sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

GÜNÜN AYET VE HADİSİ

GÜNÜN AYET VE HADİSİ
A+
A-

اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ

 İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.

(Bakara Suresi 157. Ayet)

GÜNÜN HADİSİ

65-……Bize Ebû Yezîd el-Medenî, İkrime’den tahdîs etti ki, Ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Câhiliye devrinde yapılan ilk kasâme

yemini, muhakkak biz Hâşim oğullan içinde olmuştur. Şöyle ki: Hâ-şim oğulları’nın bir adamı vardı. Onu Kureyş’in diğer bir boyundan bir adam ücretle hizmetçi tuttu. İşte bu ücretle tutulan hizmetçi, efen-disiyle beraber Şam’a giden develeri içinde gitti. Yolda o hizmetçiye Hâşim oğullarından bir adam uğradı. Bu adamın deriden çuvalları­nın kulpları kopmuştu. Bu adam, ücretli hizmetçiye:

— Bana bir iple yardım et de onunla çuvallarımın kulplarını bağ­layayım, develer de kaçmaz, dedi.

Hizmetçi ona bir ip verdi. O da bununla çuvallarının saplarını bağladı. Bir yere konak ettikleri zaman, bir tek deve müstesna, bü­tün develer bağlandı. (O tek deve de ipiyle çuvalların kulpu bağlan­dığından, onu bağlayacak bir ip bulunmadığı için bağlanmamıştı.) Ücretli tutan efendi, hizmetçiye:

— Develerin arasında bağlanmamış olan bu devenin hâli nedir? dedi.

Hizmetçi:

— Onun ipi yoktur, dedi. Efendi:

— Onun ipi nerede? diye sordu.

(el-Fâkıhî, Buhârî’nin şeyhi Ebû Ma’mer’den gelen rivayette şunu ziyâde etti: Bana Hâşim oğulları’ndan bir adam uğradı. Çuvallarının ipleri kopmuştu. Benden yardım istedi, ben de ona bunun ipini ver­dim, demiştir.)

Bunun üzerine efendi, hizmetçiye bir asâ attı. Hizmetçinin eceli bu atışta oldu, ağır yaralandı. Ağır yaralı iken daha Ölmeden yanına Yemen’den bir adam uğradı. Yaralı, o gelen adama:

— Sen hacc mevsiminde hazır bulunur musun? dedi. O:

— Ben her zaman orada hazır bulunmam, bazen hazır bulunu­rum, dedi.

Yaralı ona:

— Sen zamandan bir kerre benden bir elçiliği tebliğ eder misin? dedi.

O zât:

— Evet tebliğ ederim, dedi. Yaralı:

— Sen hacc mevsiminde hazır bulunduğun zaman “Yâ Kureyş ehli!” diye nida et. Sana cevâb verdiklerinde tekrar: “Ey Hâşim oğul­ları hanedanı!” diye nida et. Eğer sana icabet ederlerse onlardan Ebû Tâlib’i sor ve ona,beni ücretle tutan fulân kimsenin bir ip sebebiyle beni öldürdüğünü haber ver, dedi.

Ve ücretli bu vasiyeti Yemenli’ye yaptıktan sonra öldü.

Nihayet ücretle tutan adam Mekke’ye gelince, Ebû Tâlib ona geldi de:

— Arkadaşımız ne yaptı? diye sordu. Oda:

— Hastalandı, onun işlerini güzelce yerine getirdim ve onun def­nini de üzerime aldım, dedi.

Ebû Tâlib:

— O, senin tarafından bu hizmetleri hakk etmişti, dedi. Bunun üzerinden bir zaman geçti. Sonra o hizmetçinin tebliğ et­mesini vasiyet etmiş olduğu Yemenli zât, hacc mevsimine geldi. Ve:

— Ey Kureyşliler! diye nida etti. Ona:

— İşte şunlar Kureyş’tir, dediler. O zât bu sefer:

— Ey Hâşim oğulları! diye nida etti. Hazır bulunanlar:

— Hâşim oğulları şunlardır, dediler. O zât:

— Ebû Tâlib nerededir? dedi. Oradakiler:

— Ebû Tâlib şu adamdır, diye gösterdiler. Bu zât ona:

— Fulan kimse bana, sana bir elçilik teblîğ etmemi; Fulân kişinin bir ip yüzünden kendisini ağır yaralayıp öldürdüğünü teblîğ etmemi emretti, dedi.

Akabinde Ebû Tâlib o efendiye geldi de, ona:

— Bizden üç şeyin birini tercih et: Eğer istersen yüz deve diyet öde; çünkü arkadaşımızı sen öldürdün. Eğer istersen kavminden elli kişi senin onu öldürmediğine yernîn etsinler. Eğer bu tekliflerimizi kabul etmezsen, o ölen arkadaşımıza mukaabil seni öldürürüz, dedi.

Bunun üzerine o efendi kendi kavmine geldi ve bu vaziyeti onla­ra söyledi. Onlar:

— Yemîn edelim, dediler.

Bu sırada Ebû Tâlib’e Hâşim oğullan’ndan bir kadın geldi (ki bu kadın, ölenin kızkardeşi Zeyneb bintu Alkame idi). Bu kadın on­lardan Abdu’1-Uzzâ ibn Kays adında bir adamın nikâhı altında idi ve o adama bir çocuk doğurmuştu. Ebû Tâlib’e:

— Yâ Ebâ Tâlib! Benim şu oğlumu o elli kişiden bir adam yeri­ne tutmanı, fakat ona, yemînlerin yaptırıldığı Ka’be rüknü ile Ma-kaam arasında yemîn ettirmemeni istiyorum, dedi.

Ebû Tâlib, kadının istediğim yaptı. Bu sırada onlardan bir adam geldi de:

— Yâ Ebâ Tâlib! Yüz deve yerine onlardan elli adamın yemîn etmesini istedin. Herbir adama iki deve isabet eder. İşte şunlar iki de­vedir. Sen bunları benim tarafımdan kabul et de, yeminlerin yaptı­rıldığı yerde beni yemîn ettirme, dedi.

Ebû Tâlib o iki deveyi de kabul etti.

Akabinde kırksekiz adam geldi de (Ka’be’nin rüknü yamnda mak­tulün kanından berî olduklarına) yemîn ettiler.

İbn Abbâs: Nefsim elinde olan Allah’a yemîn ederim ki; onla­rın yemîn etmeleri üzerinden bir yıl geçmeden, o kırksekiz kişiden kı­mıldayan bir göz kalmadı (yânî hepsi ilâhî ukubete uğrayıp helak oldu ve hepsinin ilkbaharda doğan deve yavruları, o kadının çocuğu Hu-veytib’e âid oldu)

( KİTABU MENAKIBİ’L-ENSAR – BUHARİ – 65. HADİS)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.