılması gerekiyor. Peygamberlerin varisi olabilmek için sadece ilmi olarak değil aynı zamanda yaşantıyla da bunu birleştirmek gerekir. Günümüzde ki, âlim anlayışı ile Kur’an’ın ve Sünnet’in öğretmiş olduğu alim anlayışı arasındaki farkı ancak ilimle idrak edebiliriz.
Geçmiş dönemdeki âlimlerimizin bugün halen daha takip edilip saygı görmeleri, sadece ilimlerinin çokluğundan değil, aynı zamanda yaşantılarında Kur’an ve Sünnet çerçevesinden sapmamaları, onların ilimlerini bereketli kılıp, günümüzde de halen istifade edilmesinin en önemli etkeni olmuştur. Bu yüzden de rağbet görmektedirler. Şimdi de Kur’an’dan bu meseleyi ayetler ışığında görmeye çalışalım.
Fatır 28- …Kulları içinde ise, Allah’tan ancak alim olanlar ‘içleri titreyerek korkar…
Dikkat edilirse Allah korkusundan bahsediliyor. Bu korkunun gerektirdiği bir yaşantı yoksa, bu durum o kişiye alimliğinin bir değeri olmadığını ifade eder. Nitekim bu konuda âlimlerimizin bakışı açıktır.
Abdullah bin Mes’ud’dan (r.a) “İlim sadece çok sayıda hadis bilmek değildir. İlim Allah’dan çok korkmaktır.”
İbni Abbas diyor ki: Rahman’ı bilen “âlim” kendisine hiçbir şeyi şirk koşmayan, O’nun helâllerini helâl kılan, haramlarını da haram kılan, Onun vasiyetini tutan, Onun huzuruna çıkacağını ve ameli sebebiyle hesaba çekileceğini yakînen bilen kimsedir.
Hasan Basri (r.a) , “alim, Allah’ı görmediği halde korkan, Allah’ın sevdiğini seven ve Allah’ın sevmediğinden uzak kalan kimsedir” diye buyurmuştur. Bu ayet (fatır 28) böyle kimselere işaret etmektedir.
Said b. Cübeyr diyor ki: “Haşyet”, seninle Allah’a isyan arasında perde olan ürperti, Allah korkusudur.
İmam Malik diyor ki: İlim çok rivayette bulunmakta değildir. İlim ancak Allah’ın kalbe koyduğu bir nurdur.
Mevdudi (rha) Ancak bir şahıs dini bilgiye sahip olduğu ölçüde, içinde Allah korkusu taşıyorsa, o zaman ayetin bahsettiği “âlim” sınıfına girer.
İmam Gazali (rha) diyorki: Kim ki ilmi artıpta hidayeti artmıyorsa Allah’tan uzaklaşıyor demektir.
Elmalılı Hamdi Yazır (rha) bu konuda; Alimin bilgisinin ne boyutta olması gerektiğini de ortaya koymuştur.
Öyle ki insanlar içinde ilmi olanlar, olmayanlar vardır. Fakat Allah haşyetini, Allah korkusunu, Allah saygısını kulları içinden ancak bilginler duyar, ancak Allah’ı bilenler o saygıyı hissederler. Yani “Sen ancak görmeden Rabbinden korkmakta olanları sakındıracaksın.” (Fâtır, 18) buyurulduğu üzere, Allah saygısını sürekli duyup da Peygamberin uyarmasından yararlanacak ve dolayısıyla temizlenip korunacak olanlar, Allah’ı celal ve cemaliyle, kemal sıfatıyla bilen ilim sahibleridir. Çünkü bir şey hakkında saygı, onun şanına olan bilgi ve bilginin derecesiyle uyumlu olur. Bir kulun da Allah’a dair ilmi ne kadar mükemmel ise, korkusu da o oranda mükemmel olur. Onun için Resulullah (s.a.v.) “Ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve en çok müttaki olanınızım” demiştir. Niçin Allah’ı bilmek korkmaya sebeb oluyor? Çünkü Allah çok güçlüdür, bağışlayıcıdır. Yalnız bağışlayıcı değil güçlü bağışlayıcıdır. Sadece bir bağışlayıcı olsaydı, O’nu bilmek belki nazlanmaya, mağrur olmaya, hiç korkusuz ümit bağlamaya sebeb olabilirdi. Fakat Allah yalnız bağışlayan, merhamet eden değil, aziz, hiç bir sebebe boyun eğmeyen, yenilmeyen, hiçbir kanun altına alınma ihtimali bulunmayan, dilediği anda kahredip yerle bir eden, çok kuvvetli, çok azametli, galib ve kahredici bir bağışlayıcıdır. Mağfireti çok olduğu gibi cezası, intikamı da çok şiddetlidir. Onun için Allah’ı bilmeyenler her haltı ederler. O’nu bir kul ne kadar iyi bilirse, o kadar çok saygılı, o kadar çok hürmetli olur. Bununla birlikte bilginlerin saygısı, korkusu, haşyeti ne kadar yüksek olursa, ümidi de o oranda çok olacağı unutulmamalıdır.
Evet, bu kadar bilgiden sonra Allah katında Alim kabul edilen ile Alim diye ortalıkta dolaşan kişilerin bir nebze de olsa ayrıştığını düşünüyorum. Çünkü bunları bilmez isek alim diye bir zalimin peşine takılırız ki o da bizi helaka sürükler. Kur’an’da gerçek alimlerin vasıflarından bahsedildiği gibi, Allah katında değersiz konuma düşenler de vardır. Onlarla alakalı da bir kaç ayetten bahsederek, sözüne itibar göstereceğimiz alimleri seçmede daha isabetli olmaya çalışalım inşaallah.
Aliimran 79- İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: “Allah’ı bırakıp bana kul olun.” demesi yakışmaz. Fakat onun: “Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb’e halis kullar olun” (demesi uygundur).
Mevdudi (rha) : Kitab’ı okurlarken onlar kendi çıkarlarına, kendi icat ettikleri dinî inançlara veya teorilere uygun olmayan belirli bazı kelime veya cümlelerde dillerini sürçtürüyorlardı. Böylece, insanları zihnî hatalara, yanlış sonuçlara ve yanlış dinî inançlara yöneltmek için anlamları değiştiriyorlardı.
Vehbe Zuhayli (rha) : Sizler Rabbani olunuz. Yani Allah’ın emirleri gereğince amel eden fukaha (dinde derin bilgi sahibi) ve âlimler, Allah’a tam anlamıyla itaat eden itaatkârlar olunuz. Çünkü insanı amele yönelten doğru ilimdir. İlâhî kitabın öğrenilmesi, öğretilmesi ise ona itaat etmeyi gerektirir ve Rabbani olma niteliğine sahip kılar.
Aliimran 187- Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz.” diye söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür.
Vehbe Zuhayli (rha) : Bu nedenle ilim adamlarına düşen görev şudur: Sahip oldukları ve salih ameli gösteren faydalı bilgiyi cömertçe öğretsinler. Ondan herhangi bir şeyi gizlemesinler. Resulullah (s.a.)’tan rivayet edilen hadis-i şerifte Hz. Peygamberin şöyle buyurmuştur: “Her kime bir bilgiye dair bir soru sorulur, o da onu gizlerse kıyamet gününde ona ateşten bir gem vurulur.”
Nisa 44- Kendilerine kitaptan bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar, sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.
Mevdudi (rha) bu ayet hakkında ; “Kur’an’da birçok kez Ehl-i kitap âlimleri için “Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilenler” ifadesi kullanılır. Böyle denmesinin nedeni onların kendilerine verilen Kitab’ın bir kısmını kaybetmiş olmaları ve ellerinde kalan bölümün ruhundan ve gerçek amacından uzaklaşmış olmalarıdır. Ellerinde kalan Kitap’tan aldıkları tek şey, ifadelerin ayrıntılarına ve imanın felsefi inceliklerine dalmalarıdır. Kendilerine “Âlimler” ve “Hâkimler” denmesine ve topluluklarının önderi olmalarına rağmen, onlar dinin gerçek özünden cahildirler ve dinin aslına karşı gözleri kapalıdır.”
Bu da şunu gösterir ki âlimde olsa kişi cahil kalabilir. Çünkü ilmi ile amel etmeyen kişinin (sonuç bakımından) cahilden bir farkı kalmamıştır.
Rabbim bizleri çok ilimle az amelden ziyade, ilmimizle (arttırmak niyetiyle) takvalı ve ihlaslı amel işleyebilmeyi nasip etsin (ÂMİN)
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN