BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Âlemlerin Rabbi olan ALLAH(C.C)’a mahsustur. Salat ve selam önderimiz başkomutanımız HZ. MUHAMMED(S.A.V)’e aline ashabına ve müminlerin üzerine olsun.
Birçoğumuzun göstermekte zorluk çektiği fakat hayatımız boyunca olmazsa olmaz olan kavramlardan sabıra değineceğiz. İnsan hayra, güzel günlere, bolluğa, etrafının kalabalık olmasına vs. sabreder. Önemli olan ise zor günlere, yokluğa, yalnızlığa, etrafın tarafından anlaşılmamaya sabretmektir. Kişi sabrın ona getireceği mükâfatları, aceleciliğin sabretmemenin ona vereceği mücazatı idrak etmediği sürece sabretme gereksiniminde bulunamaz. Bunun için sabır ne demektir, âlimler nasıl tarif etmişler, kuran ve sünnet çerçevesinde anlamaya gayret sarf edelim inşallah.
“Sabır”, lugatta “menetmek” ve “habsetmek” manasındadır.
“Sabır”, insanın kendisini feryad etmekten, dilini şikayet etmekten, ellerini yüzüne, dizine vurmaktan ve elbiselerini yırtmaktan menetmesidir. Sabrın hakikati, insanın üstün ahlaklarından biridir. İnsan onunla güzel ve hoş olmayan işleri yapmaktan sakınır. Sabır, insanın kuvvetlerinden bir kuvvettir. İnsanın hali ve işleri ancak onunla düzelir ve yoluna girer.
Cüneyd b. Muhammed‘e sabırdan sorulduğunda; “sabır, insanın yüzünü ekşitmeden acıları yudumlamasıdır” diye cevap vermiştir.
Zünnûn da; “Sabır; insanın yasaklardan uzak kalması, belanın acılarını yudumlarken sükûnet ve vakarını muhafaza etmesi, fakir düştüğünde de zengin görünmesidir,” demiştir.
Bazıları da: “sabır; bela geldiğinde edep ve ciddiyeti muhafaza etmekten ibarettir”, demişlerdir..
Yani Allah Teala’nın kulu üzerinde hem afiyette ve hem de bela zamanında kulluk hakkı vardır. Buna göre; kulun afiyette iken şükretmesi bela zamanında, sabretmesi gerekir.
Amr b. Osman el-Mekki; “sabır; Allah’la beraber sebat etmek, belaları rahatlık ve sükunetle karşılamaktır,” demiştir. Bunun manası, bir kimsenin belayı, sıkılmadan, kızmadan, şikayet etmeden, rahatlık ve sükunetle karşılamasıdır.
Havvas; “Sabır, kitabın ve sünnetin hükümleri üzerinde sebat etmektir.”
Rüveym; “Sabır, şikayeti terketmektir,” demiştir.
Ebu Muhammed el-Ceriri; “Sabır, bolluk ile darlık arasını ayırmayıp, her iki halde de hatır ve gönlün hoş olmasıdır.” demiştir.
Bir hadisi şerifte; “Sabırdan daha hayırlı, sabırdan daha geniş bir nimet kimseye verilmemiştir.”
Çünkü bu hadis-i şerif, kulun başına bir bela geldikten sonra, onun için sabırdan daha hayırlı bir nimetin olmadığını, ifade eder.
Ebu Ali Dakkak diyor ki: “Sabır, takdire itiraz etmemektir. Şikayet etmeksizin belayı açıklamak sabra zıd değildir. Nitekim Allah Teala, Eyyüb aleyhisselam:
“Eyyûb de: Başıma bir bela / dert geldi, (sana sığındım), sen merhametlilerin en merhametlisisin! diye Rabbine nida etti.” (Enbiya/83) dediği halde; “Biz onu, hakikaten sabırlı bulduk” (Sad/44) buyurmuştur.
Ebu Ali Dakkak‘ın, “şikayet etmeksizin” sözüne gelince şikayet iki nevidir.
1 – Birinci nevi; Allah’a şikayet etmekdir ki, sabra ters değildir. Nitekim Yakub aleyhisselam:
“sabır güzel bir şeydir” (Yusuf/18) demesine rağmen; “Ben (taşan) kederimi, mahzunluğumu yalnız Allah’a şikayet ediyorum” (Yusuf/ 86) demiştir.
Yine Allah Teala, Eyyüb aleyhisselamı, sabırlı olarak vasfettiği halde Eyyüp aleyhisselam: “Başıma bir bela / dert geldi” demiştir.
Yine Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem): “İlahî! kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı ancak sana arzederim” demiştir.
Yine Musa aleyhisselam: “İlahî! hamd ancak sana mahsustur. Belalar ancak sana arzolunur, yardım yalnız senden istenilir, darda kalanlar yalnız sana dua ederler, yalnız sana tevekkül olunur, güç ve kuvvet ancak senindir” demişti.
2 – İkinci nevi; belaya uğrayan kimsenin şikayetidir ki ya İisan-ı hal ile ya da sözle olur. Bu şikayet, sabır ile bir arada bulunmaz, bilakis sabra terstir, onu bozar.
Lisan-ı hal ile veya söz ile insanlara yapılan şikayetle Allah’a yapılan şikayet arasında fark vardır. Denildi ki; “sabır”; nefsin kahramanlığıdır. Bu söze binaen, bir saat sabretmek kahramanlıktır denilmiştir.
Denildi ki; “sabır”; felaket zamanında kalbin sabit olmasıdır. Sabır ile sızlanma birbirine zıd olup biri diğerinin karşısına çıkar. Nitekim Allah Teala cehennem ehlinden hikaye ederek: “Şimdi sızlansak da sabretsek de bizim için müsavidir. Bizim için bir sığınak yoktur.” (İbrahim/21) buyurmuştur.
“Sızlanmak”, acizliğin arkadaşı ve kardeşidir, “Sabır” ise, aklın arkadaşı ve maddesidir.
Nefs, kulun bineği olup, onun üzerinde ya cennete veya cehenneme gider, sabır ise bu bineğin gemi ve yuları gibidir, eğer bineğin gemi ve yuları olmazsa her tarafa kaçabilir.
“Haccac”ın hutbelerinden şunlar kaydedilmiştir;
“Nefislerinizi men edin, çünkü nefisler bütün kötülükleri arzu eder, o halde Allah Teala nefsine gem ve yular takıp onu gemiyle Allah’ın taatına çeken ve yularıyla günahlardan meneden kimseye rahmet etsin. Çünkü Allah’ın haram kıldıklarına sabretmek, azabına sabretmekten daha kolaydır. “
– Bazı kimselerin kendisine faydalı olanlara sabretmesi, zararlı olanlara sabretmesinden daha kuvvetlidir. Böyle kimseler ibadet ve taatın meşakkatına sabreder fakat yasak olanlara sabredemez.
– Bazı kimselerin de yasaklara sabretmesi ibadet ve taatın meşakkatlarına sabretmesinden daha kuvvetlidir.
– Bazı kimselerin de bunlardan hiçbirine sabrı yoktur.
İnsanların en üstün ve faziletlisi hem ibadet ve taatın meşakkatlarına hem de yasaklara sabreden kimsedir.
Birçok kimseler, sıcak olsun soğuk olsun geceleri ibadet etme, gündüzleri oruç tutma meşakkatına sabrederler, fakat harama bakmamaya sabredemezler.
Bazısı da, haramlara bakmamaya sabrederler, fakat bu sefer iyilikleri yapmaya, kötülüklerden sakınmaya, kafirler ve münafıklar ile cihada sabredemezler.
İnsanlardan çokları ise bunlardan hiçbirine sabredemez.
Bunların hepsine sabredenler de çok çok azdır.
Denildi ki: “sabır, heva ve şehvet kuvvetinin karşısında akıl ve din kuvvetini hakim kılmaktır.”
Yani insan tabiatı, sevdiği şeyleri elde etmeye çalışır, akıl ve din kuvveti ise buna karşı çıkar, savaş bunlar arasında devam eder. Bu savaşın meydanı, kulun kalbi, sabır, şecaat ve sebattır.
ALLAH (C.C) BOLLUKTADA DARLIKTADA SABIR NİMETİNİ ÜZERİMİZE YAĞDIRSIN.