sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

Hayatın merkezi Kur’an-ı Kerim-4 (KUR’AN EĞİTİMİ)

12.11.2019
587
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

“Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim.” (Maide 3)

“Dininizi kemâle erdirdim” demek, “Onu bütün bir düşünce, hayat sistemi ve medeniyet oluşturan kalıcı bir hayat tarzının gerekli tüm öğeleriyle donattım ve ilkelerini koydum. Tüm insanî sorunların çözümü için ayrıntılı talimatları belirledim. Artık bundan böyle bir başka kaynaktan kılavuz ve talimat aramanıza gerek yoktur.” demektir. (Mevdudi Tefsiri)

 

O, evrensel nitelikli ilke ve değerleriyle, gerçekliğini ve geçerliliğini ispatlamıştır. Peygamber (as) de, Allah katından vahiy alan son elçidir.

Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir.  (Ahzâb: 40)

 

İslam’ın evrensel nite­likli değerleri, onun sağlığında son şekline kavuşmuştur. Hz. Peygamber, vahyi ve aklı birlikte etkin kılmış, İslam’ın anla­şılması ve doğru biçimde hayata geçirilmesi konusunda sağlam bir örnek ortaya koymuştur. Bundan sonrası için, dinin anlaşıl­ma biçimleri söz konusudur. Bu aşamada Müslümanlara düşen öncelikli görev, Kur’an’ı ve Peygamber (as)’in ortaya koyduğu örneği esas alarak sağlıklı bir dinî anlayışa ulaşmaktır. Çünkü Kur’an’ın ve Hz. Peygamberin ortaya koyduğu modelin eksen alınması, zaman içinde sosyal değişmelere paralel olarak gelişe­cek anlayış biçimlerinin yönünü belirleyecektir.

Kur’an’ı kendi vahyediliş düzeni içinde ele alıp incelersek, onun nelere öncelik verdiğini kolayca görebiliriz. Kur’an’ın in­sandan istediği ilk iş, okumaktır. Yaratan Rabb ‘inin adıyla oku.” (Alak: 1) mealindeki ilâhi emir, hem teklifi hem de ta’limi bir muhtevaya sahiptir. O, insanın, öncelikle okumasını ve aydın­lanmasını istemektedir. Çünkü doğru bilgi, hakikati gösteren bir ışıktır. Bilinmeyen şey, yok mesabesindedir.

Yine, Kur’an’ın iniş sırası itibariyle ikinci suresinde, kalem­den ve yazıdan söz edilir. And olsun kaleme ve yazdıklarına.” (Kalem: 1)  diyerek yemin edilir. Gerçekten de okumadan yazılmaz, oku­yup yazmadan da bilgiye ulaşılamaz.

Bilgi, düşünce ve İman gibi değerlerle donanımını tamamla­yan insana Ey örtüsüne bürünen, geceleyin kalk!” (MÜZEMMİL: 1-2) mealindeki sözcüklerle “bireysel kıyam emri” verilir. Daha sonra da bu kı­yam emrinin, kişisel boyuttan toplumsal boyuta yöneldiği gö­rülür:

Ey örtüsüne bürünen, kalk ve uyar, Rabb’inin yüceliğini duyur’.” (Müddessir: 1-3) Bu ilâhi buyruklar, kendi öz benliğinde gerekli geliş­meyi gerçekleştiremeyen kimselerin, başkalarına olumlu yönde etki edemeyecekleri mesajını verir.

Kur’an’a baktığımızda, Onun, hitap ettiği insanların durum­larını dikkate aldığını da görürüz. Meselâ, Mekke müşrikleri, ilahları olan; ama ilah fikrinin hiçbir fonksiyon icra etmedi­ği bir dünya görüşüne sahiptiler. Bundan dolayı Kur’an, İslam’ın sunduğu Allah anlayışını çok yoğun bir biçimde işlemiş, bütün varlığın ve oluşların gerisinde mutlak irade ve güç sahibi Al­lah’ın bulunduğunu vurgulamıştır. Kısaca Kur’an, Allah’ı tek fail güç olarak tanıtmıştır. (Bkz. En’am: 6; A’râf: 54;  Yûnus: 3: Ra’d: 2: Mü’minun: 12-14 vb.) Bütün bunlar bize, Kur’an’ın temel amaçlarını gerçekleştirmek için, nasıl bir yol izlediğini gösterir. O, insanın zihnine, her şeyin merkezinde Allah düşüncesinin yer aldığı İslami bir anlayışı yerleştirir. Çünkü onun temel ga­yesi, insanların düşünce ve davranışlarını vahye uygun hale ge­tirip onların hayatlarını tevhid esasına göre şekillendirmektir.

Kur’an’ın yaşanan bir gerçek olarak hayatımıza girebilmesi için, tevhid bilgisinin yanında onun nasıl uygulanacağını göste­ren pratik bir modele de ihtiyaç vardır. Bu model, Peygamber (as) tarafından ortaya konmuştur. Çünkü ona, bilgi ve bilginin doğru uygulanması anlamına gelen hikmet verilmiştir. (Bkz. Âl-i İmrân: 58; Yûnus: 1; İsrâ: 39 vb.)

Sahabe nesli, Kur’an’ın indirilişine şahit olmuş, Peygamber (as)’in eğitimi ile İslam’ı öğrenip yaşamış bir nesildir. Daha sonra gelecek nesillere dini yaşama açısından model olan bu neslin, Kur’an karşısındaki örnek tavrı bizler için büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü bu neslin eğitimine kaynaklık eden Kur’an’dır. Sahabe nesli, Kur’an’ı okumak ve ezberlemekle yetinmeyip onu anlamaya, ayetleri üzerinde düşünmeye ve emir­lerine uygun hareket etmeye de büyük özen gösterdiler. Onlar, Kur’an’ı anlayarak okumanın ve ayetleri üzerinde düşünmenin, Allah tarafından istendiğini çok iyi biliyorlardı. Ayrıca onlar, Allah’ın:

Kutsal, bereketli bir Kitap bu; onu sana indirdik ki ayetlerini derin derin düşünsünler ve temiz özlüler öğüt alabil­sinler.”  (Sâd: 29) mealindeki buyruğuna ilk muhatap olan Hz. Muhammed’in, Kur’an okuduğunda onunla doğrudan bir iletişim kur­duğunu görüyorlardı. İşte bundan dolayı bazı alimler, Kur’an’ı anlamadan ve üzerinde düşünmeden okumayı doğru bulmamış­lardır. (Bkz. Zerkeşi. el-Burhanfî-ulumi’l Kur’an. I, 455) Tâbün’in ileri gelen alimlerinden es-Sülemi ise, “sahabe neslinin, Kur’an’ı ilim ve amelle birlikte öğrendiklerini” belirt­miştir. (Bkz.. Taberi. Camiu’l beyan. I, 35 vd.) Görüldüğü gibi sahabe neslinin eğitimi, Kur’an merkezli idi. Onlar, Kur’an’ı Hz. Peygamberin rehberliğinde anlamışlar ve anladıklarını da hayatlarında uygulamışlardır.

Ancak, Peygamber (as)’in ve sahabe neslinin ortaya koyduğu güzel örnek, ne yazık ki bir süre sonra giderek yerini statik bir yapıya ve tutucu bir anlayışa bırakmıştır. İslam dışı ideolojile­rin dayatmasıyla bu anlayış, Kur’an’ın canlılığını hayata yansıtamamıştır. Bu yanlış anlayışlar, İslam dışı sistemler tarafın­dan destek görünce İslam dünyası, özellikle yirminci yüzyılın başlarında son siyasi otoritesini de yitirdi. Bu aşamadan sonra, İslam coğrafyasında birtakım küçük yönetimler oluşturuldu. Söz konusu yönetimler, kendilerine galip gelen ba­tı medeniyeti karşısında süratle İslami kimliklerinden uzaklaş­tılar. Dini, sadece kişisel inançlar seviyesine indirgeyerek İs­lam’ın toplumsal yönünü ve işlevini reddettiler. Bütün bu olumsuzluklar, İslam dünyasında kimlik bunalımı doğurdu. Par­çalanmış İslam âlemi, sonunda batının sömürge alanı haline getirildi. Tabii ki İslam dünyasının bu duruma düşmesine, batının acımasızlığı kadar Müslümanların gafleti ve ataleti de sebep ol­muştur.

Bu yanlışların temel kaynağı, insanların Kur’an’dan uzaklaş­malarıdır. Oysa Kur’an, insanların hidayeti için gerekli olan her şeyi getirmiştir. (Bkz. Yûsuf: 12/ II; Nahl: 16/89 vb.) Bu durumda, insanın, Kur’an’ın hidayetine tes­lim olmaktan başka kurtuluş yolu bulunmamaktadır. Yapılması gereken en önemli iş, anlaşılmak ve kendisine uyulmak için gönderilmiş olan Kur’an’a yönelmektir. Çünkü, sahih bir İslam anlayışına ve yaşayışına ulaşmak, ancak Kur’an eğitimiyle mümkün olacaktır.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.