sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

GÜNÜN AYET VE HADİSİ

GÜNÜN AYET VE HADİSİ
A+
A-

لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُٓوا اِلٰى مَٓا اُتْرِفْتُمْ ف۪يهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْـَٔلُونَ

‘Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz.’

(Enbiya Suresi 13. Ayet)

GÜNÜN HADİSİ

19–…..el-Esved şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Mes’ûd’dan

işittim. O: Ben Peygamber(S)’in el-Kamer Sûresi’ndeki şu “Helmin müddekir” âyetini, böyle idgam ile okurken işittim, dedi.

10- Ye’cûc Ve Me’cûc Kıssası İle Yüce Allah’ın Şu: “Onlar dediler ki: Yâ Ze’l-Karneyn, hakikat Ye’cûc ve Me’cûc (bu) yerde fesâd çıkaran(kabîle)lardır. Bizimle onların arasına bir sedd yapman üzerine sana bir vergi verelim mi?… ” (ei-Kehf: 94) Kavli Babı

Ve yine Yüce Allah’ın şu kavli:

İbn Hacer’in şerhine esas aldığı nüshada bundan sonra: Yüce Allah’ın liSe-mûd’a da kardeşleri Salih’i gönderdik.’.” (e\-A’râf: 72-79) kavli babı diye bir bâb vardır. Burada el-Hıcr: 80-84. âyetleriyle bâzı tefsirleri ve ayrıca üç hadîs vardır. Bu bâb Aynî’de ve Kastallânî’de ve bizim nüshada yoktur (M. Sofuoğlu).

“Sana Zu’l-Karneyn’i sorarlar. De ki: Size onun hâlinden de haber söyleyeyim. Hakikat biz onu yeryüzünde büyük bir kudret sahibi kıldık ve ona (muhtaç olduğu) herşeyden bir sebeb verdik. O da (batıya doğru) bir yol tuttu. Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca onu kara bir balçıkta batar buldu. Bunun yanında da bir kavim buldu. Dedik ki: Yâ Ze’l-Karneyn. Onları ya azaba uğratmanda, yâhud haklarında güzellik tarafını tutmanda serbestsin. Dedi:

Kim zulmederse onu azaba uğratacağız. Sonra da o, Rabbine döndürülür de, O da kendisini şiddetli bir azaba uğratır. Amma kim îmân eder, güzel de amel eylerse, onun için en güzel bir mükâfat vardır.

Ona emrimizden kolayını da söyleyeceğiz. Sonra o, başka bir yol tuttu. Nihayet üstüne güneşin (ilk önce) doğduğu yere ulaştığı zaman, onu öyle bir kavmin üzerine doğuyor buldu ki, biz onlar için, buna karşı

(korunacak) hiçbir siper yapmamıştık. İşte (Zu 7-Karneyn ‘in işi) böyle idi. Hâlbuki onun yanındakilerin hepsini biz ilimle kuşatmışızdır. Sonra yine bir yol tuttu.

Nihayet iki dağ arasına ulaştığı zaman onların önünde hemen hiçbir söz anlamaz bir kavim buldu. Onlar dediler ki: Yâ Ze ‘l-karneyn, hakikat, Ye ‘cûc ve Me ‘cûc yerde fesâd çıkaran(kabîle)lardır. Bizimle onların arasına

bir sedd yapman üzerine sana bir vergi verelim mi? Dedi ki:

Rabb’imin beni içinde bulundurduğu nVmet daha hayırlıdır. Haydin siz bana (bedeni) kuvvetle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir mania yapayım. Bana demir kütleleri getirin. (O karşılıklı iki dağın) iki yanı tam denkleştiği vakit “üfleyin” dedi. Nihayet o demiri bir ateş hâline koyduğu zaman da:

Getirin bana, dedi, üstüne erimiş bakır dökeyim. Artık onu aşmaya da güç yetiremediler, onu delmeye de muktedir olamadılar. Bu, dedi, Rabb ‘imden bir merhamettir. Fakat Rabb ‘imin va ‘di gelince O, bunu dümdüz yapar. Rabb’imin va’di bir haktır” (el-Kehf: 83-98)

Buhârî şöyle dedi: “Zubera’l-hadîd”, “Zuber”in vahidi “Zubre”dir, o da “Parça” demektir. “Hattâ izâ

sâvâ beyne’s-sadefeyn”: İbn Abbâs’tan denilir ki, “Beyne’s-sadefeyn”, “İki dağ arası” demektir. “Ve’s- seddeyn”de “İki dağ”dır. “Harcen”, “Ecren” demektir. “Üfürün (körükleyin) dedi, nihayet o demiri bir ateş yapınca: Getirin üzerine erimiş bakır boşaltayım, dedi”, yânî üzerine kurşun dökeyim. Ve

“Bu erimiş demirdir” deniliyor, keza “Erimiş bakırdır” da deniliyor.

İbn Abbâs: “en-Nuhâsu”, yânî “Bakır” demiştir. “Fe mestâû en yazharûn (= Artık onun üzerine çıkmaya güç yetiremezler)”, onun üzerine yükselemezler demektir. “İstetâa”; “Ata’tu lehû”dan “İstefale”dir. Te’nin hazfı ve harekenin hemzeye naklinden dolayı “Estâa” fetha yapıldı da “Estâa yestîu” denildi. Lâkin bâzıları “İstetâa yestetîu” dediler de ikincisini Te ile “Ve mastetâû lehu nakben” okudular. “Dedi ki: Bu sedd Rabb’imden bir rahmettir, fakat Rabb’imin va’di gelince O bunu dümdüz yapar”; “Dekkâe”, “Onu yere yapıştırır” demektir. “Nâkatun dekkâu”, Hörgücü olmayan sırtı düz deveye denilir. Arzdan ed-Dekdâk da böyle yapışık düz olan yerdir; nihayet yerden böylesi katılaşır ve birbirine yapışır da yükselmez. “Rabb’imin va’di haktır [37]. O gün biz onları birbiri içinde dalgalanır bir hâlde bırakmışızdır, artık sûra üfürülmüştür. Bu suretle hepsini (mahşerde)

derleyip toparlamışızdır” (ei-Kehf: 99)

“Helak ettiğim bir memleket ahâlîsinin hakîkaten mahşere dönmemeleri imkânsızdır. Nihayet Ye’cûc ve Me ‘cûcfün şeddi) açılıp da her tepeden saldıracakları ve gerçek va’d olan (kıyamet) yaklaştığı vakit, işte o zaman o küfredenlerin gözleri hemen belerip kalacak. Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik. Hayır, biz zâlim kimselerdik, -diyecekler-1” (et-Enbiyâ: 95-97).

Katâde: “Hadeb”, “Tepe”dir, demiştir.

Bir adam Peygamberce: Ben şeddi (beyaz, siyah, kırmızı çizgilerle) süslenmiş burd (yânî çubuklu kumaş ve elbise) gibi gördüm, dedi. Peygamber (S) de:

“Evet, sen onu sahîh olarak gördün, sen doğru söyleyicisin” buyurdu

(KİTABU’L ENBİYA – BUHARİ – 19. HADİS)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.